Zilberman İstanbul‘da küratörlüğünü Naz Kocadere’nin üstlendiği “Uçuruma Yerleşmek / Settling into the Abyss” başlıklı grup sergisi ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor. 1 Temmuz’a kadar sürecek olan sergi, temsil, kimlik, keder, adalet, dayanışma, isyan ve psikolojik ikilem kavramları etrafında derinleşiyor.
Zilberman İstanbul’un Mısır Apartmanı’ndaki ana sergi mekânında kapılarını açan sergi, Isaac Chong Wai, Sandra del Pilar, Memed Erdener, Erkan Özgen, Yaşam Şaşmazer, Neriman Polat, Cengiz Tekin ve İsmail Yılmaz’ın eserlerini bir araya getiriyor.
Gölge Arketipi
İnsan ruhu üzerine yapılan okumalarla serginin çerçevesini zenginleştiren düşünürlerden Carl Gustav Jung’un ortaya koyduğu bir kavram olan “gölge”, kişinin reddetmeyi ve bastırmayı seçtiği kişiliğin bilinmeyen yönlerini tanımlar. Gölge arketipi, kişinin bilinçaltındaki gölgeli kısımların gün yüzüne çıkarılmasına ve içsel bir huzur arayışında travmaları kabullenme sürecine tekabül eder.
İnsanların şiddete ve karanlığa eğilimlerini birey, toplum ve doğa ile olan ilişkisi üzerinden inceleyen “Uçuruma Yerleşmek” sergisi, sanatçı Memed Erdener’in referansıyla, Friedrich Nietzsche’nin ‘İyinin ve Kötünün Ötesinde’ (1886) eserinden adını alıyor. Nietzsche’nin sözleriyle, “Canavarlarla savaşan kişi, bu süreçte canavara dönüşmemeye dikkat etmelidir. Ve bir uçuruma uzun süre bakarsan, uçurum da sana geri bakar.”
Bu bağlamda ‘uçuruma bakmak’ kişinin kendine yabancı bir şeye dalıp gitmesinin kendisi için karanlık sonuçlar doğurabileceğini ifade ediyor.
Sergideki İşler
Yaşam Şaşmazer sergide yer alan heykelinde anaerkil bir yaklaşımla ruhunun içindeki karanlıkla yüzleşmeye cesaret eden ve dahası huzur bulan bir figürü betimlerken; Sandra del Pilar, iç içe geçmiş bireylerden oluşan bir topluluğun şaşırtıcı ve gerçekçi bir tasvirini sunuyor. Erkan Özgen‘in bir fotoğraf yerleştirmesi eşliğinde yaptığı video eserinde dayatılmış toplumsal tarih yazımının işlevsizliğine ve bunun bireydeki köksüz karşılığına dikkat çekerken, aktüelitenin milliyetçiliğin ironisini ve şiddeti övmek için tehlikeli yaptırımlarını nasıl ortaya koyduğunu gösteriyor.
Neriman Polat, kadına yönelik şiddet nedeniyle kaybedilen yaşamları anmak için inşa edilen bir ağıtı anıtlaştırıyor. Cengiz Tekin kurgusal fotoğraflarında coğrafya, tarih ve siyasetiyle sımsıkı sarılmış kimliğin incelikli ama şiddetli temsilini sahneliyor. Isaac Chong Wai eseriyle şiddetin donmuş izlerini öne sürüp kişinin geçmiş acılara karşı kayıtsız kalma ya da olmama tercihinin önemini ortaya koyarken, Judith Butler’ın “Şiddetsizliğin Gücü” kitabında geçen “şiddetsizliğin mutlak bir ilke değil, süregiden bir mücadele olduğunu” iddia eden sözleri Memed Erdener‘in dokuzlu tablosunda yankılanıyor. İsmail Yılmaz ise bireyin doğadaki içsel keşfini, cesur ve yoluna çıkan her türlü canavarla yüzleşmeye hazır olduğunu belgeliyor.