TIME Seçti: 2020’nin En İyi 10 Kurgu Eseri

//

Saygın haber ve politika dergilerinden TIME, bu yılın en iyi 10 kurgu kitabını sıraladığı bir liste yayınladı. 2020 yılında kurgu eser okumayı “dikkatimizi çevrede meydana gelen felaketlerden uzaklaştırarak sessiz, yaratıcı bir eyleme yöneltmesi nedeniyle bir başkaldırı hareketi” olarak tanımlayan dergi, yılın en iyi kurgularının okurlara ‘anlamlı kaçış’lar sağladığına dikkat çekti.

Listedeki 10 eser şöyle:

10. “Breasts and Eggs” – Mieko Kawakami

Japon yazar Mieko Kawakami İngilizce dilindeki ilk romanı “Breasts and Eggs”de (Göğüsler ve Yumurtalar) üç kadını ve değişen bedenleriyle olan ilişkilerini takip ediyor. Sam Bett ve David Boyd’un çevirdiği kitabın ana karakterlerini 30 yaşındaki Natsu, ablası Makiko ve Makiko’nun kızı Midoriko oluşturuyor. Makiko’nun göğüs iyileştirme operasyonu planı, kızı Midoriko’nun onunla konuşmayı reddetmesi ve etkileşimlerini anlatan roman, 10 yıllık bir zaman atlamasının ardından hikayenin anlatıcısı Natsu’nun hikayesini okurla buluşturuyor.

Ablasının mükemmeliyet arayışını yargılayan bakış açısını korumasına rağmen, kendi yaşlanma korkularını göz önüne seriyor. Kawakami, tüm bu kaygıları anlatırken, dünya ve kendileri tarafından kadınlara yüklenen beklentilere heyecan verici bir bakış atıyor.

9. “Where the Wild Ladies Are” – Aoko Matsuda

Japon yazar Aoko Matsuda tarafından kaleme alınan kitap okurları, tamamen sıradanmışçasına, doğaüstü olaylar ve dünya dışı yaratıklarla tanıştırıyor. Bu abartısız ve esprili üslubu, Polly Barton tarafından çevrilen eseri özel kılıyor. Geleneksel Japon hayalet hikayelerini modern döneme uyarlayan Matsuda, geçmişte sessiz kalmış kadın karakterlere ses verirken bugün hala Japon kültüründe çok yaygın olan cinsiyet rollerini ve stereotipleri şakacı bir şekilde yıkıyor.

8. “Deacon King Kong” – James McBride

Kitap 1969 Eylül’ünde Brooklyn’deki bir kilisenin görevlilerinden olan huysuz, yaşlı Sportcoat’un yerel uyuşturucu satıcısı Deems’i vurmasının ardından mahallede yaşananları anlatıyor. National Book Award (Amerikan Ulusal Kitap Ödülü) ödüllü yazar James McBride bu komedi ve merhamet hikayesinde farklı farklı karakterlere sevgi dolu bir biçimde dikkatini verirken topluluğun zengin yerel tarihine ve onu dolduran seslere odaklanıyor.

7. “A Burning” – Megha Majumdar

Kalküta’nın varoşlarında yaşayan fakir bir Müslüman kadın olan Jivan, bir terörist saldırıya şahitlik etmesinin ardından Facebook hesabından hükümetin bu trajik olaya verdiği tepkiyi eleştiren bir yorum paylaşıyor. Korkunç sonuçları doğuran bu hareketi, göz altına alınması ve saldırganlara yardım etmekle suçlanmasına yol açar. Majumdar, zarifçe kurguladığı ilk romanında Jivan’ın yanı sıra iki karakterin perspektifini de okurla buluşturuyor: Jivan’ın kaderini belirleyecek sağ görüşlü siyasi partiyle bağları olan eski beden eğitimi hocası PT Sir ve Jivan’ın masumiyetini kanıtlayabilecek tek kişi olan, aktör olma hayallerindeki Lovely. Bu üç ses arasında gidip gelen roman kesişen korku ve hırsları; sınıf, yozlaşma ve trajedinin birbirine karıştığı bir soruşturmayı ortaya koyuyor.

6.  “I Hold a Wolf by the Ears” – Laura van den Berg

11 hikayeden oluşan kitap tuhaf, ilginç, üzücü ve rahatsız edici durumları aşan düşünceli kadınlardan oluşan bir kadroyu içeriyor. Ölmüş kimselerin rolüne bürünerek para kazanan bir “Yas freelancer’ı”ndan kocası tarafından gizlice yatıştırıcı ilaç verilen eşe kadar, farklı karakterlerin yer aldığı hikayelerdeki karakterlerin her biri farklı şekillerde arızalı, yaralı olsa da hepsi hayatın en büyük sorularıyla pençeleşiyor: Yalnızlık ve kaybın anlamı, sevginin kalıcılığı…

İlginizi çekebilir:  Jim’le Tanışmak, İnsanlarla Tanışmak

5. “Homeland Elegies” – Ayad Akhtar

Arada sırada okura derin zeka, özenli düzyazı ve günümüz dünyasının durumuna dair bir etkili bir sözü bir arada sunan romanlar olur. Pulitzer Ödüllü Ayad Akhtar, kitabında kendisine çok benzeyen, kendi adını taşıyan ve Ortabatı Amerika’da Pakistan göçmeni bir ailenin dünyaya getirdiği bir adamın hikayesini anlatıyor. İlk sayfadan itibaren gerçek olmayan ancak tanınabilen bir dünyada olduğumuzu anlıyoruz. Akhtar, 11 Eylül’den sonra Amerikan hayatının kargaşasıyla yüz yüze gelen bir adam ve ailesinin tanımlama mücadelesi hakkında temel bir hikaye anlatmak için bir filtre olarak kurguyu kullanıyor.

4. “A Children’s Bible” – Lydia Millet

Pulitzer adayı Lydia Millet’nin National Book Award finalisti olan romanında, tatilde göl kenarında bir yazlık ev paylaşan bir grup aile çocuklarının yaptıklarıyla çok da fazla ilgilenmemektedir. Evi yıkıcı bir fırtına vurduğunda kaosu görmezden gelerek içki dolabına yönelen yetişkinler, çocukları kendi güvenliklerini sağlama konusunda tek başlarına bırakır. Kitapta grubun tüm bu yıkımın ortasındaki mücadelelerine ses veren kişi ergen Evie olurken, Evie’nin düşünceleri ikili kişiliğini yakalıyor: Ailesinden bıkmış somurtan çocuk ve çok hızlı büyümek zorunda kalan genç insan.

3. “The Mirror & The Light” – Hilary Mantel

Az sayıda roman İngiliz yazar Hilary Mantel’in “Wolf Hall” üçlemesinin sonuncusu “The Mirror & The Light” kadar hevesle beklenmiştir. Mantel’in Tudor İngiltere’si çağrışımları ve politik draması öyle sürükleyici ki, roman İngiltere ve ABD’de çoksatanlar listesinin başında. Detaylarla zenginleştirilmiş 900 sayfalık roman, Kral VIII. Henry’ nin danışmanı ve Reform hareketinin önde gelen figürü Thomas Cromwell’in düşüşünü anlatıyor. Mantel’in tarihsel kurgu türündeki romanındaki Cromwell ise her çağa uyarlanabilecek bir karakter.

2. “Shuggie Bain” – Douglas Stuart

Douglas Stuart’ın ilk romanı “Shuggie Bain” yazarın 1980’lerde Glasgow’da büyüme hikayesinden izler taşıyor. Stuart gibi, karakter Hugh “Shuggie” Bain de Glasgow’da alkolik bir anneyle ve kendisini dışlanmış hissetmesine neden olan homofobik kültürle büyüyor. Shaggie ve annesi Agnes’in hükümetin görmezden geldiği, düşüşe geçen bir şehirde hayatlarının kontrolünü ellerinde tutma çabası konu alan romanda Shaggie’nin annesine karşı olan sabırlı, sonsuz sevgisi dikkat çekiyor.

1. “The Vanishing Half” – Brit Bennett

Brit Bennett realizmin hemen ötesinde yaşayan ikinci romanı “The Vanishing Half”te, sakinlerinin açık tenleri ile gurur duydukları hayali bir siyahi şehri olan Mallard, La.’yi yaratıyor. 1950’lerde ırksal şiddet ve baskıdan fazlasıyla haberdar halde büyüyen tek yumurta ikizleri Stella ve Desiree Vignes, daha iyi fırsatlar aramak için kasabadan birlikte kaçıyor. Kısa süre sonra Stella, başta kolay olsa da sonradan zorlaşacak bir karar vererek kendini ‘beyaz’ olarak konumlandırıyor ve Desiree’yi arkasında bırakıyor. Roman, Stella’nın tek bir kararının ailesi ve sonraki kuşak üzerindeki etkisini farklı zaman dilimleri ve kişilerin perspektifler arasında gezinerek anlatıyor.

Previous Story

Yeni Keşfedilen İsa Çiziminin Da Vinci’ye Ait Olduğu İddia Edildi

Next Story

Evsizlerin Yarattığı Çizgi Roman: “The Book of Homelessness”

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights