Melida Tüzünoğlu, Her Şey Konuşacak adlı yeni romanında nesneleri anlatıcıya dönüştürerek tarihin, tüketim kültürünün ve direnişin izini sürüyor. Kıyafetler sessizliğimizin tanıkları mı, yoksa hafızamızın bir parçası mı? Peki, tekstil endüstrisinin küresel düzeni içinde bireyin rolü ne? Ambulansla Dünya Turu, Annem Bir Robot Doğurdu, Cimri Cömert ve Size Müthiş Bir Yemek Hazırladım kitaplarıyla edebiyatın sınırlarını genişleten Melida Tüzünoğlu, bu kez bir elbisenin gözünden dünyaya bakıyor.
Angora Keçisi, Gazze Bezi, Naylon Çoraplar, Prenses Diana
Her Şey Konuşacak, yalnızca bir roman değil, defalarca okunacak, her seferinde yeni bir anlam kazanacak bir metin. Aral Gölü, Angora keçisi, Gazze bezi, çöldeki paslı gemiler, Avrupa’dan Türkiye’ye taşınan çöpler, lüks modaevleri, Baltalimanı Anlaşması, naylon çoraplar, Prenses Diana… Birbirine uzak gibi görünen bu imgeleri aynı kumaşta birleştiren, tek bir dikişle bir araya getiren bir hikâye. Bu kez giysiler anlatıyor. Bir zamanlar canlı olan hammaddeler, Tüzünoğlu’nun kelimeleriyle yeniden canlanıyor; iplik iplik sökülen, katman katman örülen bir geçmiş dile geliyor.
Melida Tüzünoğlu ile Moda Dünyasına Dair
Her doku sömürgeciliğin izlerini taşıyor, her katman bilinçsizliğin ağırlığını barındırıyor. Yüzyılların içinde saklı kalmış adaletsizlik, ticaret anlaşmaları, tüketim çılgınlığı ve kaybolan değerler şimdi üzerimize giydiğimiz kumaşlarda yankılanıyor.
Melida Tüzünoğlu’nun romanı Her Şey Konuşacak, modanın göz kamaştıran yüzüyle onun arkasındaki gölgeleri, insanlığın arzularıyla vicdanını, estetikle etik arasındaki çatışmayı anlatıyor. April Yayıncılık’tan çıkan roman üzerine gerçekleştirdiğimiz bu söyleşide, edebiyatın toplumsal değişimle nasıl iç içe geçtiğini konuştuk ve moda dünyasına dair ezberleri ters yüz eden bir bakış açısıyla karşılaştık.
Melida Tüzünoğlu: Kıyafetlerin Hafızası Bizim Zihnimizde
Romanda kıyafetler birer anlatıcı gibi görünüyor. Sizce eşyaların, özellikle de kıyafetlerin, biz farkında olmadan kaydettiği anılar ve hikâyeler var mı? Peki eğer konuşabilselerdi, en çok hangi döneme ya da olaya tanıklık etmek isterdiniz?
Kıyafetlerin hafızası ve bilinci, bizim zihnimizde. Kendi düşünsel olanaklarımızın izin verdiği ölçüde, hayal dünyamızın sınırları dahilinde, cansız ‘yaşama’ dair çeşitli tahayyüllerde bulunabiliyoruz. Teknoloji ilerliyor, evimizdeki makineler konuşuyor, insan zekasının ürettiği yapay zeka bir canlı beyninin kapasitesinin çok üzerine çıkabiliyor. Çok hızlı bir teknik değişimin içindeyiz. Bir gün, bir tişörtümüz sesli olarak, gözlerimize de bakarak, hammaddeden kumaşının üretimine, tasarımından imalat sürecine ve sonrasında tüketiciye ulaşana dek geçtiği yollardan bahsedecek olsa, dünyayı bambaşka göreceğiz. İnsanları anlamamızın tek yolu iletişim kurmaksa, durmadan sömürdüğümüz ve nesneleştirdiğimiz şeyleri anlamak için de onlarla konuşmamız gerekecek.
Dünyanın birçok yerinde paralel olarak giyinme kültürünün oluştuğunu biliyoruz. Hiçbir şey bir anda olmuyor ama insanlığın doğal ipleri dokuyarak bir çeşit kumaş üretmeye doğru yol aldığı sürece şahit olmak isterdim.
Modanın Öncesi Kime Ait?
Kitabınızda sömürgecilik, üretim süreçleri ve tüketim alışkanlıkları iç içe geçmiş durumda. Peki, sizce bir kıyafet gerçekten kime aittir? Tasarlayana mı, üretene mi, satın alana mı, yoksa ona biçilen anlamlara mı?
Kıyafetler değil ama kıyafetlerle kurguladığımız stil tanımları ve ciroları, şüphesiz büyük modaevleri sahiplerine ve onları taklit eden hızlı-moda firmalarına ait. Diğer yandan herkes iyi giyinemez ve zevk sahibi olamaz elbette, ancak ‘stil sahibi’ olarak örnek gösterilen kişilerin yüzeyselliği de sistemin ekmeğine yağ sürüyor. Özet olarak, satın alınan her şey elbette kişiye ait oluyor; ama onun öncesi ve sonrası kime ait?
Melida Tüzünoğlu: Moda ve Siyaset Her Zaman İç İçe Oldu
Romanınızda tarihsel olayları ve günümüz dünyasını kıyafetler üzerinden anlatıyorsunuz. Sizce modanın en politik olduğu dönem veya kıyafet hangisidir?
Moda ve siyaset her zaman iç içe oldu. Örneğin kitabımda ele aldığım Angora keçisinin tiftiğinden üretilen ‘sof’ kumaşları günümüzde neden kullanmıyoruz? Ya da diğer yerel kumaşlarımız, Şile bezi, kutnu, Sinop dokumaları… Endüstriyel devrim şüphesiz ekonomik bir sıçramaydı, ancak ekonomi ile politikayı birbirinden ayırabilir miyiz? Kültürü bunlardan bağımsızlaştırabilir miyiz? O kadar ilginç ki, etnik farklılıklardan dolayı birbirimizi öldürüyoruz, ama aynı markalardan aynı kıyafetleri giyiyoruz artık.
Edebiyat çoğu zaman bireyin iç dünyasını merkeze alır, ancak sizin romanınız nesneleri de özne haline getiriyor. İnsanları merkezden çıkarıp nesneleri anlatıcı yapmak, hikâye anlatma biçiminizi nasıl değiştirdi?
Her Şey Konuşacak’a değin, edebiyatın dilini değiştirmeye çalışmakla ilgili bir iddiam vardı. Fakat artık edebiyatı toplumsal değişim talebimden ayrı tutamıyorum.
Kitabınızda “direnmenin” gündelik bir alışkanlığa dönüştüğünden bahsediyorsunuz. Sizce modern dünyada insan direnişi bir savunma mekanizması mı, yoksa bir varoluş biçimi mi?
Direnişin en hazin olanı, düşünmeye direnmek. Görselliğe hitap eden şeyler çok ani ve hızlı tatmin verdiği için, her birimiz güdüsel kişiliklere evriliyoruz. Tatmin olmamaktan tatmin olmak mümkün mü? Evet, mümkün. Düşünce çok esnek bir şey, bükülüyor, uzuyor, yuvarlanıyor, renk değiştiriyor. Dünyamızın sınırı düşüncemizin sınırı olduğuna göre; algılarımızı açık tutarak değer yargılarımızı güncelleyebiliriz.
Giyinmek tarih boyunca statüyü, kimliği, bazen de bir başkaldırıyı simgeledi. Sizce gelecekte giysilerin anlatacağı en büyük hikâye ne olacak?
Var olan her şeyin bir sesi var. O sesler işaretlere ve dile dönüştüğü zaman, canlılar ve cansızlar arasındaki hiyerarşi çözülecek, çözülmek zorunda kalacak. Bambaşka bir dünya olacak elbette o zaman. Tekstil endüstrisi bu hızla üretmeye ve tüketmeye devam ederse, birkaç jenerasyon sonrasında susuzluğumuza bir çare üretmemiz gerekecek. Teknoloji belki susamayan bir insan yaratabilir, mikroplastikleri yutarak susuzluğumuzu gideririz; yeter ki global şirketler daha çok kar etsin.
“İnsanları Mağazalarda Yeni Koleksiyonlara Maruz Bırakmak Bir Sapkınlık”
Romanınızdaki karakterler ve anlatım tarzınız göz önüne alındığında, bu kitabın bir tiyatro oyunu ya da film uyarlaması olarak nasıl bir atmosferi olmasını isterdiniz?
Nesneleri konuşturmak çok kolay ridiküle edilebilecek, komik duruma düşürebilecek riskte bir şey. Diğer yandan, yumuşacık kumaşlar, kreatif tasarımlar ve tarihsel çeşitliliğiyle çok malzemesi olan bir konu bu. Umutsuzluk ve duygu sömürüsü olmadığı sürece; farklı mecralarda da karşılığını bulabilecek bir husus bu. Taşradan şehre gitmeye çalışan küçük kızı takip ederken, elbisesi üzerinden muazzam bir endüstriyel organizasyona değiniyorum. Bu endüstride çalışan milyonlarca insan var. Her şey birbirine bağlı. Evet, ama başka yolu yok mu? 40 tane pantolon alıp 30 tanesini çöpe atmanın ruhunda korkunç bir garabet var. Çözüm hep aynı şeyleri de giymek değil. Başka yöntemler denemeye talip olmakta. Diğer yandan, bunun sorumlusu bireyler de değil. Kontrolsüzlüğe müdahale etmek gerekiyor; insanları her gün mağazalarda yeni koleksiyonlara maruz bırakmak, bir sapkınlık.
Romanınızın sonunda okurlarınıza nasıl bir etki bırakmasını hayal ettiniz? Bir sorgulama mı, bir farkındalık mı, yoksa bir eyleme geçme arzusu mu?
Zihinsel egzersiz, fiziksel egzersiz kadar önemli. Her şey artık çok kolaylaştığı için, düşüncelerimiz de konfor alanlarında uyuyorlar. Sezgiler, duygular, içgüdüler hepsi göreceli olarak aktif ve otomatik; ama düşünmek için biraz daha çaba harcamak gerekiyor. Önerim şu: Aktif bir beyin günlük enerjimizin yüzde 30’unu harcıyor. Dolayısıyla insanların yüzde 90’ı fazla kilolarından şikayet ettiğine göre, düşünce yöntemiyle ‘fazlalıklarından’ kurtulabilirler.
Melida Tüzünoğlu
1984 yılında İstanbul’da doğdu,Boğaziçi Üniversitesi’nde Sosyoloji ve Film Çalışmaları okudu. Avusturya/Macaristan’da Central European University’den Sosyoloji ve Sosyal Antropoloji alanında yüksek lisans derecesini aldıktan sonra, Hollanda’da Universiteit Maastricht’te Avrupa Çalışmaları alanında ikinci yüksek lisansını tamamladı. Norveç Kraliyeti Büyükelçiliği’nde Sanat ve Kamu Diplomasisi Danışmanı olarak çalıştı. 2018 yılından bu yana, Alman Kültür Merkezi’nde kültür-sanat projesi yöneticiliği yapıyor. Size Müthiş Bir Yemek Hazırladımadlı romanı Yapı Kredi Yayınları; Ambulansla Dünya Turu, Annem Bir Robot Doğurdu, Cimri Cömert ve Her Şey Konuşacak adlı kitapları April Yayıncılık tarafından yayımlandı.