Sanatçının Bitmeyen Meseleleri: “Kabine 05/25” - ArtDog Istanbul
Hannah Höch, 1889–1978, Pflanzen bei Regen, 1931, courtesy of the artist and Anna Laudel Gallery

Sanatçının Bitmeyen Meseleleri: “Kabine 05/25”

“Kabine 05/25: Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik Dün ve Bugün”, küratör Marcus Graf’ın 20. yüzyıl Alman avangardının mirasını Türkiye’den çağdaş sanatçıların üretimleriyle buluşturduğu kapsamlı bir sergi. 11 Ocak’a dek Anna Laudel’de izlenebilecek sergi, sessiz film klasiği "Dr. Caligari’nin Muayenehanesi"nden esinlenen mekânsal tasarımıyla dikkat çekiyor. Conrad Felixmüller, Max Beckmann, Otto Dix ve George Grosz gibi öncü isimlerin kâğıt işlerini çağdaş sanatçıların üretimleriyle yan yana getiren seçki, duygusal yoğunluk ile toplumsal eleştirinin dün ve bugündeki sürekliliğini görünür kılıyor.

“Yüz yıl önce Almanya’da ortaya çıkan Ekspresyonizm, bugün Türkiye’de üreten çağdaş sanatçıların pratiğinde hâlâ nasıl iz bırakıyor? Tarihsel bir akım ile güncel sanat arasında gerçek bir diyalog kurulabilir mi ve bu diyalog günümüzün estetik ve toplumsal sorularına nasıl karşılık verir?” İşte tüm bu sorulara yanıt arıyor Anna Laudel‘deki “Kabine 05/25: Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik Dün ve Bugün” adlı sergi. Küratörlüğünü Marcus Graf’ın üstlendiği Kabine 05/25‘te yer alan sanatçılar şöyle:

Max Beckmann, Ayşe Benzemiş, Ramazan Can, Antonio Cosentino, Otto Dix, Ali Elmacı, Erol Eskici, Conrad Felixmüller, İnci Furni, Walter Gramatté, George Grosz, Mehmet Güleryüz, Heinrich Hoerle, Hannah Höch, Esra Karaduman, Kemal Köse, Ewald Mataré, Merve Morkoç, Ardan Özmenoğlu & Gökhan Tüfekçi, Otto Pankok, Christian Rohlfs ve Erinç Seymen.

Otto Dix, 1891-1969, Die Verächter des Todes, 1922, courtesy of the artist and Anna Laudel Gallery

Çağdaş Bir Diyalog

Sergi, 20. yüzyıl sanatının iki belirleyici akımını çağdaş bir diyalog içinde bir araya getiriyor: Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik. Küratör “Ekspresyonizm duyguları çarpıtarak ifade ederken, Yeni Nesnellik toplumsal gerçekleri soğukkanlı bir gözle sunuyor. Her iki akım da modern yaşamın, savaşın ve değer krizinin yarattığı sarsıntılara bir yanıt olarak ortaya çıkıyor,” diye anlatıyor.

Kabine 05/25, modern avangard hareketlerin çağdaş Türk sanatçılarının üretimleriyle yan yana getirildiğinde, bu radikal estetik ve toplumsal duruşların zaman içinde nasıl yankılandığını gözler önüne seriyor. Sergide 20. yüzyıl başında Almanya’da üretim yapan Felixmüller, Beckmann, Dix ve Grosz gibi isimlerin çizim ve baskıları; Türkiye’den sanatçıların güncel üretimleriyle birlikte okunuyor. Ekspresyonizm’in duygusal yoğunluğu ile Yeni Nesnellik’in toplumsal eleştirisi, dönemlerin krizlerine verilen tepkilerin günümüzde hâlâ nasıl karşılık bulduğunu ortaya koyuyor.

Sergi tasarımı 1920 tarihli  sessiz film klasiği “Dr. Caligari’nin Muayenehanesi”nden ilham alınarak oluşturuluyor. Boyalı duvar yüzeyleri, kırık formlar ve çarpıtılmış mekân düzeni, izleyiciyi hem tarihsel hem de çağdaş bir atmosferin içine çeken sürükleyici bir deneyim sunuyor. Marcus Graf, beyaz küp yaklaşımının bu kadar dinamik ve ekspresif işler için uygun olmadığını düşünerek filmin “yanılsama mekânı”ndan hareketle kendi kabinini inşa ettiğini söylüyor

Mehmet Güleryüz, İsimsiz, Tuval üzerine kraft marufle, akrilik, 106h x 89w cm, 2003

Graf bu projeyi bir “akademik ve sanat tarihsel kazı alanı” olarak tanımlıyor ve şöyle diyor:

“Elimizde Beckmann, Dix, Grosz gibi akımlara yön vermiş sanatçıların işleri vardı; ama bunları klasik bir müze düzeniyle sunmak istemedim. Bu, serginin araştırma sorusunu görünmez kılardı. Bizi asıl merak ettiren şuydu: Yüz yıl önce Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik’i doğuran estetik ve toplumsal sorular bugün hâlâ sanatçılar tarafından taşınıyor mu? Bu nedenle tarihsel yapıtların yanına Türkiye’de bugün üreten ve bu estetikle akrabalık kuran sanatçıları yerleştirdik.”

Sergi girişteki perdeli alan, ziyaretçiye adeta bir kabine adım attığı hissini veriyor. Graf  “Sergiye girerken başka bir zamana geçiyor, çıkarken ise bu estetiğin bugüne nasıl sızdığını fark ederek ayrılıyor,” diyor.

Farklı Kuşaklar Bir Arada

Koleksiyonda yer alan Alman Ekspresyonizmi ve Yeni Nesnellik akımlarının kurucu isimleri tek başlarına bir “müze sergisi” oluşturabilecek güçte. Ancak küratör, yalnızca tarihsel bir gösterim yerine güncel sanat pratikleriyle karşılaşma alanı yaratmayı seçtiğini vurguluyor. Bu nedenle Türkiye’den farklı kuşaklardan birçok sanatçı davet edilmiş: Ekspresyonist duyarlılıkları ya da Yeni Nesnellik’e yakın soğuk, mesafeli gerçekçilik tavrını günümüzde sürdüren sanatçılar. Graf, bu seçkide “neo-Ekspresyonist” ya da “neo-Yeni Nesnelci” etiketlerini kullanmadığını; meseleye doğrudan estetik ve içerik düzeyinde yaklaştığını belirtiyor.

Ramazan Can.

Seçki oluşturulurken yalnızca tarihsel bağ değil, kâğıt üzerinde çalışma kriteri de belirleyici. Çünkü Alman koleksiyonundaki tüm işler çizim, gravür ya da kâğıt üzerine resimlerden oluşuyor. Böylece dönemler arasındaki paralelliklerin izlenmesi kolaylaşıyor. İnci Furni’den Ayşe Benzemiş’e, Ali Elmacı’dan  Esra Karduman’a kadar birçok sanatçı sergi için özel olarak kâğıt üzerinde üretim de yapmış.

Mehmet Güleryüz’ün daha önce hiç sergilenmemiş eserinin, sanatçının vefatından sonra ilk kez bir seçkiye dahil edilmesi sergiye ayrı bir anlam katıyor. Hem Türkiye modern sanat tarihinde hem de kuşaklar arası etkileri bakımından Güleryüz, sergideki tarihsel çizginin önemli halkalarından birini oluşturuyor.

Hem Tarihsel Hem Güncel

Serginin ilk bölümünde Ekspresyonist hattın insan merkezli, yoğun duygusal ve giderek deforme olan figür anlayışı işleniyor. Felixmüller ile başlayan bu çizgi, Ramazan Can, Mehmet Güleryüz, Ayşe Benzemiş ve Antonio Cosentino’nun işleriyle birlikte okunuyor. Naturalist figürden grotesk deformasyona geçiş, hem tarihsel hem de güncel üretimlerde ortak bir dil oluşturuyor.

Erinç Seyman, Joker, kağıt üzerine mürekkepli kalem, her biri 63×50 cm (çerçeveli), 2025

İkinci bölümde doğa–insan ve doğa–mimari ilişkisine odaklanan eserler yer alıyor. Erol Eskici ve Kemal Köse gibi sanatçıların üretimlerinde yapısal formlar ve bitkisel öğeler buradaeşit güçte karşı karşıya geliyor. Bu bölüm, Ekspresyonizm’in insan merkezli bakışından Yeni Nesnellik’in daha dışavurumcu ve gözlemci tavrına geçişi görünür kılıyor.

Birçok sanatçının, koleksiyondaki Alman sanatçılara duydukları yakınlık nedeniyle yeni işler üretmek istemesi küratör için önemli bir sürpriz olmuş. Örneğin İnci Furni, Hannah Höch’e duyduğu ilgiden yola çıkarak ürettiği işi, sanatçını yeni bir serisine ilham olmuş. Höch’ün Dadaist kolajlarının ötesinde, 1930’lardan sonra geliştirdiği daha kişisel, renk odaklı yönüne referans veren bu işler sergiye yeni bir katman ekliyor. Benzer şekilde Esra Karaduman’da Heinrich Hoerle’ün kağıt üzerine karışık teknik kullanarak yaptığı  Armut ve Üzüm  Natürmort işini kendi pratiğiyle ilişkilendirerek bir kâğıt işi üretmiş.

Yaşayan Meseleler

Serginin son bölümünde, Yeni Nesnellik’in sert toplumsal eleştirisini temsil eden Otto Dix ve George Grosz’un gravürleri ve çizimleri yer alıyor. Grosz’un yazı–imge birlikteliğiyle kurduğu politik tavra karşılık Ardan Özmenoğlu ve Gökhan Tüfekçi’nin tipografik ve figüratif eserleri seçkiye dahil edilmiş. Bu bölümde ayrıca Merve Morkoç ve Ali Elmacı’nın yeni üretilen işleri bulunuyor. Marcus Graf’, Elmacı’nın çizgisel figür dünyasına eklediği somut kolaj unsuru sanatçının pratiğinde yeni bir açılım olarak değerlendiriyor.

Otto Pankok, 1893-1966, Staruß mit Rosen, 1933, courtesy of the artist and Anna Laudel Gallery

11 Ocak’a dek görülebilecek Kabine 05/25: Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik Dün ve Bugün sergisi yalnızca tarihsel bir dönem değil, güncel sanat pratiklerinde de hâlâ yaşayan meseleler olduğunu; temsil, kimlik, politika ve insan–doğa ilişkisi gibi konuların aradan geçen yüz yıla rağmen güncelliğini koruduğunu ortaya koyuyor.

Previous Story

Maurizio Cattelan’ın Radikal Estetiği

Next Story

Mamut’un 12’nci Yılı: Sahnede 33 Genç Sanatçı

0 0,00
×
GG Popup
GG Popup Mobil