“Öğrenme Bozukluğu Olan Tesadüfi Bir Vahşiyim”

NİLBAR GÜREŞ

Resimlerinize konu olan kadınlar hep bir eylem üzerinde yakalanmış gibi görünüyorlar. Fotoğraflarda ise daha çok bir kurgunun içinde olduklarının bilincinde poz vermiş gibiler. Bu bağlamda resimler snapshot’lara, fotoğraflar ise natürmortlara dönüşüyor. Bu bilinçli bir seçim mi sizin için?
Demek ki resmi de fotoğrafı da resim gibi yapıyorum. Resimlerimi fotoğraf gibi okumuyorum ben ama mesela geriye gidersek önce resim eskizleri ile düşünmeye başladığım, sonra bir resim serisi olarak devam eden, performans, akabinde fotoğraf ve video formlarında da gerçekleşmiş olan unknown sports serisinde hem spor esnasında hem de iç mekanda bir şey yaparken -doğru, dış bir göze yakalanmışcasına, tıpkı spor muhabirlerinin bakışı gibi- hareket eden kadınlar vardı. Bu bir fikrin gelişirken farklı formlarda canlanması aslında. Ben neyin işleyip neyin işlemediğini ya da formların, medyumun zorluklarını özellikle de bundan öğrendim.

“ÖRTÜYE MUHTACIM”

Eserlerinizde sıklıkla kullandığınız metaforlar var. “Mıknatıs ve Ay” sergisinde mesela yorgan, örtü gibi metaforları sıklıkla görüyoruz. Örtü sizin için ne ifade ediyor?

Ne ifade ediyor diye okuyunca kendi halimi düşündüm ve güldüm. Demir bağlanma ve kansızlık sorunları nedeniyle üşüdüğüm için tıpkı babaannem gibi kendimi çok örten, kat kat giyinen biriyim. Uyurken gözlerimi maske ile kulaklarımı balmumu tıkaçlar ile örter üzerine bir de de yorgan çekerim. Gürültülü dış dünya ile bağlantımın kesilmesi benim için en elzem şey. İşim bittiğinde daha fazla düşünüp harap olmamak, kontağı kapatmak adına çeşitli örtüler lazım. Örtüye muhtacım ve seviyorum. Örtü şekil alan, saran bir şey, fiziksel olarak böyle olduğu için bana göre yumuşak ve sıcak bir imgeye sahip. Diğer yandan örtü hem kolonyal bağlamda hem de dinler gereği hep bir tahakküm malzemesi olmuştur. Ben elimden geldiğince örtünün bu olumlu yumuşak ve saran fizikselliği dışında kötüye kullanıldığı anlamlarını sorguluyor ve dönüştürüyorum. Onları olmadıkları yerde ve alışık olmadığımız bağlamlarda sergiliyorum.

DANTELLERLE BÜYÜMEK

Nilbar Güreş, Webcam Seks Hayalet, 2019 Kumaş üzerine karışık teknik, 75 x 89 cm, Sanatçı ve Galerist’in izniyle.

Dantel, kumaş, atık malzeme… Geleneksel malzemelerin yanı sıra bunları da kullanmanız sanatınıza ne katıyor? Neden gerekli?

Dantel, kumaş, atık malzeme kullanmak benim için doğal bir şey çünkü onlarla büyüdüm. Öncelikle emektir. Ayrıca benim jenerasyonumda mesela çocukken doğum günlerimizde kitap veya oyuncak yerine kız çocuklarına en çok çeyiz hediyeleri gelirdi. Dantel, kumaş ve atık malzeme ile üretmek ve bu yoldan ev ekonomisindeki zayıflamayı engellemek çok da geleneksel bir şey aynı zamanda. Eskiden hiçbir şey atılmaz sadece dönüşürdü. Dantel, kumaş, vb. kullanan birçok başka sanatçı da var. Genel konuşmuyorum ama birebir harfiyen yapılan bu bazı alıntıların, işlemediğini düşünüyorum. Perdeyi perde gibi asarsan perde olarak kalır ve asla bir tamamlayıcı jest olmanın ötesine geçemez. Ben ise daha çok form ve içerik üzerine çalışıyor, oradan ilerliyorum.

Geleneksel motiflerin sanatınızı beslediği söylenebilir mi? Sizi geleneksel sembollerden ayırsak sanatınız öksüz kalır mı?
Geleneksel motifler ve tekniklerle birebir çalışan birçok insan var. Benim pratiğimde ise bu motifler zaman zaman ve benim kurduğum cümlelerde sadece sözcükler olarak beliriyorlar. Geleneksel motifler benim sanatımın ağırlık noktası veya ana tekniği, ana ifade malzemesi olmadığı için bir gün çıkıp gitseler de sorun yok bence. Bu motiflerin eserlerimde yer almaları mecburiyetim değil, sadece tercihim. Bir proje daveti aldığımda oraya kendi ülkemin veya kültürümün halılarını, kilimlerini, dantellerini, camını çerçevesini, geleneksel zanaat tekniklerini, mitolojisini, travmatik sembollerini söküp götüren biri değilim. Tam tersine gittiğim yerde var olan coğrafya ve durum üzerinden yürüyor ve harmanlıyorum. Şimdiye dek yurtdışında birçok proje ve bienaller için ürettim. Kendi sembollerini kurgulayan biri olmasam sanırım bu mümkün olmazdı.

Fotoğraflarınızın prodüksiyonunu nasıl gerçekleştiriyorsunuz? Mesela son serginizdeki “Coconut Cutters” isimli, Hindistan cevizi ağacına tırmanmış bir kadın var. Kadını oraya tırmanmaya ikna etmek bile başlı başına bir iş gibi görünüyor.

Uygulaması zor fikirler bir destekçi ortaya çıkana dek beklerler. Bazen büyük prodüksiyon ekipleri lazım, aksi halde imkansız bu işleri üretmek. Atlantic Projesi bize o imkanı sağladı. Kendini tree man olarak tanımlayan birinden destek aldık ayrıca. Ama şu var; oyuncular kadın olunca ve konunun ne olduğunu bilince ayrı bir heyecan oluyor sanırım. Bence her kadın hayatında en az bir kez o topları kesmek istemiştir.

Nilbar Güneş, Das U-Boat, 2018
Kumaş üzerine karışık teknik
92.7 × 165.1 cm Sanatçı ve Galerist’in izniyle

İSTANBUL’DA BİR YABANCI

Türkiye ve yurt dışı sanat piyasasını karşılaştıracak olursak. Nerede kendinizi daha yabancı hissediyorsunuz?

Mesele piyasaysa, Türkiye’de derim. Çünkü hayat boyu sadece kendi hayal gücüme güvendim ve kimse beni kariyer anlamında eline alıp bir yerden başka bir yere taşımadı. Çok çalışıyor, uluslararası sergilerde çok sergiliyorum, yurtdışından ödüllerim var. Demek ki İstanbul’da bir yabancıyım.

KÜRATÖR KEVSER GÜLER

Bu sergiyi bir araya getirirken nasıl bir yol izlediniz?
Sergi için Nilbar’ın Türkiye’de gösterilmemiş olan yapıtlarından hareket ettim. Son yıllarda Nilbar’ın onlarca uluslararası sergiye katılmasının yanında, yurtdışında çeşitli kurumlarda kişisel sergileri de oldu ve bu süreçlerde ürettiği yapıtları Türkiye’de görme imkanı bulamadık. Sergi mekanının, mekansal koşullarını göz önünde bulundurarak bu yapıtlar içinden bir seçki yaptım. Fakat süreç içinde, Nilbar’ın bu sergi için yeni ürettiği işler de oldu.

Son zamanlarda Nilbar Güreş’le birçok sergide birlikte çalıştınız. Bir sanatçıyı yakından tanıdıktan sonra kişisel sergisinin küratörlüğünü yapmak zorlaşıyor mu?
Nilbar’la 2008’den beri tanışıyoruz. 2015 ve 2016 Cappadox sergileri döneminde ise başka tür bir yakınlıkla çalışma imkanı bulduk. Sonrasında Koloni ve Etten, Kemikten’de birlikte çalıştık. Nilbar’la birlikte düşünmek, Nilbar’ın yapıtlarını, formlarını keşfetmek haz aldığım bir şey. Dahası, üretim süreçlerindeki yoğunluğu, düşüncesinin, imgelerinin peşinden giderkenki açıklığı, cömertliği, cesareti, sadakati, ciddiyeti beni çok etkiledi. Nilbar’la bir fikrin, bir jestin, bir malzemenin, sanat yapıtına dönüşmesinin gücüne, her seferinde tekrar inanıyor insan. Nilbar’ın, her yapıtı için eşi bugün az görünür bir adanmışlıkla, biçimsel bir ilişkilenmenin peşinden gittiğini biliyorum. Yakından tanımak bizim deneyimimizde bir zorluk değil, kolaylaştırıcı bir etmen. Bir yandan tanıdığım bir yandan daha önce fark etmediğim bir başka tarafıyla mutlulukla karşılaştığım imgeleri ve formları düşündüğüm bir süreç oldu bu benim için.

İlginizi çekebilir:  SABO ile Zamanda Yolculuk

Bu sergi için de; Nilbar’ın trans-feminizmin güçlü eleştirisiyle doğalcılık ve yaşamı kavrama yollarımıza dair işaret ettikleriyle ilgilenen, yoğunluklar, yakınlaşmalar, karşılaşmalar öneren bir sergi diyebilirim.

ESKİZLER VE TESADÜFLER

“Genelde çizerek eskiz ile çalışırım ama sahiden kaba eskizler, duygu var ama detay yoktur, gerisi açıktır. Her eserde tesadüfler olur ve eseri orijinal ve yaşamsal kılan da bu iyi veya kötü tesadüflerdir bana göre. Mesela Galerist sergimizde sergilenen The Eye adlı fotoğraf eseri gerçekleştirirken saatlerce bulut bekledik. Resimlerimi, kolajlarımı da tamamen kendim üretiyorum. Üretirken boya dökülür, kahve damlar, veya kapı çalar çalışmam bölünür ve işe döndüğümde aklımdakini değil de tamamen başka bir şey yapmış olurum. Ben şans eseri aslında gördüğü eğitimi çok az tatbik edebilen, aslında öğrenme bozukluğu olan tesadüfi bir vahşiyim. İzleyicinin gözüne her zaman çarpmasa da bozuk veya hata gibi görünen detaylar benim en sevdiklerim.”

OTO SANSÜR VE “YENİ SANATÇI” TİPİ ÜZERİNE

“Kendini sansürlemeyen kaç sanatçı kaldı? Bu tavır olarak politik bir korkaklık ve geri adımdır. Bu konu aslında benden ziyade genel olarak son dönemde bazı meşrulaşmış jestlerle öne çıkan sanatçı profilinin manipülasyonu ile ilgili. Koleksiyonerini kapılarda gözleyen, fuarda galeri standında, üstünde
en pahalı gömleği, müşterisi ile ilgilenen, sergi açtığı mekanın merdivenlerinde 32 dişi ile koleksiyoner ve küratör yakalamayı bekleyen bir sanatçı profili nasıl son 10 senenin ürünü ise bana göre bu otosansür meselesi de yoğunluklu olarak aynı dönem ve tavrın ürünü. Kendimize uygulanan politik sansürü katmıyorum tamamen, az katıyorum bunları söylerken. İnsan yaşadığı gibi üretir. Kendini maddi menfaatleri için bu kadar kontrol eden, kendisinden beklenen rolleri severek oynayan birinin o aşamada artık net ve sansürsüz üretmesi bana mümkün görünmüyor. Sanatçı normalde kimseyi umursamayan ve çoğu kez kendini imha eden bir varlıktır. Bu kalmadı pek artık, şimdilerde herkes gruplar ve belli tavırlar çerçevesinde var olmaya çalışıyor. Eski, ciddi, özel alanı kıymetli sanatçıları dinliyor ve bugün için varlıklarını özlüyorum.”

SANATÇI “KİMDİR?”

“Sanat aşırı çalışma gerektiren, daha doğrusu içinde yaşamayı gerektiren bir yaşam biçimi. Sanatçı ne için çalışacağına kendisi karar verir. Ben ve ender sayıda arkadaşlarım, kendi düşüncelerimize yoğunlaşıyor, onlar için çalışıyoruz. Sıkça dolaşımda olan, birileri tarafından sürekli önerilen, çok beğeniyorum diye pazarlanan, neden beğeniyorsunuz diye sorduğunuzda cevabını asla alamadığınız birçok sanatçı ise belli ki ilişkilerine çalışıyorlar, bu arada kesinlikle bu da sıkı bir metot. Sanatçılar sanat kurumlarında, sergi mekanlarında, dergilerde işe giriyor, bu sayede hem yerli hem yabancı insanlarla iletişime geçiyor ve bu yoldan da hem ülke içi hem uluslararası sergilere, burslara, bienallere davet alıyorlar. Bu dışarıdan çok başarılı görünen stratejik tavrın zararları da var elbette. Sanat onun içinde yaşamayı bıraktığınız an sizi bırakır. Hem yazar, hem kurumda sorumlu, hem araştırma görevlisi, grup yöneticisi hem sanatçı… Böyle ihtimallere aşırı zeki ve aşırı enerjik insanları istisnai tutarak pek inanmıyorum. Ben sanatın içinden çıkmamakta ısrar ettiğim için siz benim net olduğumu düşünüyorsunuzdur çünkü oynadığım başka roller yok. Hayatım boyunca birçok başka, sanat ile alakasız iş yaptım, sırf o yaratıcı alanda yaratmayan bir işlevde olmamak içindir bu açıkçası. Kendimce korudum kendimi.”

Nilbar Güneş, Die Gärtnerin: Vaginal Fisting, 2014
Diptik, Kumaş üzerine karışık teknik
105.5 × 99.5 cm
Sanatçı ve Galerist’in izniyle

KENDİ HATALARI ÜZERİNE

“Genel olarak ürettiklerimden memnunum, beni rahatsız eden mesela yanlış küratör ile bir ortaklık, malzeme veya kurulum hataları çok az gözüme batıyor geri dönüp bakınca. Bu da sorunlu veya acele çalışma süreçlerinin kaçınılmaz defosu olmuş oluyor çoğu kez.”

İSTANBUL’UN SANATÇILARI VE KOPYACILIK

“Bu arada İstanbul’un sanatçılarında inanılmaz bir kopyalama durumu var, çok üzülüyorum ama bu sanatçılar iyi pazarlandıkları için bu kamufle edilebiliyor. Bu gibi adil olmayan durumları keşfedebilmek için izleyicinin şüpheci olması ve analitik düşünmesi lazım. Mesela 80 yaşında uluslararası ve çok önemli bir sanatçı ile 30 yaşında ve biyografisinde kayda değer uluslararası hiçbir katılımı olmayan genç bir sanatçı nasıl olur da yurtdışında yan yana bir kurum sergisi yapabilir? Bu gerçekleşmişse demek ki orada o başarısız genç sanatçıyı pazarlayan, star çıkarma derdi olan ilişkiler ve torpiller var. Bu da sanatın hem bölgesel hem de uluslararası kalitesi anlamında sorunlu bir tavır.”

“ÇOK YORGUNUM”

“42 yaşındayım bence genç değilim, insanlar 50 yaşında emekli olmalı. Çok yorgun hissediyorum. 19 sene oldu, havanın sıcak olduğu bir yüksek sezon tatili yapamadım. Hayat geçiyor, başkaları yaşıyor ve ben kenardan bakıyor gibiyim. İnanılmaz anti-adil bir dünya sanat dünyası. Herhangi hayati bir nedenle mecbur değilsen içinde olmaya hiç de gerek yok.”

Previous Story

Yeni Müze Dalgası

Next Story

Viyana’nın doğusundaki en etkin sanat merkezi, İstanbul’dur

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.