Tiyatral Bir Set: “Stagehand” The Pill’de
2023 yılında halk oylamasıyla Portekiz Egemen Sanat Ödülü’nün sahibi olan ve işleri İstanbul Modern, Arter, ARCO Vakfı (İspanya) ve Van Abbemuseum (Eindhoven) gibi prestijli kamu ve özel koleksiyonlarda yer alan Leylâ Gediz’in Stagehand adlı yeni kişisel sergisi 21 Eylül’de Balat’taki T H E P I L L’de açılıyor. Sergi Gediz’in uzun süredir devam eden, temsil çerçevelerinin dışında tutulan destek yapıları ve süreçleri üzerine odaklandığı resimsel araştırmalarında, bu kez tiyatro üretimine odaklanan yeni bir aşamaya işaret ediyor.
Türkçeye “sahne görevlisi” olarak çevrilen Stagehand sergisinde sanatçı, arşiv görüntülerinden ve tiyatronun destek yapılarından kesitler seçiyor. Böylece yeniden düzenlediği bir dizi büyük ölçekli resim ve asamblaj aracılığıyla, izleyiciye resimsel kompozisyon süreçleri ile tiyatral bir set değişiminin altında yatanlar arasında bir çeviri alanı açıyor.
*Stagehand, 16 Kasım’a kadar T H E P I L L’de görülebilir.
Bozlu Art Project’ten Koleksiyon Sergisi: “İçinde Bir Bağ”
Üç bini aşkın eser barındıran Dr. Şükrü Bozluolcay Koleksiyonu’ndan yola çıkarak tasarlanan tematik sergilerin ilki İçinde Bir Bağ, 27 Eylül-21 Aralık tarihleri arasında Bozlu Art Project Mongeri Binası’nda gerçekleşecek. Şemsi Arel, İlgen Arzık, İlhan Berk, Cihat Burak, Server Demirtaş, Abidin Dino, İsmet Doğan, Evren Erol, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Can Göknil, Mehmet Güleryüz, Bahriyeli İsmail Hakkı, Demet Kaya, Komet, Zühtü Müridoğlu, Meliha Sözeri ve Burhan Uygur gibi sanatçıların eserlerinin yer aldığı sergi; adını, Burhan Uygur’un bir Otoportreçalışmasında yer alan “İçimde bu hayata karşı bir bağ varsa yine bu hayata karşı hilesiz ve hurdasız bir çözümü ispat içindir” cümlesinden alıyor. Küratörlüğünü İbrahim Cansızoğlu’nun üstlendiği İçinde Bir Bağ, koleksiyonda yer alan sergilenmemiş eserlerin yanı sıra sergi için üretilen çalışmaları içeriyor. Sergi, benlik algısının oluşumunda insanın diğer canlılar ve nesnelerle kurduğu ilişkilerin rolü teması etrafında şekilleniyor. Sanatçıların kendi imgelerini kâğıda veya ahşaba yansıtarak kurguladıkları otoportreler, insana has özellikleri primatlar dışında en çok yansıttığına inanılan türlerden biri olan evcil kediler, insan ve hayvan bedenlerini oluşturan uzuvları akışkan biçimlerde yeniden organize eden kompozisyonlar serginin takip ettiği izlekler arasında. Cansızoğlu, sergiyle; her şeyin tepetaklak olduğu, sayısız nedenden umutsuzluğa kapıldığımız günümüzde; izleyicilere, “İçinde bu hayata karşı bir bağ varsa, o nedir?” sorusunu sormak istediğini ifade ediyor. Sergide yer alan sanatçıların estetik düzlemde kendilerini keşfetme çabalarının izleyicilere ilham olabileceğini belirten Cansızoğlu, sanatçıların çeşitli sorular ve sorunlarla ilgilendikleri; bazı sanatçıların bu sorunları yalnızca sunmayı, basılarınınsa bir çözüme ilişkin çaba içine girdiklerini söylerken, bu çözümün öncelikle estetiğin konusu olduğunu düşündüğünü ekliyor.
Gerçeğin Çok Boyutlu Evreninde
Küratörlüğünü Murat Germen’in üstlendiği 2.5B başlıklı sergi, YUNT Galeri’de açıldı. Gizem Çeşmeci, Gökçen Ataman Tanyer, Nermin Er, Nora Byrne, Semih Zeki ve Tanzer Arığ’ın farklı kavramlar, malzemeler ve yöntemlerle çalıştıkları eserlerin yer aldığı sergi, iki boyut ile üç boyut arasında yer alan, derinlik yanılsaması üzerine kurulu iki buçuk boyutlu bir temsil evrenini keşfetme imkânı sunuyor. Sergi, Germen’in sanat pratiğinde mekânı algılarken kullandığı çoklu görme ve aktarma biçimlerinin bir yansıması olarak, izleyiciyi “iki buçuk boyut”un özgün dünyasında bir yolculuğa davet ediyor. Sergide, fotoğraflarında sıkça rastlanan ve izleyiciyi diğer boyutları kendi algısında inşa etmeye yönlendiren Murat Germen, bu yaklaşımı, sergi kurgusunun temeline yerleştiriyor. 2.5B sergisinin en dikkat çekici özelliklerinden biri, izleyicinin, eserlere bakarken gerçekliğin sınırlarını zorlayan ve derinlik hissi yaratan bir yanılsamayla karşı karşıya kalması. Bu yanılsama, eserlerin sahip olduğu uzamsal özellikler sayesinde ortaya çıkıyor.
“ALGININ SINIRLARI” Sayısı
ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.
Kapak Fotoğrafı: Doug Aitken, 3 Modern, Figures (dont forget to breath), 2018, Fotoğraf: Hadiye Cangökçe.
Tasarlanan Mekân ile Yaşanan Mekânın Farkı
Sergide yer alan sanatçılar, malzemenin sınırlarını zorlayarak, yüzeyler üzerinde yaptıkları kabartma ve derinleştirme gibi jestlerle mimari kesitleri ve gündelik yaşamın detaylarını yeniden yorumluyor. Bu sayede, sergi hem iki buçuk boyutlu temsili ve algıyı deneyimleme alanı sunuyor hem de mekânın üretimi üzerine süregelen tartışmalara katkıda bulunuyor. Tasarlanan mekân ile yaşanan mekân arasındaki farkları eş zamanlı olarak düşünme imkânı tanıyan sergi, mekânın algısal ve fiziksel boyutlarını sorgulayan bir alan yaratıyor.
Sergide yer alan ve farklı tekniklerle çalışan sanatçıların eserlerinin bir araya getirmesi, izleyiciye iki boyutlu, iki buçuk boyutlu ve üç boyutlu temsiller arasındaki farkları gözlemleme fırsatı sunuyor. İki boyutlu temsiller, yaklaşık bir tanımlama sunarken, derinlik ve hacim eklenmediği için izleyicinin bakış açısına göre değişmeyen bir görüntü sunuyor. Üç boyutlu temsiller ise, izleyiciye derinlik ve hacim algısını tam anlamıyla yaşatarak, bakış açısına göre farklılık gösteren bir deneyim sunuyor. İki buçuk boyutlu temsiller, bu iki boyut arasında bir geçiş noktası olarak konumlanıp, izleyicinin yüzeyde oluşan gölgeler, derinlik yanılsaması ve uzamsal özellikler sayesinde, görüntüyü farklı açılardan değerlendirmesine olanak tanıyor. 2.5B sergisi, içine yerleştiği mekânın şehrin sınırlarını tartışmaya açan tavrına eklemleniyor. Toplumsal deneyim ufkunu genişletme fikrinin yeni bir durağı olarak karşımıza çıkan sergi, YUNT Galeri’de 6 Aralık tarihine kadar görülebilir.
Barın Han’da “Critical Shifts”
İnsanların ve maddelerin yer değiştirmesinin olanaklarını ve izleğini sorgulayan Critical Shifts sergisi, 3 Ekim-30 Kasım 2024 tarihleri arasında Barın Han’da gerçekleşecek. Maria Korolkova, Margarita Osepyan ve Kate Umnova’nın eş-küratörü olduğu sergide; Greta Alfraro, Rong Bao, Kerem Ozan Bayraktar, Burçak Bingöl, Gülizar Çepoğlu, Marjolijn Dijkman, Sinem Dişli, FRAUD, Jim Hobbs, Saodat Ismailova, Merve İşeri, Ege Kanar, Jiabao Li, Marie-Luce Nadal, Yağız Özgen, Julien Prévieux, Sümer Sayın, Pip Thornton, Dimitri Venkov, Emma Waltraud Howes ve Cansu Yıldıran’ın işleri bulunuyor. İstanbul’un yer değiştirme ve çarpışmaları barındıran tarih ve coğrafya çeşitliliği, serginin İstanbul’da ve Barın Han’da yapılmasının nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Sergi, kaosu ölçen işlerden, eskiyi yeniden yorumlayan işlere uzanan bir anlatı sunarak, yer değiştirmenin yeni bir sabit olduğu fikrini vurgulayan bir yolculuk vadediyor. Eş-küratörlerden Maria Korolkova, Critical Shifts’i şöyle betimliyor: “Sergi, yer değiştirmeyi, her gün meydana gelen evrensel bir anlam yaratma eylemi olarak ele almaya çalışıyor. Her gün yeni hareketler, yeni kelimeler, yeni imgeler, yeni eylemler üretiyoruz. Bu sergide, bu tür günlük eylemleri parçalarına ayırmayı ve orada tam olarak neler olduğunu incelemeyi öneriyoruz. Daha yakından bakarsanız, her zaman bir tür dönüşüm olduğunu görebilirsiniz.” Korolkova’ya göre, “sabit olan tek şey değişimin kendisi.” Bu sergide, bu ‘yeni sabiti’ yaratıcı sürecin bir parçası olarak ele almayı; kontrol edemediğimiz değişime teslim olmak yerine, yaratım eylemleriyle onun aktif bir parçası olmayı önerdiklerini belirtiyor.
SALT’ta İki Yeni Sergi
Salt Beyoğlu ve Salt Galata’da, sanatseverlerin beğenisine sunulacak iki yeni sergi dikkat çekiyor. Salt Beyoğlu’nda, 11 Eylül’den itibaren açılacak olan Tasarımcının Notu sergisi, Türkiye’de grafik tasarımın gelişimini kitaplar ve kültür yayıncılığı ekseninde ele alacak. Grafik tasarımın tarihsel sürecine ve etkilerine dair kapsamlı bir bakış açısı sunacak bu sergi, tasarım meraklıları için önemli bir fırsat sunuyor. Eda Sezgin’in küratörlüğünü üstlendiği Tasarımcının Notu sergisi, 20. yüzyılın son çeyreğinde Türkiye’deki grafik tasarım alanında yaşanan hızlı değişimleri kitap perspektifinden inceliyor. 2000’lerin başında kitabın hem basılı hem de elektronik formatlarda yeniden tanımlandığı döneme zemin hazırlayan sergi, kitaplar, arşiv belgeleri ve mülakatlarla çok yönlü bir bakış açısı sunuyor. Sergi, 2 Şubat’a kadar Salt Beyoğlu’nda gezilebilir. Ayrıca, Salt Araştırma’nın Türkiye’deki grafik tasarımın toplumsal ve kültürel gelişmeler ışığındaki evrimini ele aldığı arşiv çalışmalarına paralel olarak, sergi boyunca çeşitli kamu programları da düzenlenecek.
SALT Galata’da “Sosyalizme Tercüme”
Sezgin Boynik, Tevfik Rada ve Merve Elveren’in programladığı ve Lumbardhi Vakfı (Kosova) iş birliğiyle gerçekleştirilen Sosyalizme Tercüme sergisi, uzun soluklu bir araştırmanın ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Bu sergi, 1945 ile 1991 yılları arasında, Yugoslavya’da Türkçe konuşan toplulukların sosyalist ideoloji altında kimliklerini nasıl inşa ettiklerini derinlemesine inceliyor. Sergi, özellikle Türkçe’nin Makedonya (şimdiki Kuzey Makedonya) ve Kosova’da resmî dil olarak kabul edildiği dönemi odak alıyor.Sergi, aynı zamanda enternasyonalizm ve dayanışmaya dayalı bir ulusal bilincin nasıl inşa edildiğini, Yugoslav sosyalizminin “öz yönetim” ve “Bağlantısızlar Hareketi” gibi tarihsel özelliklerinin Türkçe konuşan toplulukların düşünce biçimlerini nasıl etkilediğini ele alıyor. Bu dinamiklerden ortaya çıkan yeni ve alışılmadık kültürel yapıların izini süren sergi, doğrusal olmayan ve çok katmanlı bir tarihsel anlatı sunuyor. Sergi, 23 Şubat’a kadar Salt Galata’da görülebilir.
“Looking Elsewhere Being There’’ Cermodern’de
Ankara’nın modern sanat merkezi Cermodern, yeni sanat sezonunu 24 Eylül’de İtalya Büyükelçiliği ile birlikte gerçekleştirdiği Looking Elsewhere Being There adlı sergiyle açıyor. Michela Ghisetti, Casaluce-Geiger, Luca Faccio, Karin Ferrari, Siggi Hofer, Brigitte Mahlknecht, Klaus Pobitzer, Gabriele Rothemann ve Alberto Storari gibi pek çok İtalyan sanatçıyı ağırlayan serginin küratörlüğünü Marcello Farabegoli üstleniyor. Küratör, 3 Kasım’da görülebilecek serginin öyküsünü şöyle anlatıyor: “Büyükelçi Giorgio Marrapodi ile Ankara’daki CerModern Sanatlar Merkezi’nde bir sergi küratörlüğü yapmak üzere bir süredir temas halindeydim ve bu bana çok cazip gelmişti. Geçen bahar Türkiye’deki İtalya Büyükelçiliği’nden CerModern’de bir sergi küratörlüğü yapabileceğime dair teyit almak hoş bir sürpriz oldu. Eş küratör olarak bana yardımcı olan Charlotte Aurich ve Pablo Chiereghin ile birlikte, davet etmeyi planladığım otuzdan fazla sanatçıya uygun bir konsept oluşturduk. Bu sergi İtalya Büyükelçiliği ile birlikte düzenlendiği için doğal olarak İtalyan sanatçılara odaklandık – “Viyana ve çevresinde yukarıda adı geçenlerin yanı sıra Michela Ghisetti, Casaluce-Geiger, Luca Faccio, Karin Ferrari, Siggi Hofer, Brigitte Mahlknecht, Klaus Pobitzer, Gabriele Rothemann ve Alberto Storari gibi pek çok İtalyan sanatçı var ve bunların birçoğu benim de büyüdüğüm Güney Tirol Bölgesinden. Ayrıca Eva Schlegel ve Erwin Wurm gibi uluslararası üne sahip ve büyük saygı duyduğum bazı Avusturyalı sanatçılardan da sergiye katılmalarını istemeye karar verdim. Ve son olarak, bu teşvik edici projede yer alan üç ülkeyi sanatsal düzeyde birleştirmek için bazı tanınmış Türk sanatçıları da sergiye getirebildiğimiz için çok mutluyum.”
Hayırsızada’dan İlhamla: Bir Adanın Sinir Uçları
Dirimart, İnci Eviner’in huzursuz hafızalara alan açan sergisi Bir Adanın Sinir Uçları’nı 3 Eylül’de ziyaretçileriyle buluşturdu. Sergide, sanatçının son dönemde ürettiği aynı isimli hareketli görüntü çalışması ve atölyesinde geliştirdiği “Atölyenin Yankıları” adlı yerleştirmesi yer alıyor.Serginin merkezinde, Eviner’in sanatsal dili yatıyor. Sanatçı, tarihsel alegorilerden çağdaş piktogramlara kadar geniş bir yelpazede eser üretirken, desen her zaman ön planda. Video çalışmalarında; mekân temsilleri, performatif figürler ve çeşitli görsel/işitsel unsurların birleşimiyle ortaya çıkan karmaşık bir dünya sunuyor. Böylece, görsel bir deneyimin yanında izleyenlerin zihinlerinde yeni anlamlar ve algı biçimleri oluşmasına kaynaklık ediyor. Eviner, video teknolojileriyle geleneksel resim arasında kurduğu gerilimli ilişkiyle tarihsel ve bilinçaltı süreçleri sorgularken, temsil biçimlerini ve bu temsillerin arkasındaki normları eleştirmeyi de ihmal etmiyor.
Bir Adanın Sinir Uçları adlı video işinde, Eviner, Marmara Denizi’nde yer alan ve 20. yüzyılın başında 80.000 köpeğin sürgün edilip öldürüldüğü Hayırsızada’dan ilham alıyor. Sanatçı, adanın tarihsel geçmişi ve varoluşun kırılgan doğası üzerine karmaşık bir imgeler dünyası oluşturuyor. Adanın çeşitli haritalarını üst üste koyarak, bu çakışmaların yarattığı beklenmedik karşılaşmalara doğru bir keşfe sürüklüyor. Sanatçı, bu keşifle birlikte toplumsal ve psişik unsurların iç içe geçtiği duygusal bir ağı çözümlemeyi ve çeşitli senaryoları bir araya getirerek adanın toprağındaki gizemleri açığa çıkarmayı hedefliyor. Sergide, kültürel imgeler ve kavramların üst üste bindirildiği bir sahnede, özneleşme süreçleri psişik bir koreografiyle ifade buluyor. Antoine Ignace Melling’in 18. yüzyıl Oryantalist gravürlerinden cami minarelerinin eğriliği, sarı bir perukla birleşen minareler ve kır atların kuyrukları gibi imgeler; Antigone’un ritmine uyum sağlayan baltalı adam ve bir kuklanın oynatıcısıyla mücadelesi gibi unsurlar, iktidarın şifrelerini çözme çabasındaki figürlerle iç içe geçiyor.