DenizBank ve Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK) iş birliğinde hayata geçirilen 4. DenizBank İlk Senaryo İlk Film Yarışması kapsamında gerçekleştirilen “Senaryo Sohbetleri” bir bölüme daha sahne oldu. Yönetmen Bora Talat Oyacı’nın moderatörlüğünü yaptığı programın yirmi yedinci bölümünün konuğu “Yönetmen Gözüyle Senaryo” başlığı ile Murat Şeker’di.
Murat Şeker programın moderatörlüğünü yapan Bora Talat Oyacı’nın senaryo ve oyuncu ilişkisine dair sorularının yanı sıra takipçilerin program esnasında sosyal medyadan ve YouTube üzerinden sordukları soruları da cevapladı. Ayrıca TÜRSAK Vakfı Instagram hesabından yapılan çekilişle programa katılan bir izleyici de Murat Şeker’e sorusunu doğrudan yöneltme şansı buldu.
“Set Ortamında Yönetmenliğim İçin Çok Fazla Deneyim Kazandım”
Programın klasik açılış sorusu olan “Hikâyen nasıl başladı?” sorusuna cevap veren Murat Şeker, yönetmen olmayı ilk olarak ortaokul ve lise yıllarında düşündüğünü söyledi. Liseden mezun olduktan sonra Mimar Sinan’a girmek için yetenek sınavlarında şansını denediğini belirten Şeker, mülakatlar sırasındaki tavırları nedeniyle elendiğini, ama ilerleyen yıllarda Mimar Sinan’a kabul edildiğini ifade etti. Şeker yönetmenliğe giden macerasını şu cümlelerle sürdürdü: “İlerleyen yıllarda deneyim kazanmak için çeşitli projelerde set ortamında yer aldım. Bunun yanı sıra bana bir şeyler katacağını düşündüğüm için amatör tiyatroda yer aldım. İleride yönetmen olacağımı düşünüp oyuncuları da daha iyi anlayabilmek için burada deneyim kazanmam lazım diye düşündüm. 90’larda müzik klip dönemiydi. O yıllarda klip yönetmenliği de yaptım, ama bunun bana uygun olmadığına karar verdim daha sonrasında. Orada ilerleyeceğimi düşününce başka işler yapmam gerektiğini fark ettim”.
“Filmlerimde Semt Kültürünü Ele Alıyorum”
Programda yönetmenin senaryoya bakış açısına dair sorulan soruya cevap veren Murat Şeker, bir yönetmenin filmi çekmek için o senaryoyu içselleştirmesi gerektiğinin önemine değindi. Kendi yazdığı senaryoları çekerken daha rahat olduğunu belirten Şeker, senaryolarını oluşturan etmenleri de sözlerinde şöyle dile getirdi: “Ben Bakırköylüyüm ve Bakırköy İstanbul’un önemli bir ilçesi. Filmlerimde kendi yaşadığım yerle ve buradaki insanların sorunlarıyla ilgili konuları işliyorum. Filmlerimde semt kültürünü ele alıyorum. Hadi film yapayım dediğimde semtin çocuklarının filmlerini yapıyorum. Semtimizdeki her karakterden insan filmlerimde yer alıyor. Ben semt kültürümü savunuyorum ve savunmaya devam edeceğim”.
“Her Film Kendi Janrı İçinde Değerlendirilmeli”
Programın moderatörü Bora Talat Oyacı’nın popüler sinema – sanat sineması ayrımıyla ilgili sorduğu soruyu yanıtlayan Murat Şeker önemli açıklamalarda bulundu. “Türkiye herhangi bir konuda ikiye bölünmeye çok açık bir ülke. Benim ak dediğime, öbürü kara der. Bu konuda da böyle bir tartışmanın olması hiç yadırgatıcı değil. Benim asıl yadırgadığım, çok aklı başında bazı kimselerin bile ciddi ciddi taraf olmaları. Oysa film filmdir ve her film, kendi janrı içerisinde iyi, kötü, başarılı, başarısız, ilgi çekici, ilham verici, can sıkıcı olabilir.” diyen Şeker, sinema eğitimi aldığı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin mottosunun “Sinema, toplum için entelektüeller tarafından yapılan bir sanattır” olduğunu ve bu doğrultuda yönetmen olarak kendilerinin topluma karşı sorumluluk gösteren insanlar olduklarını ve zamanı gelince bu sorumluluğu göstermekle yükümlü olduklarını belirtti. Türk Sineması’nda komedinin ucuz sinema olarak görüldüğünü belirten Şeker, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gişe ve bağımsız sinemayı kıyaslamak gereksiz bir eylem çünkü ikisinin de kendine ait belirli özellikleri var ve ikisi de kendi özelinde bir şeyler anlatma derdinde. İki sinema özelinde de üretilen çok iyi filmler var. Önemli olan derdini anlatmaktır”.
“Sinemamızda Seyirci Karakteri Sever”
Murat Şeker, programın ilerleyen dakikalarında senaryo-yönetmen-oyuncu üçgenine dair de görüşlerini paylaştı. “Başka oyuncuları düşünerek karakter yazdığın oluyor mu?” sorusunu cevaplandıran Şeker, “Ben oyuncu bazlı çalışmayı tercih etmiyorum. Bizim sinemamızda seyirci karakteri sever. Cem Yılmaz’ı Arif, Sadri Alışık’ı Turist Ömer, Şahan Gökbakar’ı Recep İvedik olarak sever. Benim işim karakter yaratmaktır. Her projenin kendisi yönetmenin metodunu belirler. Filmdeki karakterler ve diğer içerikler filmin gidişatını ve başarısını belirler. Kendinden bir şeyler katan oyuncularla çalışmak en değer verdiğim konulardan biri. Bir oyuncu senaryodan fazlasını verirse çok güzel, ama önemli olan senin aklındaki şeyi ortaya koymasıdır. Alacağımızı aldıktan sonra daha iyisini almak için daha farklı şeyler deneyebiliriz” dedi.
“Televizyonun Sonu Geliyor”
Senaryo Sohbetleri programının geleneksel bölümlerinden biri olan, soru soran izleyicilerden birinin canlı yayına bağlanıp, sorusunu birebir de hayranı olduğu sinemacıya yönelttiği kısımda, Murat Şeker, dijital platformlarla ilgili gelen soruya “Pandemi döneminde sinemalar kapandı. Tarihi boyunca sinemalar ilk defa bu kadar uzun süre kapalı kalıyor. 2. Dünya Savaşı’nda yukarıdan bombalar düşerken dahi sinema salonları açıktı. Normalde daha çekingen davranabileceğim, dijital platformlara proje üretme konusunda şu anda görüşmelere başlamış durumdayız.”, cevabını vererek, Murat Şeker imzalı, dijital platformlar için üretilecek bir projenin de ilk duyurusunu canlı yayında yapmış oldu. Yeni neslin televizyonla pek ilişkisinin kalmadığını, gençlerin daha çok dijital platformlara yöneldiğini belirten ünlü yönetmen, “Televizyonun sonu geliyor.”, dedi.
“Ya İstiklal Ya Ölüm, Cumhuriyet’in 100. Yılında Vizyonda”
Programda son olarak bir sonraki projesi olan fakat pandemi dolayısıyla çekimlerine başlanamayan “Ya İstiklal Ya Ölüm” hakkında merak edilenleri cevaplayan Murat Şeker, İstanbul’un işgali üzerine bir film çekme arzusunun yönetmenliğe ilk başladığından bu yana hayali olduğunu belirtti. Tarihin kendisi için büyük bir hobi olduğunu ifade eden Şeker, İstanbul’un işgalinin gerçekleştiği yıllardaki milli mücadele ruhunu, Fenerbahçe futbol takımının General Harrington kupası hikâyesi ve sokaktaki insanların milli mücadeleye dair hisleri ve bakış açıları üzerinden ele aldıkları filmi 2022’de çekip Cumhuriyet’in 100. yılı olan 2023’te vizyona sokmayı düşündüklerini söyledi.