Tiyatromuzun En Parlak Yıldız’ı

/

Tiyatro yaşamın sahnesidir. Yaşamını tiyatroda bulan ve kuranların son örneği: Yıldız Kenter, 17 Kasım 2019’da, doksan bir yıllık ömründe oynadığı ve yönettiği yüz eseri geride bırakarak hayata veda etti.

“Yaşamının perdesi inerken” ve sevenleri onun için gözyaşı dökerken, sadece muhteşem bir oyuncuyu yitirmenin çok ötesinde bir yoksunluk ve yalnızlık duygusu sarmaktadır toplumu. Bazen üst bilinçlerde yansıyan ama çoklukla toplumsal bilinçaltında yerleşen duygu şudur: Yıldız Kenter gibi bir değerin “yeri asla doldurulmaz!” Doğrudur! İşte bu noktada bir teselli aranacak ve onun tiyatro eğitimine, çağdaş edebiyata, güzel Türkçemize ve gençlerin yetiştirilmesine verdiği önem hatırlanacaktır. Sıradan “oyuncular” oyunlarını oynar. “Büyük oyuncular”, oyun kurar! Yıldız Kenter de “oyun kuran” bir oyuncu, bir sanatçıydı ve kendi yaşam çizgisinde temsil ettiği değerler, tiyatro çevrelerini çok aşan biçimde toplumun geniş kesimlerince kabul gördü. Hangi değerler? Geçerli bir eğitim almanın, çok çalışmanın, evrensele ulaşmak için önce diliyle, edebiyatıyla, şiiri ile ulusal hazineye, birikime vâkıf olmanın ve daima kendini geliştirmenin bütününden oluşan “değerler”! Kuşkusuz başka bir Yıldız Kenter olmayacak, ama özellikle sanat ortamında Yıldız Hanım’a yaklaşmanın ve yıldızlaşmanın yol haritası, bu ölümle, bu yaşam çizgisi ve bu performansla biraz olsun daha iyi kavranılır olacak.

Bir Yıldız “Doğuyor”… 

Yıldız Kenter, İngiliz bir anne (Olga Cynthia) ile Türk bir baba (Ahmet Naci Kenter)’in evladı olarak 11 Ekim 1928 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Doğum kaydında tam adı; Ayşe Yıldız’dır. Ayşe Yıldız Kenter!… Cumhuriyet devriminin sosyal ve kültürel hayatımıza yerleşmeye başladığı yıllardı. O’nun “hayat saati”, bir anlamda toplumu yeniliğe, gelişmeye, çağdaşlığa açan “devrimlerin saatiyle” senkronize oldu. Bir yandan dilimiz, binlerce yıllık uygarlığımızla bağdaşan alfabesine kavuşturuluyor, öte yandan iş hayatından sahnelere kadın-erkek eşitliğinin sağlam temelleri atılıyordu. Cumhuriyet’in, devletin dili ile toplumun dilini yaşayan Türkçenin kullanımında birleştirmek ve çağdaş uluslar sahnesinde yerini almak gibi büyük hedefleri varken, henüz “Küçük Ayşe”nin idealleri netleşmemişti. Nihayet “büyüdü”, hayat faaliyetini seçmesini gerektiren zamanlara da erişti; Cumhuriyet’in Küçük Ayşe’si artık Ankara Devlet Konservatuarının bir öğrencisiydi ve bu seçimin eninde sonunda kendisini sahneye taşıyacağının bilincindeydi. Seçimini bilinçle yaptı, seçmekle de kalmadı, “en iyisi olmak” için çalıştı.

Cumhuriyet’in Küçük Ayşe’sinden Tiyatronun Büyük Yıldız’ına!

Konservatuardan sonra on bir yıl Ankara Devlet Tiyatrosunda çalışan Yıldız Kenter, “Rockefeller Bursu” kazanarak American Theatre Wing, Neighbourhood Play House ve Actor’s Studio gibi kuruluşlarda oyunculuk ve yeni oyunculuk teknikleri üzerinde çalışmalar yaptı. 1959’da Devlet Tiyatrolarından ayrılarak yaklaşık bir yıl, Türk tiyatrosunun büyük imzası Muhsin Ertuğrul ile çalıştı. Ayşe Yıldız Kenter’in “Yıldız Kenter” olmasına artık sadece basamaklar kalmıştı. O, bu basamakları, kardeşi Müşfik Kenter ve 1965 yılında evlendiği ve Leyla adlı bir kız çocuğu sahibi oldukları eşi Şükran Güngör ile birlikte kurdukları ve de 1968’den sonra kendi binasına kavuşan “Kent Oyuncuları Topluluğu” ile hızla tırmanmaya başladı. Kent Oyuncuları, kardeşlik, eş olma gibi akrabalık bağlarının güven duygusuyla ve ama her biri birer değer olan bu üçlünün; “Yıldız-Şükran-Müşfik”in, kolektif ve bireysel yetenekleri üzerinde yükselen bir kurum hâline geldi. Cumhuriyet’in “Küçük Ayşe”si artık en zorlu rakipleri arasından yetenekleri ve eğitimiyle yükselen bir tiyatrocuydu. Yıldız Hanım, oyun performansı, sahneye hâkim oluşu, repliklerindeki ustalığı ve oyunu yaşayan ifadesiyle, âdeta kendi başına bir sahne, bir eser, âdeta bir kutup yıldızı idi. Hayatının saatini idealleri ile kuran bu hanımefendi, giderek birçok genç oyuncu adayının da idolü hâline geliyordu.

Ulusal Bir Değer Evrensel Bir Yıldız

Yıldız Kenter’in vefat ettiği haberini duyar duymaz aklıma ilk gelen, yalnız ulusal anlamda bir büyük sanatçıyı değil, aynı zamanda evrensel niteliği olan bir büyük sanat insanını kaybettiğimizdir. Onun tabiatında deyim yerindeyse “iki ana dil” zaten vardır; annesi İngiliz, babası, Türk’tür. Bu nedenle okuldaki eğitim ve gündelik hayatı dışında kalan ama tiyatro disiplinindeki gelişmeleri izlemesi açısından gerekli olan “İngilizceyi” genetik kodlarından aldığı güçle çok akıcı ve doğru şekilde kullanmakta hiç zorluk çekmedi. Bu, onun, ulusal sahnelerimizde yıldızlaşıp dünya düzlemlerinde de parlamasına katkı sağlayan bir avantajıydı… Nitekim, Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Almanya, Hollanda, Danimarka, Kanada, Yugoslavya ve Kıbrıs’ta, İngilizce ve Türkçe oyunlar sergiledi. 1984’te Roma’daki İtalyan Kültür Birliğince “Adalaide Ristoriö” ödülüne layık bulundu. Türk tiyatrosunun sinemamızı besleyen potansiyeline en güzel örneklerden biri de olan Yıldız Kenter, ülkemizde üç kez Altın Portakal Ödülü’ne layık görülmekle kalmadı, 1989 yılında, Korsika-Bastia Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü de aldı. Ayrıca, 1994’te “Konken Partisi” oyunundaki “Fonsla” rolü ile “Olağanüstü Yorum” ödülünü kazandı. Yıldız Kenter’in ulusal ve evrensel nitelikli bir değerimiz olduğunun bir başka kanıtı da; Finlandiya Dünya Kadın Kuruluşu tarafından yüzyılın en başarılı yüz kadınından biri olarak onurlandırılması oldu.

İlginizi çekebilir:  Ve Perde... Sezona Bir Bakış

Ödül Avcısı!

Kent Oyuncularının kurucularından olan Yıldız Kenter, ülkemizde aldığı ödüllerle de tiyatro alanında âdeta bir “ödül avcısı” olarak tanımlanabilir. Rol üstlendiği veya sahnelediği her oyunu “iliklerine kadar hisseden”, tüm yeteneklerini sergilemek için gece gündüz çalışan bir büyük sanatçıdan söz etmekteyiz. Gerçekten onun tiyatromuzdan geçmesi ve silinmez izler bırakması hepimizin bir şansıdır. Ancak aldığı ödüller şansla, rastlantıyla açıklanamaz. Büyük bir emek ve alın terinin soncudur. O, tiyatroya her şeyini vermiş, toplum ve sanat camiası da onun değerini kavramıştır. Bu bağlamda, iki kez “Ulvi Uraz En İyi Kadın Oyuncu”, üç kez de aynı dalda “Avni Dilligil” ödülüne layık görülmüştür. 1996’da Magazin Gazetecileri Derneği tarafından “Ramiz ile Jülide”deki “Jülide” rolü için “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü almıştır… 19 Mayıs 1997’de Uluslararası İstanbul Festivali’nin kurumsal kimliği tarafından Yıldız Kenter’e, tiyatro sanatına ömür boyu katkısından dolayı Onur Ödülü takdim edilmiştir. Her ödül onu daha da çok çalışmaya ve kendini aşmaya yöneltmiştir. 1998’de Ankara Sanat Kurumu “Yılın Kadın Sanatçısı” ödülünü almıştır. Ve nihayet 1998’de tiyatro sanatının en anlamlı ödüllerinden biri olan “Muhsin Ertuğrul – Yaşam Boyu Tiyatro Sanatına Katkı Onur Ödülü” ile ve de hemen sonrasında 1998 Cumhurbaşkanlığı Büyük Kültür ve Sanat Ödülü ile onurlandırılmıştır. 

81 Yaşında Sahnede “Amuda Kalkmak”!

Ülkemiz bazen çelişkilerle de doludur. Bunca ödül alan yerli ve yabancı en üst düzey kurumların ödüllerine layık görülen Yıldız Kenter’in bir dönem gelmiş “emekli maaşı” kesilmiştir. Evet, yanlış okumadınız, emekli maaşı kesilmiştir! Fakat o bütün bu aksaklıklara karşın toplumuna asla küsmemiş ve özellikle yetenekli gençlere destek olmak için son anına kadar gayret göstermiştir. Düşünelim, 81 yaşında rolü gereği “sahnede amuda kalkan” bir insan, komple bir sanatçı, mesleğine aşık bir yıldızdan söz etmekteyiz! Yıldız Kenter, ilkeli bir sanatçıdır… Üretkendir. İdealisttir. Cumhuriyet aydınlanmasının olanaklarının hakkını veren, yaşamını mesleğine adamış bir insan, bir anne, bir kadındır! Onun hayatını özetleyecek üç kelime şu olmalıdır bence: Çalışmak. Çalışmak. Çalışmak. Öyle ki, gündemindeki eseri içselleştirmek için değil sahnelenecek olan, yazarının benzer eserlerini de okuyan ve sonuçta kendi özgün yorumuyla sahneye aktaran Yıldız Kenter; bütün bu görkemli kariyeri boyunca yüze yakın oyuna imzasını atmıştır. Yıldız Hanım, Melih Cevdet Anday, Necati Cumalı, Güner Sümer, Adalet Ağaoğlu, Zeki Özturanlı, Güngör Dilmen, Muzaffer İzgü gibi pek çok Türk yazarının ve de Shakespeare, Çehov, Brecht, Inoesco, Pinter, Albee, Tennessee Williams, Alan Ayckbourn, Arthur Miller, Brian Freil, Neil Simon, Athol Fugard, Sergey Kokovkin gibi pek çok yazarın oyunlarını sahneye koymuş, oynamış ve yönetmiştir.

İzleri Hiç Silinmeyecek…

Bir Konservatuarda Yaşamalı Adı

Yıldız Kenter, bir daha gelmeyecek ancak bıraktığı izler hiç silinmeyecek, sahnelediği eserlerdeki performansı, tiyatro sanatına aşkla bağlılığı, gençlere özenli desteği, ilkeli, onurlu yaşamı, sanatseverlere olan saygısı asla ama asla unutulmayacak bir değerimizdir! Şimdi toplumun ona karşı son görevini yerine getireceği zamandır. Bu “son görev” asla bir cenaze töreniyle sınırlı değildir. Ülkemizde tiyatro eğitimini ulusal ve evrensel düzeyde verecek bir konservatuar kurulmalıdır ve Yıldız Kenter adı orada yaşamalıdır. Alkışlar, gözleri kapanan ama perdesi hiç inmeyecek ve ışığı sönmeyecek bir yaşam için. Alkışlar, Yıldız Kenter, için.

Onun kaybından sonra aklıma ilk gelen sözleri paylaşarak tamamlamak istiyorum bu yazımı: 

“Kâh iner ‘yıldızlar’ yeryüzüne aydınlatır alemi, kâh çıkar yıldızlar gökyüzüne, alemler aydınlanır.” 

Büyük uygarlığıyla, vefakâr Türk ulusu; Cumhuriyet kadını Yıldız Kenter’i sonsuzluğa uğurlamıştır.

Previous Story

”Avni Lifij’in Keşfedilmemiş Dünyası” Konuşulacak

Next Story

Omar Sosa, Paolo Fresu ve Trilok Gurtu İş Sanat’ta

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights