Van Gogh’un Gölgesinde Kiefer - ArtDog Istanbul
Winged messengers of death... Anselm Kiefer, Nevermore, 2014, Van Gogh'un Kargalarla Buğday Tarlası'nın yeniden sahnelenmesi. Fotoğraf: Charles Duprat/© Anselm Kiefer.

Van Gogh’un Gölgesinde Kiefer

Van Gogh’un renkli dünyasını Kiefer’in tarihsel karanlığıyla buluşturan “Kiefer/Van Gogh” sergisi, 28 Haziran – 26 Ekim 2025 tarihleri arasında Royal Academy of Arts’ta ziyaretçilerini bekliyor.

Royal Academy, Londra’da açılan Kiefer/Van Gogh sergisi, Anselm Kiefer’in karanlık tarihsel vizyonunu Vincent van Gogh’un parlak düşleriyle buluşturuyor. Ortaya çıkan şey, sanat tarihinde nadir rastlanan kadar sarsıcı bir yüzleşme.

Vincent van Gogh, 1853’te görece barışçıl bir çağda doğmuştu. 1890’da, henüz 37 yaşındayken kendini bir buğday tarlasında vurarak yaşamına son verdi. Ama hayatta kalsaydı? 60’larında Birinci Dünya Savaşı’nı, 90’ına geldiğinde ise Nazi Almanyası’nı ve Auschwitz görüntülerini görebilirdi. Anselm Kiefer’in Royal Academy’deki 80. yaş sergisi, tam da bu hayali kurcalıyor: Van Gogh modern dünyanın dehşetlerine tanıklık etseydi nasıl resmederdi?

Kiefer’in Van Gogh’a olan ilgisi yeni değil. 18 yaşındayken Van Gogh’un izinden gitmek üzere bir seyahat bursu aldı; Hollanda’dan Arles’e uzanan rotada, ressamın ayak izlerini takip etti. O zamandan beri Van Gogh’un içsel sancıları ve doğayla kurduğu tutkulu bağ, Kiefer’in dev ölçekli tuvalleri ve tarihsel göndermelerle örülü heykellerinde yankı buldu.

Garanti Caz
Garanti Caz Mobil

Van Gogh’un Nesneleri, Kiefer’in Hafıza Alanına Dönüşüyor

Sergide, Kiefer’in gençlik çizimlerinden başlayarak Van Gogh’a doğrudan yanıt niteliği taşıyan güncel işlerine kadar geniş bir seçki yer alıyor. Bunlar arasında, 7.5 metrelik The Last Load (2019) gibi devasa tuvaller de var. Buğday tarlasını andıran bir coğrafyada siyah gökyüzü altında kıvrılan izler Auschwitz’e giden rayları hatırlatırken, kalın boya katmanlarına saplanmış saman sapları geçmişin suskunluğunu haykırıyor.

Innocent nature, Vincent van Gogh, 1890. Fotoğraf: Van Gogh Müzesi, Amsterdam (Vincent van Gogh Vakfı)

Kiefer’in bu karanlık evreninde Van Gogh’un bazı resimleri, ürkütücü çağrışımlara bürünüyor. 1886 tarihli Shoes, artık sadece bir ressamın yaşamına değil, yok edilen hayatlara dair bir ağıta dönüşüyor. Piles of French Novels ise üst üste yığılmış unutulmuş hikâyeleri çağrıştıran birer mezar taşı gibi.

En etkileyici eşleşmelerden biri ise Van Gogh’un 1890’da yaptığı Wheatfield with Crows ile Kiefer’in “Nevermore” başlıklı yeniden yorumu. Van Gogh’un ölmeden önce çizdiği buğday tarlasındaki kara kargalar, Kiefer’in tuvalinde devasa boyutlara ulaşıyor. Karga sürüleri gökyüzünden üzerimize doğru saldırırken, Paul Celan’ın “ölüm fügü” dizeleri yankılanıyor: “Gökyüzüne bir mezar kazarız – yer çok.”

Umut Nerede Biter, Hafıza Orada Başlar

Bu sergi Van Gogh’un sanatıyla sadece romantik değil, travmatik bir bağ kuruyor. Kiefer’in Van Gogh’a kattığı bu karanlık göz, sergiyi farklı bir düzleme taşıyor. Ancak ne zaman ki Kiefer, Van Gogh’un umut ve ışık taşıyan yönünü yakalamaya çalışıyor – özellikle altın varakla kapladığı ayçiçekleriyle – orada ikna edici olmaktan uzaklaşıyor. Onun doğayla kurduğu ilişki artık masum değil, çünkü “artık kimse doğaya Van Gogh’unki gibi taze bir neşeyle bakamıyor”.

Royal Academy’deki bu buluşma, Kiefer’in Van Gogh’a duyduğu kişisel ve tarihsel hayranlığı derin bir sezgiyle ortaya koyarken, bizi de şu soruyla baş başa bırakıyor: Sanat, tarihsel dehşetleri gerçekten taşıyabilir mi?

Previous Story

Doğaya ve Dönüşüme Dair Bir Ekosistem

0 0,00