Tessa’nın Uyanışı Tiyatro Sahnesinde - ArtDog Istanbul

Tessa’nın Uyanışı Tiyatro Sahnesinde

Eksi On Altı Kolektif’in "İlk Bakışta" oyunu, seyircileri inşa edilen “erkek” yasalar üzerine düşünmeye davet ediyor. Suzie Miller’ın ödüllü oyunu Uluslararası Af Örgütü desteğiyle, bugün İstanbul’da ücretsiz sahnelenecek.

/

İşinde çok başarılı bir avukat Tessa, tırnaklarıyla kazıya kazıya “oyunun” zirvesine çıkmayı başaracak kadar hırslı. Ta ki kendisini bir anda müşteki koltuğunda bulup da hukukun “erkek” gücüyle, ispat yükü ve ahlaki ayrımlarla boğuşmaya başlayana kadar… Suzie Miller’ın, #MeToo hareketinden yola çıkılarak yazılmış ödüllü oyunu Prima Facie/İlk Bakışta, seyircileri “erkek” yasalar üzerine düşünmeye davet ediyor. Üstelik bunu sahnede dimdik ayakta duran, yaşadığı cinsel tacize karşı mücadele veren bir kadın avukat üzerinden yapıyor. National Theatre dahil dünyada birçok tiyatro tarafından oynanan bu güçlü metni, Türkiye’yle tanıştıran Eksi On Altı Kolektif kurucularından, oyuncu Olcay Yusufoğlu oldu.

Onay Kültürü

Oyun, 6 Ocak’ta toplumsal cinsiyet eşitliğinin güçlenmesi için çalışan Uluslararası Af Örgütü’nün (UAÖ) desteğiyle İstanbul’da ücretsiz sahnelenecek. Herkes için sanata erişime katkı sunulması amacıyla katılımda, özellikle üniversite öğrencilerine öncelik verilecek. Oyunun ardından Efsun Sertoğlu ve Dr. Ezel Buse Sönmezocak’ın katılımıyla “onay kültür” konulu bir de söyleşi gerçekleştirilecek. Biz de Prima Facie’ı, onay kültürü denince ne anlaşılması gerektiğini, Tessa’ya sahnede can veren oyun Olcay Yusufoğlu ile konuştuk.

Eksi On Altı Kolektif ne zaman, nasıl bir dertle kuruldu?

Kolektif, aslında pandemi sıkıntısının ürünü. Herkes gibi, pandemide mesleğimizi yapamamanın sıkıntısını yaşadık. Bu dönemi oyunlar okuyarak değerlendirirken, Prima Facie metnine denk geldim, çok etkilendim. Heyecanımı fikirlerine güvendiğim, eşim Alp ile paylaştım. O da sevdi. Önce ses tasarımcımız Katia Merdinoğlu dahil oldu, sonra oyunda kullandığımız video mapping konusunda uzman dostlarımız Hazal Isabelle Hanquet, Nargiz Mammedli. Yönetmenimiz Hakan Atalay, konservatuvardan arkadaşım. Metni nasıl hayata geçireceğimizi düşünürken, farklı disiplinlerden sanatçılar olarak bir sanat kolektifi olabileceğimizi gördük. Böylece Eksi On Altı Kolektif kuruldu. Prima Facie de ateşleyicisi oldu.

Metinde sizi etkileyen neydi?

Tabii ki bir kadın hikâyesi olması önemliydi ancak daha da etkileyici olan, tam da hukukun içinden birinin gözünden anlatılan adalet arayışıydı. Olaya duygusal değil akli yerden yaklaşılması, beni çok etkiledi.

Oyunu, Türkiye’de ilk defa siz oynadınız, oynuyorsunuz. Role nasıl hazırlandınız?

Bu, #MeToo hareketinden yola çıkılarak yazılmış bir metin. Yazarı Avustralyalı bir hukukçu. Avustralya’dan sonra ilk oynanan ülke Türkiye, bildiğim kadarıyla. Şu anda Almanya’dan Çin’e, Belçika’ya kadar birçok ülkede oynanıyor. Özellikle İngiltere’de National Theatre’da Jodie Comer oynadıktan sonra çok popüler oldu. Ancak ben hazırlanırken, araştırma yapabileceğim çok kaynak yoktu. Suzie Miller’ın röportajlarını izledim. Bir avukat arkadaşımdan, cinsel saldırı davalarının tutanaklarını alıp okudum. Dosyaları okudukça, izlenilen yolu, soruları, verilen kararları gördükçe, kanım dondu. Sinirlendim. Bu nedenle oyunun tartışmaya açtığı soruları çok değerli buluyorum. “Cinsel saldırı davalarında, masumiyet karinesini sürdürmek ne kadar akıllıca?” gibi sorulara yoğunlaşıyor. Kurtulan kişiye aynı soruları sorup olayı tekrar yaşatmak; doğru bir yöntem mi, sorusunu soruyor.

Bu rolden bir kadın ve oyuncu olarak size ne kaldı?

Prömiyerimizi, tiyatro sezonunun ortasında yaptık, pandemi sonrası tek kişilik oyunlar da çok olunca, oyunun kendini bulması, seyirciye ulaşması zor oldu. Ancak inat edip oynamayı sürdürünce kendini ve seyircisini buldu. Bir oyuncu olarak, bu oyunu neden seçtiğimi, inat ettiğimi işte o zaman daha iyi anladım ve çok mutlu oldum.

Bir kadın olarak bu ülkede yaşamak çok zor. Görmezden gelinen bir kadın gerçeği var. Oyun; hayatımda karşıma çıkmış erkek arkadaşlarım, arkadaşlarım tarafından bir kadın olduğum için zaman zaman psikolojik şiddete, mobbing’e maruz bırakıldığımı fark etmemi sağladı. Tessa’nın kıymetli uyanışı, Olcay’ın uyanışıyla da paralel gitti. Bir de 36 yaşındayım; 30 yaş sonrasında kadın olmakla ilgili başka farkındalıklar, yüzleşmeler oluyor. Son repliklerinde Tessa, şöyle diyor; “Ben de çöktüm, arızalıyım ama hâlâ buradayım.” Önemli olan hâlâ orada olabilmek, direnebilmek. Oyunun çok motive eden, güçlendiren bir tarafı var.

Oyun, bizi onay kültürünün önemini düşünmeye itiyor ancak bu, Türkiye’de çok da bilinen bir kavram değil. Günde 5-6 kadının öldürüldüğü bir coğrafyada yaşam hakkının ötesini konuşmak güç oluyor…

Bir kadın olarak eğitimime, mesleğime rağmen; “Hayır” demenin çok normal, bir şey istendiğinde onay vermemenin sonsuz hakkım olduğu gerçeğiyle çok geç tanıştım. Çünkü çocukluktan gelen öğretilerimiz aksi yönde; itiraz etmemek, kabullenmek üzerine. Terbiye dediğimiz şeyi buna kodlamışız. Onay kültürü noktasında iki taraf var, biz “Hayır” demeyi bileceğiz, karşı taraf da onu duyduğunda durmayı bilecek. Bu eğitim çocuklukta verilmeli. Bunun, sadece cinsel anlamda değil, her ilişkinin sağlıklı kurulmasını sağlayacağına inanıyorum.

İzleyicilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Tanıdığım, sevdiğim insanlardan bile, “İlkinde birlikte oldu, ikincisinin cinsel saldırı olduğunu düşünmüyorum” diyenler oldu. Şoke olmuştum. Seyircilerin gözlerinin içine bakarak oynadığım için bazen ifadelerindeki değişimleri görüyorum, gözleri yaşlananlar olabiliyor. Biraz gıcık tarafım var; oyunu, bir yerden sonra erkek seyircilere oynuyorum, onlarla göz teması kurmayı seviyorum. Gözlerini kaçırıyorlar.

Oyun nereye varsın istiyorsunuz?

Zor bir soru. Hem cevabım var hem yok çünkü metni okurken, sahneleyeceğiz ve söyleşiler gerçekleştireceğiz, Baro ve Af Örgütü ile iş birliği yapacağız, hukuk öğrencileri izleyecek, diye düşünmedim. Oyunun buraya ulaşması beni çok mutlu ve tatmin ediyor. Oyunu çok daha fazla kadının izlemesini ama ondan da çok erkeğin görmesini isterim. Çünkü erkekler, dönüşüm için daha çok etkene ihtiyaç duyuyor.

Jodie Comer’ın National Theatre’daki oyunu sinemada da gösterildi. İzlediniz mi?

İzledim, hatta gösterim sonrasında benim de katıldığım bir söyleşi oldu. Film gösterilince oyunun, Türkiye’de de sahnelendiğinden haberdar olup gelenler oldu. Sahne tasarımı olağanüstüydü. Jodie Comer çok iyi bir oyuncu. Ancak onların yorumu, bizimkine göre çok daha tetikleyiciydi. Cinsel saldırı sahnesinin altı çok çizilmişti. Biz göze sokmadan ama seyircinin anlayacağı bir denge kurduk.

 Bir danışmandan destek aldınız mı?

Almadık ama iki kadın -ben ve yardımcı yönetmenimiz- ve bir erkek -yönetmenimiz- dengesiyle, oyunun perspektifini kurduk. Bizim aklımıza gelmeyecek soruları bir erkek, onun düşünemeyeceği şeyleri iki kadın olarak biz sorduk. Neyi çıkarır, neyi eklersek, hem sanatsal hem de hassasiyetler arasında denge kurarız diye çok tartıştık.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İçin “Evet” Hakkında Konuşuyoruz

Ceren Salmanoğlu (UAÖ İnsan Hakları Eğitimi Koordinatörü)

Onay kültürünü, bireylerin cinsel onay konusunda konuşabileceği, hevesli bir “Evet”in, onayın norm haline geldiği, insanların ilişkilerinde baskı, manipülasyon ve zorlama içermeyen, onayın olup olmadığını birbirlerine sordukları net, açık, özgür ve birbirlerinin sınırlarına saygı gösterdikleri iletişim biçimi olarak tanımlayabiliriz. Türkiye’nin en önemli, en can yakıcı insan hakları sorunlarından biri, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet. Cinsel şiddet, flört şiddeti gündelik ilişkilerde sıkça karşımıza çıkıyor. Onay kültürünü inşa etmek, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle, cinsel taciz ve saldırıyla mücadelede önemli bir yere sahip. Değişim yaratmak için farklı mecralardan, yöntemlerden yararlanmanın anlamlı olacağını düşündük. Sanat da bunun için en güçlü zeminlerden. Eksi Ona Altı Kolektif’in Prima Facie oyununa, onay kültürünü sanat aracılığıyla düşünmemize imkân verdiği için destek olduk. Karşılıklı bir destek, dayanışma süreci demek daha doğru. İsteyenler, insanhaklari.tv üzerinden bu konudaki yayınlarımıza ve atölye çalışmalarımıza ulaşabilir.

Previous Story

Bağımsız Sanatçı Olmak: Yoksunluk mu Özgürlük mü? – Bengisu Bayrak

0 0,00