“Herhalde bir vakitte benim için de tahliye kararı verilecek. Ancak, bu karar cezaevinden çıkacağım anlamına gelmiyor. Tutuklanmamdan sonra, hiçbir temeli olmayan 15 Temmuz darbe girişimine destek suçlaması ayrı bir soruşturma dosyası olarak muhafaza edilmiş ve tutuklama kararım tuhaf bir biçimde iki dosya arasında paylaştırılmış. Bu ikinci dosya hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. 20 aydır iddianamesi ortaya çıkmadı.”
Osman Kavala, 16 Temmuz 2019 tarihinde, T24’ten Şirin Payzın’a verdiği mülakatta bunu söylemişti. Eğer başka bir ülkede yaşıyor olsaydık, “Osman Bey bunu nerden çıkardınız,” denilebilirdi ama bu soru Türkiye söz konusuyken artık fazlasıyla safça kalıyor. Tersine Türkiye’de yaşadığımız için dün pek çok kişi, “Bu soruşturma da nereden çıktı?” diye sordu; soruşturmanın doğrudan muhattabı olan Kavala dâhi, Payzın’la yaptığı mülakatta söylediği gibi, bu dosyanın içeriği hakkında bir şey bilmiyordu.
Gezi Davası’ndan beraat ve tahliyesine karar verilen Osman Kavala hakkında, 2 yıl 2 aydır tutulduğu cezaevinden çıkması beklenirken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “15 Temmuz darbe girişimi” soruşturması kapsamında gözaltı kararı verdi. Başsavcılığın yaptığı açıklamada soruşturma dosyasının numarası da verilmemiş, sadece ,“Başsavcılığımızca yürütülen bir başka soruşturma” açıklaması yapılmıştı. Tuhaf olan, en azından geçen yılın Temmuz ayından beri sürdüğü ortaya çıkan bu soruşturmada gözaltı kararının tam da Kavala’nın tahliye edileceği saatlerde çıkmasıydı. Madem bir soruşturma vardı, iddianamesi bunca zamandır neden hazırlanmadı ve neden gözaltı kararı tam da Kavala tahliye edilecekken bir anda çıkarıldı, diye haklı bir soru soruluyor.
Ancak, özellikle bazı isimlerin özgürlüklerine kavuşacakken yeniden tutulması Türkiye için bir ilk değil. Geçen yılın Eylül ayında Demirtaş’ın, yargılandığı davadan tahliye olması beklenirken savcılık, aynı davadan ayrı bir soruşturma başlatmış, Demirtaş yeniden tutuklanmıştı. Geçen yıl 4 Kasım’da tahliyesine karar verilen Ahmet Altan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı üzerine yeniden gözaltına alınıp tutuklandı. Artık sarih olan şu: Türkiye’de bazı isimler tahliye edilmiyor!
KARŞI KAMPANYA BAŞLATILDI
Bir diğer tuhaflıksa Kavala’nın tahliyesinin hemen ardından twitter’da bir anda başlayan karşı kampanya oldu. #gezidarbesi tag’i altında kimileri beraat kararına itiraz ediyordu. Bunların çoğunluğunun bot hesap olması, son yıllarda muhalif kesime karşı yürütülen soruşturmalara karşı başlatılan sosyal medya kampanyaları, itibarsızlaştırma ve gerçekliği olmayan haberlerin twitter’dan dolaşıma sokulması düşünüldüğünde şaşırtıcı olmasa gerek.
Üstelik bu kampanyaya AKP’li belediye başkanları, AKP yönetim kadroları, bakanlar ve milletvekilleri de katıldı. Gezi eylemleri, alenen “darbe” ile ilişkilendiriliyordu ve çok değil, beş saat sonra Kavala hakkında, “darbe girişimi” iddiasıyla yürüyen “bir soruşturmada” gözaltı kararı verildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda ne düşündüğü merak edilirken çok da fazla beklemek gerekmedi. Rutin olarak salı günleri yapılan parti grup toplantısını bugüne (19 Şabat, Çarşamba) erteleyen Erdoğan, “Gezi olaylarının güya ağaç ve çevre hassasiyeti bahanesiyle başlatıldığını, “olayların millete ve devlete karşı sivil bir darbe halini aldığını,” söyleyerek Gezi eylemlerini darbeyle ilişkilendirdi: “Gezi olayları, tıpkı askeri darbeler, muhtıralar, terör örgütlerinin saldırıları, FETÖ’nün 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri gibi devleti, milleti hedef alan alçak bir saldırıdır.”
Erdoğan, Osman Kavala hakkındaysa, “Perde arkasında, Soros türü, bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştıran tipler vardır. Gezi’yi karıştıran malum kişi içerdeydi. Bir manevrayla dün onu beraat ettirmeye kalktılar,” dedi.
BU BEŞ SAATTE NE OLDU?
Kavala’nın gözaltına alınmasına gerekçe yapılan soruşturmaya geri dönelim: Hukukçular, bunun gibi kenarda bekletilen, zamanı gelince işlevsel olacak soruşturmalara, “uyuyan soruşturma” adı veriyor. Belli ki Kavala hakkında verilen tahliye kararı ile gözaltı kararı arasındaki beş saatte “uyuyan soruşturma” birden uyandırılmıştı. Ama kim tarafından ve neden?
Kavala’nın tahliyesi için Silivri Cezaevi önünde beklerken gözaltı kararını televizyondan öğrenen HDP’li Garo Paylan ve CHP’li Sezgin Tanrıkulu da bu sorunun peşine düşmüştü: “Bu beş saat içinde ne oldu?” Diğer soru şuydu: “Hangi savcılar, hangi hakimler, hangi siyasetçilerle görüştü?” Her iki siyasetçinin, bu soruların peşinden yaptığı yorumsa cevabın karmaşıklığına dairdi: “Belli ki devlet içinde belli kanatlar kavgaya giriştiler!”
CEZAEVİNDE GÖZALTI
Nitekim kavganın ilk işareti, Gezi Davası’nda beraat kararı verilmesiydi. Karar herkes için sürpriz olmuştu, çünkü yargılamanın seyrine bakıldığında dava sonunda, savcının talep ettiği ağır cezaların verileceği tahmin ediliyordu.
Celse arasında mütalaasını açıklayan savcı, Osman Kavala ile sanıklardan Mücella Yapıcı ve Yiğit Aksakoğlu’nun ağırlaştırılmış müebbet hapsini isterken, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin ise 15 yıldan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını talep etmişti.
Esas hakkındaki mütalaa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), Osman Kavala kararının hemen ardından çıkması, sanıklara esas hakkında savunma yapmak için yeterli süre verilmemesi ve dünkü karar duruşmasında mahkeme heyetinin müdafilerin ‘delillerin toplanması’ ve ‘savunma tanıklarının dinlenmesi’ yönündeki tüm talepleri reddetmesi bu kanaati güçlendirmişti. Mahkeme, AİHM’nin “derhal serbest bırakılmalı” kararına karşın, “kararın yürürlüğe girmesi için üç ay gerekli,” gibi bir gerekçeyle üç kez Kavala’nın, ”tutukluğun devamına” karar vermişti.
Hal böyle olunca hukukçular, mahkemenin alelacele bir karar çıkararak, AİHM’nin tutuklamaya ilişkin salıverme kararını geçersiz kılmak istediği yorumunu yapmıştı. Ancak, son celsede beklenenin tam aksine bir karar verildi: tüm sanıkların beraatine.
Ama tahliyesine karar verilen Osman Kavala daha cezaevi nizamiyesine bile gelemeden Silivri Cezaevi’nde gözaltına alınarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Kavala’nın 24 saatlik gözaltı süresinin ardından Çağlayan Adliyesi’nde “başka bir soruşturma”yı yürüten savcıya ifade vermesi bekleniyor.
Peki, sonrası? Sonrasında ne olacağı şimdilik meçhul, çünkü o beş saatte ne olduğunu bilmediğimiz gibi, yargı erkinin kuvvetler ayrılığı ilkesiyle hareket edip etmediğini de bilmiyoruz.