Uyuyan Güzel sergisinde Aslı Aydemir ve Melike Kılıç, kadının toplumsal rollerin baskısıyla edindiği kırılgan görüntüsünü betimlerken seramik ve kâğıdın imkanlarından yararlanıyor. Yine aynı materyallerin imkanlarıyla kadının bu görüntüsünün altındaki gizli gücünü dışa vuruyor. Uyuyan Güzel sergisi 29 Nisan – 23 Mayıs’ta Gama Gallery’de gerçekleşecek. Sanatçılarla serginin kavramsal altyapısı ve sanatsal pratiklerine dair bir söyleşi gerçekleştirdik.
Porselenin kırılganlığı ve zarafetiyle, kadının uğradığı toplumsal baskı ve bu baskılara karşı direnci arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendirirsiniz?
Aslı Aydemir: Porselen hem zarafetiyle hem de kırılganlığıyla bilinen bir malzemedir; ancak asıl gücünü, kırıldığında keskinleşen parçalarından alır. Kırıldıkça daha sivri, daha dirençli bir forma bürünür. Bu yönüyle, bu coğrafyada kadın olmanın anlamını derinlemesine yansıtır. Türkiye’de kadın olmak, zarafetle yoğrulmuş bir direnişi, kırılmadan ayakta kalmayı ve gerekirse kırılarak yeniden şekillenmeyi gerektirir. Kadın, yalnızca dayatılan rollere boyun eğmeyen; aynı zamanda her baskının ardından kendine yeni yollar açan, hayatta kalmakla yetinmeyip dönüşen ve dönüştüren bir özneye dönüşür. Tıpkı kırılan ama keskinleşen bir porselen gibi, kadın da mücadeleyle keskinleşir; yıkılmak değil, yeniden var olmak için çatlar.
Serginin temasındaki “uyanış” motifi, kadınların toplumsal rolleriyle nasıl ilişkilendirilebilir? Bu uyanışı sanatla nasıl ifade ediyorsunuz?
A.A.: Uyuyan Güzel ismiyle kurgulanan bu sergi, masalsı bir sessizliği, toplumsal olarak kadına yüklenen “güzel”, “uyumlu” ve “bekleyen” rollerin eleştirisini merkezine alıyor. Uyanış ise bu sessizliğin bozulduğu, kadının edilgenlikten özneleşmeye geçtiği bir kırılma anını simgeliyor. Toplumda kadın, yüzyıllar boyunca dış görünüşüne indirgenen, edilgenliği yüceltilen, pasif bir bekleyişe mahkûm edilen bir figür olarak tasvir edildi. Masallardaki “uyuyan güzel”, bir kurtarıcıya muhtaç, hareketsiz ve kendi kaderi üzerinde söz sahibi olmayan bir metafordu.
“Kadın Artık “Güzel” Olmak İçin Değil, Var Olmak için Uyanıyor.”
Sergideki “uyanış” motifi ise, tam da bu pasif bekleyişin sona ermesini, kadının kendi bedenine, kimliğine ve hayatına sahip çıkmasını temsil ediyor. Bu uyanış, sadece bir farkındalık değil; aynı zamanda bir kopuş, bir başkaldırı, bir dönüşümdür. Kadın artık “güzel” olmak için değil, var olmak için uyanıyor. Ve bu uyanış, sanatta; çatlayan yüzeylerde, deforme edilen formlarda, kendi kendini yeniden yaratan figürlerde, sesini geri alan imgelerde vücut buluyor.
Bu bağlamda sanat, kadınların bastırılmış kimliklerini ifade etmeleri için bir alan açıyor. Uyuyan Güzel sergisi, yalnızca bir masalın değil, o masalın bize öğrettiği kalıpların da sona erişini duyuruyor. Her eser, bu kalıplardan sıyrılan bir kadının kendi hakikatine, kendi sesine ve kendi benliğine uyanışını simgeliyor.
Aslı Hanım, sanatınızda önemli bir yer tutan rastlantısallığın, toplumsal süreçle bağlantı kurmanıza etkilerinden söz edebilir misiniz?
A.A.: Seramikle çalışmak, çoğu zaman yalnızca teknik bir süreç değil; aynı zamanda malzemenin kendi doğasına kulak vererek onunla birlikte yol almak anlamına geliyor.
“Bazen En İnce Çatlak, En Rastgele Deformasyon, Eserin Asıl Ruhunu Ortaya Çıkarıyor.”
Malzemenin bünyesinde barınan rastlantısallık, şekillendirme sürecini öngörülemez kılarken, bana tevekkülü, sabrı ve kabullenmeyi öğretiyor. Bazen en ince çatlak, en rastgele deformasyon, eserin asıl ruhunu ortaya çıkarıyor. Bu da bana, hayatla mücadelede tek bir doğrultu olmadığını, yolun zamanla şekillendiğini ve hatta hedefin bile durağan değil, yaşayan bir şey olduğunu hatırlatıyor.
Toplumsal süreçlerle kurduğum bağ da bu rastlantısal doğa üzerinden kuruluyor. Tıpkı seramik fırınının içindeki ısı ve zamanla şekillenen formlar gibi, toplumun içinde de birey –özellikle kadın– baskılarla, dirençle ve beklenmedik kırılmalarla dönüşüyor. Sanatımda rastlantı, sadece estetik bir araç değil; toplumsal kırılmaların, kişisel evrilmelerin ve dayanıklılığın bir yansıması. Her parça, benimle birlikte yol alan, kimi zaman kontrolden çıkan ama sonunda kendi hakikatine kavuşan bir varlık gibi.
Bu nedenle seramiğe şekil verirken, aslında yalnızca toprağa değil, yaşama, dönüşüme ve kabul edilemeyene de dokunuyorum. Rastlantısallık burada bir kusur değil, sürecin ta kendisi –tıpkı hayat gibi, tıpkı ben gibi.
Uyku/uyanıklık, gerçeklik/kurgu arasındaki çizgi her zaman keskin olmayabiliyor. Melike Hanım, bir hikâye anlatıcısı olarak sizin işlerinizde o çizgi gittikçe silikleşiyor sanki. Bu zıtlıklar arasındaki denge işlerinize neler katıyor?
Melike Kılıç: Benim için uyku ve uyanıklık, gerçeklik ve kurgu hiçbir zaman kesin sınırlarla ayrılmadı. Bu iki uç arasında gidip gelmek işlerime hem hafiflik hem de derinlik katıyor. İzleyicinin tanıdık ama tam da çözemediği bir hisle karşılaşmasını seviyorum. Sanatın katı sınırların ötesinde başladığına inanıyorum; o yüzden bilinç ile düş arasındaki akışkanlığı işlerimde hep korumaya çalışıyorum.
Melike Hanım, eserlerinizde sıklıkla ekolojik yıkım ve distopik gelecek hikâyelerine yer veriyorsunuz. Bu temalar, günümüz dünyasında ne gibi bir toplumsal sorumluluğa işaret ediyor? Sanatınızın bu anlamda sözü ne?
M.K.: Sanatımda ekolojik yıkım ve distopik gelecek temalarına yer vermek, dünyaya karşı hissettiğim sorumluluğun bir yansıması.
“Sanatın, Güzellik Kadar Gerçeği de Göstermek Gibi Bir Görevi Olduğuna İnanıyorum.”
Doğayı ve yaşamı romantik bir gözle algılıyorum; bu yüzden yaşanan yıkım beni derinden etkiliyor. Ürettiklerimle sadece hislerimi ifade etmiyor, izleyiciyi düşündürmeyi ve hatırlamalarını istiyorum. Sanatın, güzellik kadar gerçeği de göstermek gibi bir görevi olduğuna inanıyorum.
İşleriniz bir ânı betimlemektense bir olay örgüsünü canlandırır nitelikte. Bu üslubu seçmenizin nedeni nedir?
M.K.: İşlerimde bir ânı dondurmak yerine bir olay örgüsünü canlandırmayı seçmemin nedeni, sinema ve fotoğrafın anlatım gücünden etkilenmem. Bir sahnenin içinde geçen hareketi, zamanı ve duyguyu hissettirmek istiyorum. İzleyicinin, sadece o ânı değil, öncesi ve sonrasıyla bütün bir hikâyeyi sezmesini önemsiyorum. Sanatın durağan değil, yaşayan bir anlatı kurabileceğine inanıyorum.
Seramik de kâğıt da kırılganlığı ile öne çıkan malzemeler. Öte yandan beklenmeyecek denli devinime açık ve öngörülemezler. Bu anlamda toplumda kadının konumu ve hayatta kalma becerisi hakkında neler söylemek istersiniz?
M.K.: Kadın tarih boyunca erkek tarafından korunması gereken kırılgan bir varlık olarak konumlandırıldı, tıpkı seramik ve kâğıdın kırılganlığı gibi. Ancak bu malzemeler, zamanla yok olsalar da insanlık tarihinin en önemli izlerini taşıyan kaynaklardır.
“Kâğıt Ve Seramik Gibi Malzemeler, Dışarıdan Kolayca Yok Edilebilir Ama Aslında Geçmişi Ve Hafızayı Taşıyan Güçlü Tanıklardır.”
Aynı şekilde, kadının da görünürde kırılgan olmasına rağmen gerçekte bir direnç ve sürekliliğin simgesi olması. Kâğıt ve seramik gibi malzemeler, dışarıdan kolayca yok edilebilir ama aslında geçmişi ve hafızayı taşıyan güçlü tanıklardır. Tıpkı şifacılar, masalcılar ve ebeler gibi…
A.A.: Seramik de kâğıt da tıpkı kadınlar gibi kırılgan görünür; oysa içinde öngörülemez bir direnç ve sürekli dönüşen bir potansiyel taşır. Bugün yalnızca bizim coğrafyamızda değil, küresel ölçekte kadın kimliği yeniden ve yeniden şekilleniyor. Sosyal medyanın da etkisiyle, güçlenen, birey olma mücadelesi veren kadınlarla geleneksel rolleri içselleştiren kadınlar arasında giderek derinleşen bir çatışma alanı oluşuyor. Bu kırılgan ama dönüşen malzemelerle çalışmak, tam da bu çatışmanın ve yeniden doğuşun izini sürmek gibi.
Uyuyan Güzel uyandığında sizce neler olacak?
M.K.: Bence Uyuyan Güzel, uyandığında kendi masalını yazacak. Başkalarının kurduğu bir dünyaya uyanmak yerine, kendi yolunu çizecek. Ve hatta uyanmak için öpülmeyi de beklemeyecek.
Bu sergi sürecinde işlerimin görünmeyen katmanlarını paylaşma şansı bulmak ve Türk ve dünyaca ünlü sanatçıları bünyesinde barındıran Gama Gallery’nin desteğini hissetmek benim için çok değerli.
A.A.: Uyuyan Güzel uyandığında, unutturulmuş kadim gücünü hatırlayacak: doğurganlığını, üretme yetisini, bedeninin bilgisini ve toprağa kök salan varlığını. Tek tanrılı düzen öncesinin çok katmanlı, dişil kudreti yeniden uyanacak –ve artık yalnızca uyanmayacak, yerini de geri alacak.
Uyuyan Güzel sergisi 29 Nisan – 23 Mayıs tarihleri arasında Gama Gallery‘de.