Galeri 77, sanatçı portföyünden yedi sanatçının 24 eserini “Sonrası: İnsan İzlerinin Çözülüşü” başlıklı sergiyle sunuyor. Karen Arakel, Roman Babakhanian, Mehmet Resul Kaçar, Roman Kakoyan, David Martirosyan, Sergey Narazyan ve Arthur Tonakanyan’ın işlerinin yer aldığı sergi, “Eğer bugün insanlık ortadan yok olsaydı geride bıraktıklarına ne olurdu?” sorusuna cevap arıyor.
“Sonrası: İnsan İzlerinin Çözülüşü”, insanın ayak izleri ve doğanın zaman içinde bunları yutarak tamamen silmesi ve en nihayetinde insansız bir geleceğe nasıl devam edebileceği üzerine farklı bir bakış sunuyor.
Seçkide yer alan eserler bu yok oluş sürecinin çeşitli evrelerine şahitlik ediyor. İlk evrede insan dışındaki her şey yerli yerindeyken ikinci evrede medeniyete dair tüm izlerin yavaş yavaş çözülmeye başlamasını
ve en son noktada insanlığa dair hiçbir kalıntının kalmadığı ütopik bir zamanı gözlemliyor.
Sanatçılar ve Eserleri
David Martirosyan’ın yaşamdan alınmış birer sahneyi andıran işlerinde doğa ve insan ürünü unsurlarının ahenk ve simetrisinin ideal halini yakalamaya çalışıyor. Doğum yeri olan Kapan’ın coğrafik yapısını kullanarak insanların bu araziye nasıl uyum sağladığını resmeden sanatçı, bu tasvirinin sonucu olarak izleyici karşısına doğa ile insanın girift yapılanması ve bu yapılanmanın ardında kalanları çıkarıyor. Sanatçının sergide yer alan eserlerini izlerken sanki insanlığın alelacele ortadan kaybolduğu ütopik bir zamanın en erken aşamasına tanıklık ediyor.
Üretimlerinde aidiyet ve özlem gibi konuları odağına alan sanatçı Mehmet Resul Kaçar, izleyiciyi Güney Doğu Anadolu’nun altın renkli bozkır manzaraları ile sakinleştirici, düşünsel ve duygusal serüvene çıkarıyor. Kaçar için bozkır yalnızlık, sonsuzluk ve hüznü anımsatır. Bu melankolik durum sanatçının üretimlerinde; doğanın bozulan dengesi, kaybolan canlı türleri ve insanın doğa ile olan ilişkisinin bir zamanlardaki uyumlu haline dair bizlere ip uçları sunarken bir yandan da eskiye duyulan büyük bir özlemi anlatır. Sanatçı “noktalama” ve “tarama” adını verdiği meşakkatli boyama teknikleri aracılığıyla yaptığı ton geçişlerindeki vurgu, doğanın hareketliliğine dair bir gönderme yaparak hayatın döngüselliği ve yenilenmesi üzerinde durur. Kaçar’ın resimlerinde insanın, hayvanlarla ve doğa ile olan pozitif ve negatif ilişkileri irdelenir. Resimlerde beliren elektrik direkleri, asfalt, tek tük binalar ve toprak yollar kompozisyonun akışına canlılık katan unsurlar olmanın yanı sıra insanın doğada bıraktığı izlere dair bizlere kanıtlar sunarken bir yandan da doğanın bunlar karşısındaki kırılganlığını konu alır.
Eserlerinde objeleri kompozisyonunun merkezine alan ve onları kusursuz şekilde betimleyen sanatçı Roman Babakhanian, sergide yer alan peyzaj resimleriyle izleyiciye adeta bir ütopya sunar. Realizm ile sürrealizm arasında dans eder şekilde beliren bu peyzajlar doğanın pürüzsüzlüğü ve mükemmelliği üzerine öğeler taşır.
Roman Kakoyan’ın eserlerinde ise çoğu zaman iç ve dış mekanların doğa ile olan etkileşimi üzerine unsurlar veya hikâyeler izlenir. Sergideki serisinde ise sanatçı insanlığın kalıntılarının doğa tarafından geri alınma sürecini ele alır. Kakoyan’ın kullandığı tek kaçışlı perspektifle verdiği ilave derinlik hissi ise sanki bir yol haritası gibi bir yandan doğanın kendi iyileştirme sürecini tasvir ederken diğer yandan insanlık tarihinin başında beri doğayla yaşadığı ileri ve geri alışverişi anlatır.
Arthur Tonakanyan, kırsal yaşama dair sahneler ile gündelik hayattan kesitler sunan kompozisyonlarıyla abartılı perspektif ve rengin ön plana çıktığı, yer yer soyut detaylarla bezeli eserler üretiyor. Resimlerinde ya tamamen sükûnet ve huzurun hüküm sürdüğü uçsuz bucaksız köy manzaralarıyla ya da iç ve dış alanların birbirine karıştığı hayali hibrit mekânlarla karşılar. Sanatçının dış alan resimlerinde insan yoktur, sadece dramatik iniş ve çıkışların hâkim olduğu hareketli bir coğrafyaya sahip abartılı ve kısmen karikatürize edilmiş köy manzaraları resmedilir. Sanatçının eserlerinde insanların eksikliğine rağmen insanlığın kalıntıları eksik değildir. Yıkılmış, eskimiş ve hatta harabeye dönmüş binalara terk edilmiş hurda halindeki arabalar eşlik eder. Bu resimlerde, geride bıraktığımız hiçbir şeyin eskisi gibi kalmayacağını ve zaman içinde nasıl çözülüp dönüşeceğine dair ip uçları verir.
Sergide kâğıt üzerine pastel işleri olan Sergey Narazyan, tamamen yaşamdan yoksun veya tek tük canlının hayal meyal seçilebildiği puslu ve dingin uçsuz bucaksız doğa manzaraları ile eskimiş, terk edilmiş ve belki de çoktan unutulmuş hayalet kasabaların hüzünlü görüntülerinin yer aldığı pastoral resimler, insanlığın mekanik kalıntılarının kaybolma serüveninin ilk aşamalarını gösterir. Sanatçı aynı zamanda, hayatın olgunluk evresi ve doğanın insan elinde gerçekleşen bir fiziksel yaşlanmasını da merkezine alır. Bu resimler, hayatın yükü altında gittikçe ezilen ve yaşlanmanın getirdiği tüm tahribatı üzerinde taşıyan kırılgan bedenlerine rağmen hala daha buruk bir mutluluk ve derin ifadeler taşıyan bir dünyayı tasvir eder. Tüm resimlerde ortak melankolik bir his hâkim sürerken sanatçının yer yer yumuşak ve sert boya dokunuşlarıyla bir araya getirdiği ustalıkla inşa edilmiş kompozisyonlarında sanki hep var olacakmış gibi ve hatta hep hatıralardaki gibi canlı kalacağını düşünülen çevrenin zaman içinde uğradığı tahribatı, insanlığı bekleyen bir distopyayı ve muhtemel çöküşü hissettirir.
Karen Arakel, eserlerinde resmettiği iç gözlem sahneleri doğa alegorisinin çeşitli kılıklarını yansıtır. Sanatçının sergideki eserlerinde gerçek ile gerçeküstü dünyaları tasvir ederken, el değmemiş bir doğanın muhtemel hallerinin hayalini kurar. Rüyalar, önseziler, içe bakış, insanın ilkel içgüdüleri, sevinçleri, içsel korkuları, saf ve etkilenmemiş bütünlüğü ile çeşitli alegorik imaları ve sembollerin kullanımı sanatçının titiz çalışmalarına konu oluşturur.
*“Sonrası: İnsan İzlerinin Çözülüşü”, 5 Mayıs’a dek Galeri 77’de görülebilir.