Küresel korona virüsü salgını sebebiyle zorunlu durumlar hariç evlerde kaldığımız şu dönemde, farklı disiplinlerden sanatçılara nasıl vakit geçirdiklerini sorduk. ArtDog İstanbul Karantina Günlükleri’nin bugünkü konuğu yeni medya sanatçısı Tuba Merdeşe…
- Yaşadığımız şu günlerde zihninizi en çok hangi konular meşgul ediyor, hangi meselelere kafa yoruyorsunuz?
Hayatlarımızın akışını evlerimizde geçirdiğimiz bu karantina günlerinde hem yaşam pratiklerimizin hem de sanat ile olan bağımızın yeni yaklaşımlara evrildiğini düşünüyorum. Sağlık, iletişim, tüketim, barınma gibi ihtiyaçların etkin rollerini yoğun bir şekilde hissettiğimiz bugünlerde, sanatın gelecek dönem için iyileştirici ve dönüştürücü bir güç ortaya koyacağına inanıyorum. Tüm dünyanın pandemiye karşı verdiği savaş; insanlığın mekanı, sınırları, zamanı, bilgiyi ve teknolojiyi sorguladığı ve alışkanlıkların nereye doğru değişime uğrayacağını sorguladığı belirsiz bir sürecin paydasını da gözler önüne serdi. Dolayısıyla sanatın bu kriz içerisinde kendi yönetimini sürdürebilmesi için birçok galeri, müze gibi kurumların sergilerini ve sanat profesyonellerinin konuşmalarını dijital platformlara adapte ettiğini görüyoruz. Ayrıca bazı sanatçıların üretim pratiklerinin de yaşanan bu süreç içerisinde dijital birtakım etkilere adapte olacağını düşünüyorum. Sonuç olarak yaşamın içerisindeki her dönüşüm sanatın etki alanını da belirler ki, aynı şekilde sanatın içerisindeki her yeni dönüşümde yaşamın etki alanına girer. Bir sanatçı olarak kaçınılmaz olarak gündemimde yer alan pandemi beni, mekanı ve sınırları, iletişimi ve teknolojiyi yeniden ve yeniden düşünmeye itti.
- Bu süreçte vaktinizi neler izleyerek değerlendiriyorsunuz?
Kişinin günlük yaşam içerisinde salgına karşı verdiği somut ve zihinsel mücadelesi, ev içinde geçirilen zamanın kalitesini de belirliyor. Dolayısıyla film izlemek, müzik dinlemek ya da okuması ertelenmiş bir kitabı okumak bu süreci verimli hale getirebiliyor. Bu sıralar Jean-Luc Godard filmlerini, kendimce dönemlerine göre sıralayıp izlemeye çalışıyorum. Bunun dışında “Freud” dizisini izliyorum. Biyografik bir dizi değil, daha çok Sigmund Freud’un çevresinden ve üzerinde durduğu bilimsel konular üzerinden şekillenen gizemli bir hikayenin polisiye bir kurgusu olduğunu söyleyebilirim. Diğer taraftan bir de ““Unorthodox” adlı diziyi izlemeye başladım. Kendi kültürünü korumak için dış dünya ile tüm bağını koparan Hasidik cemaatine mensup genç bir kızın yaşadığı kayıp bir ruhu konu alıyor. Kaçtığı kültür ile karşılaştığı kültür arasında bir tür yaşama mücadelesi diyebilirim.
- Müzik ne kadar hayatınızda şu süreçte? Neler dinliyorsunuz?
Bu arada evden çalışmalarıma devam ederken (yani bir tür ev-atölye diyelim), her zamanki gibi müzik benim için inanılmaz bir etki alanı yaratmaya devam ediyor. Bu süreçte çalışırken motivasyonumu sağladığım bu etki alanında Anderson Paak, Otis Taylor, Lianne Lahavas, Joep Beving yer alıyorlar. Ayrıca NPR Music “NPR Music Tiny Desk Concerts” adlı konserler dizisi arşivlerini Youtube üzerinden paylaşıyor, onları takip ediyorum.
- Peki neler okuyorsunuz?
Bu süreçte evde geçirilen uzun sürelerle birlikte okuma listemi biraz daha genişletme fırsatım oldu diyebilirim. Ulus Baker okumalarımı yeniden tazeliyor, aynı zamanda yeni medya sanatı, dijital sanat gibi alanlardaki araştırmalarıma ağırlık vermeye çalışıyorum. Özellikle yersiz-yurtsuzlaşma, yeniden yer-yurtlanma, minör oluş gibi kavramlar çerçevesinde Deleuze okumaları yapıyorum. Gün içindeki bazı duraksamalarımda ise Rainer Maria Rilke’nin şiirleri bana yeni bir soluk veriyor.
GÖRSEL: Tuba Merdeşe, “Tutunma Noktası”, video yerleştİRME, 2017, 02” 56′ loop