Uluslararası Af Örgütü‘nün Türkiye ve Suriye’de yaklaşık 20 milyon insanı derinden etkileyen deprem ve sonrasında yaşanan süreçle ilgili yaptığı insan hakları odaklı değerlendirmede yaşam hakkı, keyfi alıkonulmaya karşı koruma, kişi güvenliği, işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakmama, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi bir dizi başlık öne çıktı.
Açıklamada, “Bu gibi kriz durumlarında insan hakları askıya alınamaz ve herkesin insan haklarının iyileştirilmesi ve korunması için koordineli çaba sarf edilmelidir,” ifadesi dikkat çekerken depremin üzerinden iki haftadan uzun süre geçmesine rağmen, yardımların ihtiyaç sahiplerine ağır ulaştığını da bildirildi.
İnsan Hakları Merkezli Bir Yaklaşım
Uluslararası Af Örgütü, Türkçe, İngilizce ve Arapça yayımlandığı on sayfalık değerlendirmede şunları kaydetti:
“Kadınlar, çocuklar, yerinden edilen kişiler, yaşlılar, engelliler, LGBTİ+’lar, etnik ve ırksal azınlıklar ve ötekileştirilen diğer gruplar genellikle doğal felaketleri de kapsayan kriz durumlarında artan zorluklarla karşılaşır ve ayrımcılığa, ırkçı saldırılara ve istismara karşı özel korumaya ihtiyaç duyarlar.”
“Afet müdahalelerine insan hakları merkezli bir yaklaşım, insani yardımın adil ve etkili bir şekilde sağlanmasını kolaylaştırabilir ve hükümetlerden, ayrımcılık yasağı dahil uluslararası insan hakları standartlarına ne ölçüde uydukları hususunda hesap sorabilir.”
Yaşam Hakkı
“Hem Türkiye’de hem de Suriye’de krizin başlangıcından itibaren daha uyumlu kurtarma planlarına ihtiyaç vardı, sayısız ölümün önlenebilmesi de dahil, operasyonel örgütlenmede ciddi eksikler oluştu,” vurgusu yapılan değerlendirmede, “Türkiye yetkilileri uluslararası yardım çağrısında bulundu ve o esnada yardımlar yola çıkmıştı; ancak koordinasyon, personel ve ağır iş makineleri ile özel arama-kurtarma teknolojilerini de içeren ekipman eksikliği hayat kurtarıcı müdahaleyi çok büyük oranda engelledi,” denildi.
“İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) deneyim ve uzmanlık eksikliği nedeniyle yoğun bir biçimde eleştirildi. Enkaz altında kalanların yakınları yardım çığlıklarını duyurmak için sosyal medyayı kullanırken birçoğu, hayat kurtarmak için ağır iş makinelerini kendi imkanlarıyla kiraladığını bildirdi. 7 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan, devletin deprem sonrası ilk müdahalelerinde sorunlar yaşandığını kabul etti.”
İfade Özgürlüğü
6 Şubat depremleri sonrası Türkiye’de uygulanan sosyal medya kısıtlamasına da yer verilerek, “Türkiye’de ve Suriye’de medya sıkı bir şekilde denetleniyor ve yabancı kuruluşlarda çalışanlar dahil gazeteciler ve bağımsız medya kuruluşları her iki ülkede de faaliyet göstermekte zorluklar yaşıyor,” ifadeleri kullanıldı. Açıklama şöyle devam etti:
“Türkiye’de, deprem enkazı altında mahsur kalan insanlar kurtarılmak için sosyal medya aracılığıyla nerede olduklarını duyuruyordu. Türkiye hükümetinin 8 Şubat’ta Twitter ve Tik Tok’a getirdiği açık yasak benzeri kurtarma çabalarına bir darbeydi. VPN (Sanal Özel Ağ) gerekmeden erişim tekrar sağlanabilse de böyle bir yasak, devletin meşru amacına ulaşmak doğrultusunda gerekli ve orantılı değildi. Bu amaç, hayat kurtarıcı teknolojilere erişimi kolaylaştırmak olmalıydı. Yetkililerin kriz yönetimlerine yöneltilen eleştirilerden rahatsızlık duyması nedeniyle bu teknolojilere erişim engeli getirilmesi meşru amaç kapsamında değerlendirilemez.
“Türkiye hükümetinin faciaya müdahalesi, depremden sonraki saatlerde ve ilk günlerde kurtarma operasyonlarının eksikliği ve çalışmalardaki yetersizlikler bakımından medya dahil çeşitli mecralarda yaygın eleştirilere yol açtı. 7 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan yetkilileri eleştirenleri kamuya açık olarak hedef almakla tehdit etti. Depremi takip eden ilk iki günde devlet, bir kısmı sadece sosyal medya paylaşımları nedeniyle olmak üzere gazeteciler dahil 90’dan fazla kişiyi gözaltına aldı.”
LGBTİ+’ların Hakları
Her koşulda insan haklarının korunması gerektiği vurgulayan Uluslararası Af Örgütü, LGBTİ+’ların haklarıyla ilgili endişelere “Türkiye’de LGBTİ+’lar yıllardır taciz, fiziksel saldırı ve diğer hak ihlallerine maruz bırakılıyor. Depremlerin ardından çok sayıda LGBTİ+ misillemeye uğrama kaygısı veya güvenlik endişesiyle barınma, tıbbi bakım ve diğer yardımlara ulaşmaya çalışmaktan kaçındı. Devlet yetkilileri ve sivil gönüllüler, yardım ve hizmetlere erişime ulaştırmada “geleneksel” ailelere öncelik verdi,” şeklinde dikkat çekerek şu ayrıntıları paylaştı:
“Uluslararası Af Örgütü, LGBTİ+ topluluğu üyelerine fiziksel saldırı ihbarlarını ve yeterli barınma ve istihdama erişimi de kapsayan ekonomik ve sosyal haklara erişim durumunu takip etmektedir. Türkiye yetkilileri yardım sağlamada LGBTİ+’lara ayrımcılık yapmamalı, LGBTİ+’ları hedef gösteren veya günah keçisi haline getiren söylemlerden ve diğer fiillerden kaçınmalı ve LGBTİ+ topluluğu üyelerine ayrımcılık yapan, onları nefret söylemiyle hedef alan ve fiziksel saldırıya maruz bırakan herkesten hesap sormalıdır.”