Tuhaf Zamanların Edebiyatı – Attila Şenkon

/

Venedik Bienali’nin küratörü Ralph Rugoff, 2019’da 58’incisi gerçekleşen bienalin ana temasını, Asya’da Çin bedduası olarak bilinen bir deyimden: ‘‘Tuhaf Zamanlarda Yaşayasın’’dan yola çıkarak belirlemişti.

İngiliz Parlamento üyesi Sir Austen Chamberlain, 1930’larda faşizmin yükselişini ifade ederken kullanmıştı bu deyimi. Asya’da görev yapan bir diplomattan duyduğunu söylediği bu söz, küratör Ralph Rugoff tarafından günümüz dünyasının belirsizliklerini, krizlerini ve kaoslarını anlatmak için bienalin ana temasında kullanılmıştı.

İçinde bulunduğumuz dönemin ‘‘Tuhaf’’lığı, değerlerin, düşüncelerin ve ahlaki çerçevelerin değiştiği ancak bu değişimin yerine neleri koyup, neleri çıkaracağımızı ve nasıl şekillendireceğimizi henüz net olarak bilemememizden geliyor. Zaten karışık ve karmaşık olan modern politik ve sosyal yaşamımızı, Covid-19 salgını sonrasında daha karmaşık bir dönem bekliyor. Bu soruşturmamızda Yazarlar ve şairler salgın döneminde yaşadıkları deneyimleri, geleceğin edebiyatını ve pandemi sonrası yazı ve düşünce dünyasına dair sorularımızı yanıtladılar.

GEÇMİŞ SALGINLAR

Pandemi ile birlikte geçmişte salgınları konu edinen kitaplar yeniden çok satanlar listesine girdi. Albert Camus’nun Veba, Gabriel Garcia Marquez’in Kolera Günlerinde Aşk, Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm, bu süreçte en çok ve tekrardan okunan kitapların başında geliyor.

JACK LONDON’IN KIZIL VEBA’SI

Bu soruşturmada yaşadığımız olaylara benzer durumları taşıdığını düşündüğüm Jack London’un meşhur romanı Kızıl Veba’yla başladık sorularımıza. Romanda medeniyet, dünya üzerinden silinmiştir. Hayatta kalmayı başaran bir avuç insan, vahşi yaşamın ortasında, kabileler halinde kendi medeniyetlerini ve toplumsal sınıflarını oluşturmuştur. Ancak sanattan bilime kadar her türlü bilgiden yoksundurlar. İlkel zamanlara geri dönülmüş, yaşam yine ‘yemek-çoğalmak-hayatta kalmak’ üçgenine hapsedilmiştir. Yetişen yeni nesil de dünyayı hurafelerden ibaret görmekte, her türlü batıla inanmaktadır. Yitip giden eski dünyanın sırlarını hatırlayan, hayatta kalan tek insan da yaşı artık bir hayli ilerlemiş olan Profesör James Howard Smith’tir ve onun da tek umudu yetişecek neslin bu barbarlığı, cehaleti ve umursamazlığı aşıp medeniyete yeniden erişmesidir. Yaşlı adama kulak verin, o geçmişi ve yaşadığı günleri sadece torunlarıyla değil sizlerle de paylaşıyor. Medeniyet her bireyin ortak noktası… Peki, ya kızıl veba gibi baş edilemeyen bir mikrop onun sonunu getirirse, geriye insanlığa dair ne kalır?”

1-   Jack London’un Kızıl Veba’sı dünyada medeniyete son vermişti. Bu salgın binlerce yıllık medeniyetimize ne gibi zararlar verdi?

İlginizi çekebilir:  Korona Günlerinde Tiyatro

2-   Evde bir gününüz nasıl geçti/geçiyor?

3-   Kendi izolasyon deneyimlerinizden bahseder misiniz? Mesela bu süreçte farklı bir yönünüzü keşfettiniz mi? Yeni alışkanlıklar edindiniz mi?

4-   Yaklaşık 3 aydır evlerdeyiz. Hiç kendinizle bu kadar baş başa kalmış mıydınız?

5-   Bu sürenin verimli geçtiğini söyleyebilir misiniz?
(Yazı hayatınıza ya da düşünce hayatınıza ne gibi katkıları oldu?)

6-   Sanat ya da Edebiyat diyelim, bu yeni normal için nasıl yaşayacağımıza ve düşüneceğimize dair rehberlik yapabilir mi?

7-   Bu çağda bu yaşananlara tanık olan bir yazar olarak bu salgının çağdaş edebiyatımıza girmesinden yana mısınız?

Attila Şenkon – Yazar

“Böbürlenen insanlar âlemine sıkı bir tokat attı bu salgın”

Bilimde çok ileri bir noktaya ulaştığını düşünüp böbürlenen insanlar âlemine sıkı bir tokat attı bu salgın. Virüs karşısındaki acizliğimiz medeniyete bir zarar verir mi bilmem, ama bizim bu durumdan ders almamız, akıllanmamız gerektiği kesin.

Evcil insan türünün iyi bir örneğiyim galiba. Evde kendimi güvende ve huzurlu hissediyorum. Çalışma odamda, kitaplığımın yakınında olmak beni mutlu ediyor. Bütün gün yazıyor, yorulup ara verdiğimde ise kitap okuyarak dinleniyorum.

Kitaplarımı, dergilerimi kitabevlerinden almayı severim. Salgın nedeniyle kitabevlerinin kapalı olduğu dönemde internet siteleri üzerinden sipariş vererek kitap getirtmeye başladım. Ne var ki, bu zorunlu durumun alışkanlığa dönüşeceğini hiç sanmıyorum. Gerçek kitabevlerinde dolaşacağım, kitapları yine raflarından toplayacağım günleri sabırsızlıkla bekliyorum çünkü.

Bir yazar olarak yıllardır kendimle baş başayım zaten. Üç ayın lafı mı olur?

İlk öykü kitabım 1990’da yayımlanmıştı. Bu yıl otuzuncu yaşını kutlayan Her Gün Perşembe Olsa önümüzdeki ay İletişim Yayınları etiketiyle yeniden okurla buluşacak. Bir yandan onun hazırlıklarıyla uğraşıyor, bir yandan da yeni tamamladığım romanımın düzeltmelerini yapıyorum. Evde kaldığım günlerin oldukça verimli geçtiğini rahatlıkla söyleyebilirim.

“Yeni normal” olarak adlandırılan geçiş dönemi en kısa zamanda yerini “eski yaşam”a bırakacak. Dünya ne badireler atlatmış bugüne kadar. İnsanlar neleri unutmamış, hangi yaraları sarmamışlar ki? Sanat ve edebiyat yapıtları bundan böyle nasıl yaşayacağımıza ilişkin birer rehber olmasalar bile yaşadıklarımızın üzerine sürülecek iyi bir merhem görevi üstleneceklerdir.

Yazmak, çağının tanığı olmaksa eğer; Covid–19 salgını çağdaş edebiyatımızda er geç kendine bir yer bulacaktır hiç kuşkusuz.

Previous Story

Tuhaf Zamanların Edebiyatı – Menekşe Toprak

Next Story

Tuhaf Zamanların Edebiyatı – Ethem Baran

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.