Kömürden Güle, tuval üzerine akrilik ve kolaj. 162 x 202cm.

“Sanat Benim İçin Bir Yaşam Hali”

Ressam Fatma Tülin’in son dönem çalışmalarına yer verdiği “Modus Vivendi-Bir Yaşam Hali” adlı sergisi 23 Kasım-23 Aralık tarihleri arasında MERKUR Galeri’de ziyaret edilebilecek. Tülin, ilk kez resimleriyle bağlantılı bir biçimde iki büyük heykel çalışmasına yer verdiği sergisini ArtDog İstanbul okurları için anlattı.

/

Bugüne dek 40’ın üzerinde sergi düzenleyen ressam Fatma Tülin’in “Modus Vivendi-Bir Yaşam Hali” adlı sergisi 23 Kasım’da MERKUR Galeri’de ziyarete açılıyor. Tülin, 23 Aralık tarihine kadar ziyaret edilebilecek olan sergide ilk kez resimleriyle bağlantılı bir biçimde iki büyük heykel çalışmasına yer veriyor. Genellikle büyük boy tuvaller üzerinde çalışan ressam son sergisi ile ilgili soruları ArtDog İstanbul okurları için cevapladı.

“Modus Vivendi-Bir Yaşam Hali”ni yaratım sürecinizi anlatır mısınız? Bu sergi sizin için ne ifade ediyor?

Genellikle bir sergi projesiyle çalışırım demem doğru olmaz; doğal bir akışın içerisinde bir dönem yeni bir sunuş, farklı bir deyiş, farklı bir sözle ürettiğim bir dizi iş olur. Bir akış halinde doğal bir biçimde benden çıkan çalışmalar belirli bir tatmin noktasına ulaştığında, farklı bir sunuşa geçme isteği kabarır içimde. Yoksa insanın esas olarak tek bir sözü, yani geniş anlamda savunduğu bir görüşü vardır hayatta… Ama ifade biçiminde değişiklik aramak doğaldır ve gereklidir.

Bu sergi de böyle bir dönemi içeriyor. Gözümde, düşüncemde, düşlerimde canlanan uzun bir tuvalin gerçekleşmesi arzusuyla gerekli malzemeyi alıp işe koyuldum. 450 x 210 cm. boyutundaki yapıt böyle şiddetli bir güdüyle oluştu. Tuvalin üstüne yaptığım eski işlerimin baskılarından oluşan montajlarla bu farklı dili yakaladım. Arkadan bu sergide yer alacak benzer anlayıştaki başka işler sökün etti! Fakat bu serginin daha öncekilerden en büyük farkı iki adet büyük boyda heykel çalışmasının da resimlerle bağlantılı bir biçimde izlenecek olması…

Serginin ismi nereden geliyor?

Bir resim hali, bir üretim hali de diyebilirdim. Yaşantımın tümü yaratıcı bir çalışma ve bu işin egemen olduğu bir yaşam halinden oluşuyor. İki ayrı ülkede yaşıyorum, ve çalışıyorum. Bu da farklı bir  hayat  durumu  gerektiriyor. Resimlerin zaman zaman iki ülke arasında gidip gelmesi, iki değişik ülkede sergilenmesi, farklı kişilerle karşılaşması, karşılaştığım sorunlar, benim yaşam biçimimi oluşturan ögeler.

Bir Düş Gördüm, tuval üzerine akrilik ve kolaj, 156 x 167cm

“Modus Vivendi-Bir Yaşam Hali”ndeki eserlerin odağında ne var?

Bazı sanatçıların saplantılı konuları, sürekli işledikleri ana temaları olur. Benim de pek çok defa gündeme geldiği gibi, doğal formların oluşumunu irdelemek, resimde farklı bir mekân anlayışı oluşturmak, konuyu temsil meselesinden arındırmak gibi amaçlarım oldu çalışmalarımda.

Bu serginin temelindeki mesele de yine bu doğrultudadır. Ama her sergide ya da dönemde, bu sorunu daha değişik ögelerle dile getirmeye özen gösteririm; farklı sunuşlar, değişik oluşumlarla… İnsanın değişen yanları olduğu gibi, yıllar içinde aynı kalan halleri de vardır. Resimdeki ana mesele sanatçıyı biçimsel tekrara düşürmemeli…

ArtDog Istanbul 19. Sayı150,00“CUMHURİYET’İN İKİNCİ YÜZYILI” Sayısı

ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.

Kapak Görseli: Mustafa Kemal Atatürk, Ankara’da açılan bir sergide heykeli incelerken, 1934, BYEGM
Kapak Tasarımı: Burcu Ocak

Başarılı

Sergide ilk kez resimlerinizle birlikte iki heykel çalışmanız da yer alıyor. Heykel üretmeye nasıl başladınız? Resimden sonra size nasıl hissettirdi, üretime devam edecek misiniz?

Heykel üretmeye yıllar önce başladım. Resimlerimin ana meselesi olarak söz ettiğim doğal varlıkların formlarıyla ilgili oluşumlar, üçüncü boyutu içeren biçimde yer alıyordu yapıtlarımda. Yani heykelsi bir etki gözlemlenebilirdi. Kil kullanarak formları iki boyuttan kurtararak, dokunulur ve mekânda yer kaplar bir hale dönüştürme fikri doğal bir şekilde gelişti bu yüzden. 2000 yılında Urart’da açtığım sergide, Urart atölyelerinde bronz döküm olarak gerçekleşen küçük boyda heykeller yer aldı. İsteğim yıllar içinde ürettiğim modellerin büyük boyda, insanla orantılı olarak somutlaşmasıydı. Özellikle form anlamında saplantılı bir biçimde resmime giren şeftali çekirdeğinin büyük bir heykele dönüşmesi isteğiyle doluydum. Bu serginin benim için en özel ve önemli yanı bu arzumun gerçekleşmesi olacak.

İçedönük, tuval üzerine akrilik,166 x 209 cm

Sergideki eserler arasında hikayesini bizimle paylaşmak istedikleriniz var mı?

Yapıtların oluşum sürecinde bazı ilginç hikayeler oluşabiliyor; eser mekân içinde somutluk kazanmaya başladığı andan itibaren bir ilişki doğuyor. Bu ilişki yakındaki kişilere de sıçrayabiliyor bazen. Bu sergide yer alan resimlerden “Su yüzünden Öyküler” adını verdiğim dört buçuğa iki metre boyutlarındaki çalışmanın İstanbul’a yolculuğu konusu yakınımdaki kişileri haftalarca meşgul etti, herkes kendine göre çözümler aradı ve bu süreç birtakım hoş öykülere yol açtı.

İlginizi çekebilir:  Leros Adası’nda Yeniden Sanat

Sergideki “İçedönük” adlı resminizde Simone de Beauvoir’ın kadınların özgürlük sorunlarına dair bir metni gizli. Türkiye özelinde bu konu hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.

Bu konunun işlenmesi sanırım sayfalar boyunca yazılabilecek bir incelemeyi kapsar. Simone de Beauvoir’ın bu metni, Le Deuxieme Sexe – İkinci Cins adlı iki ciltten oluşan kitabından alınan bir bölümdür. “La Femme İndépendante” kadının bağımsızlığı sorunuyla ilgili bir metindir. Bu kısıtlı kapsamda, ancak birtakım anahtar kelimelerle yanıtlamaya çalışacağım sorunuzu: Eğitim, çalışma ve ekonomik bağımsızlık… Kadının özgürlüğü için bence gerekli olan ana kavramlar… Toplumun kadına biçtiği geleneksel edilgen role ve şartlanmalara karşı çıkmak için her şeyden önce birey olmak gerekir.  Genel geçer kuralların biçimlendirici beyin yıkamalarını sorgulamak, kendi adına kararlar verebilmek için eleştirel bir bakış açısı geliştirmek sağlam bir yoldur kanımca… Kadının bağımsızlığı, çağdaş bir eğitimden ve birey olma riskini göze almaktan geçer diye düşünüyorum…

Su Yüzünden Öyküler, tuval üzerine akrilik, 450 x 210cm

1980’li yıllardan bu yana üretiyorsunuz. Sanatsal yolculuğunuzun neresinde olduğunuzu hissediyorsunuz? Gelecek projelerinizi de dinlemek isteriz.

Sanatsal bir üretimde planlara inanan biri olmadım. Serginin adından da belli; sanat benim için bir ‘yaşam hali’… Hayatla beraber yol alan, gelişen bir durum. İşim bana pek çok defa sürprizler yapmıştır; daha önce aklıma hiç gelmeyen karşılaşmalardan coşkulu bir üretim çıkmıştır. Örneğin 2004 yılındaki ‘Zaman- Kişi- Mekân’ adlı geniş kapsamlı sergi, Fransa’daki bir tersane kentiyle büyülü bir karşılaşmanın sonucunda ortaya çıktı. Saniyede bir renkleri değişen gökyüzü, gözün alabildiğine uzanan uçsuz bucaksızlık… Hiç beklemediğim biçimde heyecanlandırdı beni… Bir pencerenin önünde bir ay boyunca bir tutsaklık biçiminde gelişen bir üretim hali yaşadım. Gelecek projem çok daha fazla çalışmak diyebilirim. Çünkü Nietzsche’nin dediği gibi; “Sanat, gerçeklerin şiddetinden ölmemeyi sağlar.”

Bugüne dek 40’ın üzerinde kişisel sergi açtınız. Çok fazla üretim yapan bir sanatçısınız. Sizi bu kadar aktif kılan nedir?

Üretme isteği… Bu güçlü itici gücün yarattığı enerji… Kendimi bu şekilde iyi hissetmek… Yaptığım diğer işleri ya da keyifleri hak ettiğim duygusunu veren, o güne kattığım bu yaratıcı çalışma anları oluyor.

Uzun süredir hem Paris hem İstanbul’da yaşıyorsunuz. Türkiye’ye geldiğinizde ne hissediyorsunuz? Paris artık sanatın dünyadaki merkezi olmasa da sanat çevreleri açısından iki ülkeyi nasıl kıyaslarsınız?

Son yıllarda İstanbul son derece yoğun ve aktif bir sanat oluşumuna tanık olmakta… Bu tür kıyaslamalar bana doğru gelmiyor pek… Sanat ortamında iki şehir için farklı dinamikler, farklı ekonomik faktörler var… Ayrıca sanat geçmişi, sanat kültürü ve niteliği açısından farklı tarihsel gerçekler söz konusu… Paris’te daha büyük ölçekli sergilere, sanat ortamında çoğul girişimlere rastladığımız bir gerçek. Palais de Tokyo gibi bir kuruluşta müzenin içine kurulan bir kanalda kayıklarla dolaşmak gibi çılgın projelere rastlamak olası örneğin…

Alis’in Not Defteriadlı bir deneme kitabınız var. Yeni bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?

Yazmak, resimle uğraşma alanına eskiden beri eşlik etti benim için; bir refakatçi niteliğinde diyebilirim. Alis’in değil ama benim not defterlerim niteliğinde epeyce defter birikti yıllar içinde. Bu alanda bir iddiam olduğunu söyleyemem. Daha çok Paris’te tanık olduğum sergiler, gördüğüm filmler, ya da kendi çalışmalarımla ilgili notlar bunlar. Daha önce  bu sergideki bir eserle ilgili bir hikayem olup olmadığını sormuştunuz. ‘Alis’in Not Defteri’ tam da zihnimde ve gözümde oluşmakta olan başka bir sergiye ait bir yapıtın hikayesiyle ilgili bir metin… Resim ortaya çıkmadan önceki sancılı süreç… Amaçsız dolaşmalar, odaklandığım imgeye varmadan önceki düşünce dışı hareketler… Bir karasinek misali oradan oraya savrulmalar… Çünkü zihnim, ruhum başlayacağım resmin gerilimiyle dolu… Hafif bir mizah dozunun da yer aldığı bir anlatı… Evet, yeni bir metin var, düzeltmelerimi bekleyen.

Tülin.
Previous Story

Kalıntılardan Şifalanma Zamanı

Next Story

Mükemmel Olmayan Bir Bedeni Kutlamak

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.