| Geriye Kalan Bir Avuç Kalp
Ekin Bernay’ın Kalp isimli sergisi, Simge Burhanoğlu küratörlüğünde Siyah Beyaz Maslak’ta izleyiciyle buluşuyor. Performistanbul ve Siyah Beyaz iş birliğiyle gerçekleşen sergi, sanatçının performanslarından geriye kalanlara, kalpten geriye kalanlar olarak bakmaya davet ediyor. Bernay’ın geçmiş performanslarına kapsamlı bir bakış imkânı sunan sergide sanatçının 2016 tarihli ilk performansı “Annem ile Ben”’in ses yerleştirmesini plaktan dinlemek, 2018’de gerçekleşen “Ne İstiyorsun?” performansında toplanan 900’ün üzerindeki mektubu bir kitaptan okumak ya da Londra’da Victoria & Albert Müzesi’ndeki “Atlas” isimli performansında kullandığı malzemeleri deneyimlemek mümkün oluyor. Performanslardan kalanlar üzerine bir sergi olmasına rağmen performans dokümantasyonları, alışılan şekliyle yani fotoğraf ya da video medyumu aracılığıyla yer almıyor; böylece seçkide görsel olarak beden ya da bedene ait figüratif ögelere rastlanmıyor. Sergi, objelerin ruhu ve enerjisine odaklanarak biricik kalıntılar üzerine değil, geriye kalanların şimdiki zamanda nasıl farklı şekillerde yaşamaya devam edebildiğine bakıyor. 22 Kasım’a kadar Siyah Beyaz Maslak’ta görülebilir.
| Sarmaşığın Aşkla Bağlantısı
Zilberman, İstanbul’daki üç mekanına -Zilberman Istanbul, Project Space ve Selected- yayılan Sarmaşık başlıklı sergiyi izleyiciye sunuyor. Küratörlüğünü Başak Şenova’nın üstlendiği sergide Heba Y. Amin, Omar Barquet, Burçak Bingöl, Yane Calovski, Ramesch Daha, Memed Erdener, Didem Erk, Fatoş İrwen, Zeynep Kayan, Azade Köker, Bronwyn Lace, Marcus Neustetter, Cristiana de Marchi, Larry Muñoz, Maarit Mustonen, Egle Oddo, Erkan Özgen, Bochra Taboubi, Cengiz Tekin, Simon Wachsmuth and Verena Miedl-Faißt/ Nirual Kenabru’nun yapıtları yer alıyor. Sappho’nun “Kasırga nasıl sökerse meşeleri köklerinden, öyle sarsıyor yüreğimi aşk” dizesine istinaden “Sarmaşık” sergisi, kavramsal çerçevesinin çıkış noktasını Alexís O. van Tlön tarafından kaleme alındığı düşünülen bir el yazmasında ‘sarmaşık’ üzerine geçen bir pasaj üzerine kuruyor. Viyana merkezli enstitü Institut für außergewöhnliches Archivwissen Wien tarafından yakın zamanda gün ışığına çıkarılan el yazmasındaki pasaj, sarmaşık kelimesinin Arapçadaki ‘asheka’ telaffuzunun, Türkçedeki ‘aşk’ kelimesinin köküne dönüşümünü detaylandırıyor. Alexís O. van Tlön, mantıklı olduğu kadar şiirsel bir düşünce örgüsüne sahip metnine “Sarmaşık çevrelediği ağacın suyunu emer, kurutur, zayıflatır. Bazen aşırı sevgi âşığın hayatla bağlantısını kesmesine, âşığı solmuş bir bitki gibi yorup kurutmasına sebep olur” diyerek başlıyor. Ardından, kurduğumuz güçlü bağların hayatta kalmak için nasıl hayati öneme sahip olabileceğine, bir ‘bitkinin’ yaşam için nasıl bir direnç sembolü olabileceğine dair satırlarla devam ediyor.
Üç mekan arasında sarmaşıklar gibi birbirine bağlanan sergi 1 Aralık 2022 tarihine kadar izlenebilir.
| Maviye Adanmış Bir Ömür
Metin Eloğlu’nun şiirinde geçen “Ben buyum bu, ne güzel huy bu” dizesine istinaden Mustafa Pilevneli “Ben bir çakıl taşıydım, bir denizde dalgalar beni evirdi çevirdi, şekillendirdi, en sonunda yumurta gibi düz bir şey oldum” diyor. Gökyüzünü ve denizi temsil eden maviyi katmanlarına ayıran Pilevneli, Kadıköy’ü, Fenerbahçe’yi, Kalamış’ı, Adalar’ı, Çiftehavuzlar’ı şiirsel bir dille resmediyor. Sanat yaşamını cesaret üstüne inşa eden Pilevneli “Yapıtlarımın temelinde hem aşk hem cesaret hem de mutlak bir değişim yatıyor” diyor. Sanatçının Mavilerde 60 Yıl başlıklı sergisinde yer alan her bir işi izleyiciye İstanbul hikayeleri anlatıyor. Bu hikayelerdeki manzaralar, figürler, renk geçişleri sanatçının sanat yaşamına dair ipuçları sunmasıyla da heyecan verici. Maviyi odak noktasına alan sanatçı bu rengi şöyle anlatıyor: “Benim bildiğim maviler kobalt mavisi, Prusya mavisi, ultra marin mavisi, vandayk mavisi, parlament mavisi, çivit mavisi vardı. Babaannem çiviti çamaşırlara attığında hayranlıkla izlerdim, yani benim mavi tutkum çok eskilerden geliyor.” Mustafa Pilevneli’nin denizle, gökyüzüyle, çocukluğu ve düşleriyle olan ilişkisini konu edinen Mavilerde 60 Yıl başlıklı sergisi 11 Aralık’a kadar İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde izlenebiliyor.
| İnsan Eliyle İnşa Edilen Felaket
Paris İklim Anlaşması’ndan sonra imzalanması beklenen, plastik kirliliğine karşı çok büyük önem taşıyan Küresel Plastik Anlaşması, insan elinin acımasızca değdiği doğayı gelecek nesillere aktarmanın yollarını arıyor. Çoğu deniz kuşunun midesi plastikle doluyken araştırmalar anne sütünde ilk defa mikroplastiğe rastlandığını duyuruyor. Canlı türleri yok oluyor, mevsimler yer değiştiriyor ve dünya felaketlerle mücadele ediyor. Karanlık bir dönemden geçerken Kalyon Kültür, İnsan Eli Değmiş başlıklı karma sergiyle izleyiciye doğa ve insan ilişkisini yeniden hatırlatıyor. Sergi, Ceren ve Irmak Arkman’ın küratörlüğünde gerçekleşen ve dijital sanat alanında öne çıkan isimleri bir araya getirerek büyük ilgi gören bir önceki Flora sergisinin devamı niteliğinde. Serinin ikinci kısmında küratörler bu kez insanın çevre üzerindeki etkisine odaklanarak günümüzün en önemli sorunlarından biri olan iklim krizine dikkat çekiyor. İnsan Eli Değmiş, Evan Roth, Félix Luque & Iñigo Bilbao, François Quévillon, Kevin Cooley, Persijn, Broersen & Margit Lukács, Sabrina Ratté ve Volkan Kızıltunç’un eserleri aracılığıyla insanın doğaya verdiği zarara karşı bir farkındalık yaratmayı hedefliyor.
Kalyon Kültür’ün Nişantaşı’ndaki Taş Konak binasında 17 Aralık tarihine kadar gezilebilir.
| Kraliçe Arı Kovanı Terk Etmemeli
Gönül Nuhoğlu’nun Beetopia Chapter II adlı projesi, 5 Kasım’a kadar arasında Collect Gallery’nin Tophane ve Juma’daki mekanlarında izleyiciyle buluşuyor. Nuhoğlu, sergide yer alan enstalasyon, heykel, fotoğraf ve video çalışmalarıyla baskıcı iktidar yapılarına yeni panzehirler bulmanın ve doğayı kendi simbiyozuyla iç içe kavrama ihtiyacının altını çiziyor.
Einstein “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa insanın sadece 4 yıl ömrü kalır, arı olmazsa döllenme, bitki, hayvan ve insan olmaz” demiştir. Arılar 130 bin farklı bitki türünün çoğalmasını sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda insanoğlunun da çok önemli gereksinimlerini karşılıyor. Nuhoğlu’nun arıların muazzam bir iş birliğinde çalıştığı kovanlarından, barışçıl ve sürdürülebilir bir kültürel miras için gece gündüz çalışma bilincinden hareketle oluşturduğu “Beetopia Chapter II” sergisi son yüzyılda ekolojik krizler ve insan faaliyetlerinin gezegen üzerindeki etkisi konusunda artan kolektif farkındalık ve ekolojik kaygı ile vahşilik, güç ve estetik arasındaki sürtünmeye dikkat çekiyor.
| Çok Katmanlı Bir Anlatı
Hüseyin Çağlayan’ın Souffleur isimli sergisi, yeni medya aracılığıyla beden ve modern antropolojiye odaklanıyor. Hikaye anlatıcısı olan Hüseyin Çağlayan, geldiği çok katmanlı coğrafyanın izini sürüyor. Bir tiyatro terimi olan ‘sufle’yi fısıldamak anlamıyla değil de ‘boşlukları doldurmak’ olarak kullanan Çağlayan, sergiyi üç bölümde topluyor: Popüler kültürde karşımıza çıkan ve eleştirilen “Özenme” kavramı, dijital soyutlamayı protesto eden “Sahte Kutlamalar” ve tarihte Batı tarafından sömürgeleşmiş etnik grupların dans ve bedensel hareketlerini konu alan “Sömürgecilik Sonrası Beden”. Üç eser serisi ve bir video enstalasyonu sunan sergi, 8 Ocak 2023 tarihine kadar Sakıp Sabancı Müzesi’nde.
| Büyüklere Masallar
Bilge Alkor’un Hoffmann’ın Masalları & Tango de la Rose adlı sergisi 12 Kasım’a kadar Ekavart Gallery’de izleyiciyle buluşuyor. Sanatçı, Alman romantik yazar E.T.A. Hoffmann’ın 200. ölüm yıl dönümü anısına beş masalını bir araya getiriyor ve onlara imgelerle yanıt veriyor. Duygu Barlas küratörlüğünde gerçekleşen Hoffmann’ın Masalları & Tango de la Rose, Alkor’un ‘sahneleme’ olarak tanımladığı foto-resimlerini izleyiciyle buluşturuyor. Disiplinlerarası diyalogdan beslenen Bilge Alkor, sinema, edebiyat, müzik ve görsel sanatları iç içe geçmiş bir şekilde üretimlerine yansıtıyor. Ağırlıkla tekinsizlik, bilinçaltı / bilinçüstü, rüya, dualite, ruh ikizleri gibi temaların karşımıza çıktığı sergi, metinlerle görsellerin, kelimelerle renklerin, seslerle çizgilerin birbirine karıştığı, sanatçının üretim dünyasının kapılarını aralayan, adeta atölyesini galeri salonuna taşıyan bir sergilemeye sahip. Hoffmann’ın Doge ve Dogaressa, Altın Çanak, Kum Adam, Prenses Brambilla, Matmazel Scuderi masallarını kendi özgün diliyle resmeden Alkor, Tango de la Rose adlı altıncı öyküyü de kendisi yazıyor. 12 Kasım’a kadar.
| İnsan Olmak ya da Olmamak
Burak Dak’ın grotesk bir anlatım çerçevesinde ilerleyen eserlerini bir araya getirdiği x-ist’teki ilk kişisel sergisi Aşağılar Aşağısı, insan olmanın iki temel özelliği olan empati ve merak üzerinde bir sorgu ortaya koyuyor; birçok imgenin bir araya gelerek yeni bir form yarattığı metaforik söylemler kurguluyor. Sergiye adını veren ve Arapçada “Esfeli Safilin” olarak nitelendirilen “Aşağılar Aşağısı” söylemi, hem cehennemin yedinci ve son katını hem kafir tanımını ifade ediyor. Dak, sergide yer alan çalışmalarında izleyiciyi hayali bir alana götürerek esrarengiz, tekin olmayan güçlerin egemenliğine dair farklı bir gerçeklik göstermeyi hedefliyor. Tekinsizliği siyasi, dini güçler ile geleneksel monarşi ve şatafat etrafında tanımlayan sanatçı, mitler ve folklardan yola çıkarak gerçekliğe dair yeni bir yol sunuyor. Burak Dak’ın kağıt üzerine kurşunkalem, akrilik, guaj, toz pastel ve kuru boya kullanarak yeni bir dil yarattığı sergisi 12 Kasım’ kadar x-ist’te görülebilir.
| Minik Serçenin Sinemaskop Hikayesi
Sezen Aksu’nun müzikal serüveniyle, bir dönemin pop kültürü, eğlence anlayışı ve toplumsal gelişimi arasında, artırılmış gerçeklik teknolojisi aracılığıyla köprü kuran Sezen Aksu Dijital Sanat Sergisi izleyiciye görsel bir şölen sunuyor. Küratörlüğünü Esra Özkan’ın üstlendiği, izleyicinin Sezen Aksu’nun arşivini, üretimini bambaşka bir bakışla görebilmesine olanak tanıyan sergi, Türkiye’nin ilk dijital sanat müzesi X Media Art Museum by DasDas’ın ev sahipliğinde gerçekleşiyor. Fuga Mobilya ana sponsorluğunda izlenen “Sezen Aksu Dijital Sanat Sergisi” ziyaretçilerini geçmişten bugüne bir yolculuğa çıkarmayı amaçlıyor. Mart 2023 tarihine kadar izlenebilir.
| Onlarlayım ama Onlardan biri Değilim
Pilot Galeri 4 Kasım-17 Aralık tarihleri arasında Emir Erkaya’nın Büyücü Eve Geliyor başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor. Erkaya’nın kendine özgü üslubuyla dramatik bir çizgide hikayeleştirdiği resimleri, içinde yaşadığı topluma dair sosyolojik incelemeler ve psiko-analizler sunarken, bireyi, cinselliği, tarihi ve medeniyeti konu ediniyor. Sanatçının çalışmalarında queer, yaşlı cüce, evsiz karakterler, öteki olmaya zorlananlar olarak sıkça karşımıza çıkıyorlar ve bir araya geldiklerinde izleyicinin kulağına gizemli bir hikaye fısıldıyorlar. Erkaya’nın çalışmalarında özneler ya gizli ya da içsel bir yaşam geleneğini takip ediyor; sadece toplumsal kurumlar tarafından kabul edilmemiş bilgilerin takipçileri konumunda yer alıyorlar.
Dışardakilerin ve görmezden gelinenlerin yarattıkları belli belirsiz bir zamanı ve mekanı işgal eden, kimine göre ‘yabancı yeni dünya’ olarak tabir edilebilecek bu dünyanın resimleri, 17 Aralık’a kadar Pilot Galeri’de.