ABD New Orleans’ta yaşayan yazar Michael Tisserand, daha 16 Mart’ta, Edward Hopper’in dört farklı resmini paylaşarak üzerine, “Şimdi hepimiz Edward Hopper’in resimleriyiz” yazdı. O günden bu yana Covid-19 salgını dünyaya hızla yayılmaya devam ediyor. Bazı ülkeler tamamen karantina ilan ederken, kimi ülkeler şehirleri kapsayan kısmı karantina kararları aldı, Covid-19 virüsünün görüldüğü neredeyse 200 ülkedeyse herkes aynı şeyi tekrar ediyor: Evde kal.
we are all edward hopper paintings now pic.twitter.com/gpcmSiavkD
— Michael Tisserand (@m_tisserand) March 16, 2020
Salgın nedeniyle şimdi milyonlarca insan evlerinde izole olmuş durumda. Süddeutsche Zeitung’da, “İçerisi ve dışarısı arasındaki düne kadar geçişken olan sınırlar bugün daha belirgin. Belki de bu yüzden Edward Hopper’in resimleri sosyal ağlarda bu kadar paylaşılmaya başlandı,” yorumu yapıldı. Bu yorum, İsviçre’nin Basel kentinde Fondation Beyeler’in düzenlediği Edward Hopper sergisinin Covid-19 salgını nedeniyle kapatılmasının ardından yapılmıştı. Sergi kapandığı için Fondation Beyeler, Instagram hesabından düzenli olarak Hopper’ın resimlerini yayınlıyor. Ayrıca web sitesinde, ‘serginin küratörü Ulf Küster ile sergi turu’ videosu da izlenebiliyor. Eğer sergi açık olsaydı ziyaretçiler ödüllü yönetmen Wim Wenders’in hazırladığı ‘Two or Three Things I Know about Edward Hopper’ (Edward Hopper Hakkında Bildiğim Bir İki Şey) adlı üç boyutlu videoyu da izleyebilecekti, ama olmadı.
GÖRÜNEN KADAR, GÖRÜNMEYENİ DE ÇİZEN RESSAM
Serginin küratörü Ulf Küster, Hopper için, “Çerçevede görünen kadar, görünmeyeni de çizen ressam,” diyor. Karantina günlerinde Hopper’in resimlerinin neden bu kadar paylaşıldığı sorusuna bu yorum bir yanıt olabilir belki. Wim Wenders’in sergiye özel hazırladığı filmde söylediği gibi, “Hopper’ın, resimleri bir film karesini andırır.” Resimleri bir anda donmuştur ama bu durağanlık sonsuz değildir, sanki bir an sonra bir şey olacakmış gibi durur, izleyici bir şey olacak hissiyle o anı, olacak olanı bekler.
Hopper’e ‘yalnızlığın ressamı’ denmesi de boşuna değil, insanın yalnızlığını, izolasyonunu ve yabancılaşmayı çizmiştir. ‘Nighthawks’ resminde köşebaşındaki restoranda tek başına kahve içen bir insanı görürüsünüz; bomboş mekânı paylaşanlar – kahve içen adam, barmen, barda oturan çift- birbiriyle sohbet etmez, sokaksa tamamen boştur. Onun figürleri kafelerde, otel lobilerinde, bir evin odasında hep yalnızdır; etrafında insanlar olsa dahi yine de yalnızdırlar. İzleyici onları dışarıdan, bir pencerenin ardından görür çoğunlukla, böylece izleyici de bu yalnızlığın dışında bırakılır, en fazla bir röntgencidir belki veya daha iyi bir ifadeyle yalnızlığın tanığı. Bir odada tek başına oturan insanların üzerine düşen keskin sabah güneşi yalnızlığı daha fazla açık eder. Yalnızlığın altı ışıkla çizilir.
Sosyal mesafenin, izolasyonun, karantinanın bir anda hayatımıza girdiği bu günlerde Edward Hopper’in resimlerinin bu kadar paylaşılması tesadüf olmasa gerek. Bir ay öncesine kadar geçirken olan sınırlarımız artık daha net ve keskin; aynı mekânı paylaştıklarımızla bile sosyal mesafemizi koruyor, mümkünse hiç iletişim kurmuyoruz; komşularımızı pencerenin ardından izliyoruz ve biz de bir pencerenin ardında izleniyoruz. Üzerimize düşen ışık yalnızlığımızı açık ediyor.
Artık hepimiz Edward Hopper’in figürlerine dönüştük, şimdi hepimiz Edward Hopper’in resimleriyiz!