Leyla'nın Kardeşleri: Mekân ve Zihin Aritmetiğinde Duygusal Çözümler - ArtDog Istanbul
Leyla'nın Kardeşleri. Fotoğraf: Mubi.

Leyla’nın Kardeşleri: Mekân ve Zihin Aritmetiğinde Duygusal Çözümler

"Leyla’nın Kardeşleri", bir kadının ailesi için verdiği mücadeleyi İran’ın ekonomik, kültürel ve ataerkil yapılarıyla örülü mekânlar üzerinden anlatıyor.

/

Sinemasal mekânlar hikâyenin gerçekliğini eksiksiz yansıtmada bir araç olabilir mi? Dış dünyada, zihinden bağımsız bir gerçekliğin varlığı kabul edildiğinde bu kısmen mümkün görünüyor. Bir karakterin toplumsal rolü, iç dünyası ve yaşadığı travmalar dikkate alındığında oldukça bağlayıcı bir role sahip. Mekânlar, kadın-erkek, cinsiyet eşitsizliği, sosyal adalet, bireysel ve toplumsal temalarla beyaz perdenin bir tür psikolojik haritası olarak kabul görebilir. Seçilen mekânlar derin psikolojik dinamikleri çözümlememize olanak sağlayabilir. Ayrıca karakterlerin içsel çatışmalarına dair önemli ipuçları sunabilir. Sinema, mekânı yalnızca bir arka plan olarak sunmaz aynı zamanda hikâyenin geçtiği topluma ait kültürel öğelerin izleği üzerinden anlatıyı zenginleştirir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin mekânlarla doğrudan ilişkisi olduğunu söyleyebilir miyiz? Kadın karakterin sıklıkla dar ve kapalı alanda tasvir edilmesi, onun toplumsal sınırlılıkları ve içsel özgürlük arayışını simgeleyebilir mi? Erkekler içinse, genellikle güç ve kontrol duygusunun simgesi olan açık, geniş, bazen soğuk alanlar erk simgesi olabilir mi? Elbette bu soruların cevabı her filmin kendi özelinde tartışmaya açık. Psikanaliz bağlamında bu ayrım, bireylerin toplumsal rollerine dair farkındalıklarını ve bu rollerin zihinsel dünyalarında yarattığı travmaları açığa çıkarabilir. Ortaya konulan veriler ışığında, var oluşun tanımını, ülke coğrafyası bazında yapmak ise ayrı bir kurt kapanı olsa gerek. Sonsuzluk ve Bir Gün ile 6,5 Metre filmleriyle tanıdığımız yönetmen Saeed Roustaee bunun fazlasıyla bilincinde olarak, kurduğu mekânlar, diyaloglar ve birbirini doğuran sahne örüntüleri eşliğinde en zoruna kafa tutmuş diyebiliriz. Küçük adımlardan doğan büyük zaferlerin tadı ise unutulmaz olsa gerek; hele bir de bu mücadeleyi, dört bir koldan baskı altında kalmış bir kadın veriyorsa.

Leyla’nın Kardeşleri. Fotoğraf: Mubi.

Kitle Kültürü

Ambargolar altındaki İran’ da yaşayan filmin başrol oyuncusu Leyla, babasının hasta olması ve dört erkek kardeşinin işleriyle ilgili yaşadığı sıkıntılar sebebiyle, ailesinin kötü talihini değiştirme yönünde harekete geçmeye karar veriyor. Kararlı ve inatçı olması, annesinin pasif doğasının bir gereği gibi görünse de, ailesinin yaşadığı toplumsal ve ekonomik kısır döngüler onu ailenin lokomotifi olmak zorunda bırakmıştır. Mekânın ev  olarak çekildiği sahnelerde, Leyla’nın evin düzeninden anne babasının bakımına kadar her türlü detayla kusursuz ilgilenmeye çalıştığını görüyoruz. Annesinin sadece ev sahnelerinde görünür olması, toplum içindeki sınırlı rolüne ve bu rolün nasıl içselleştirildiğine dair bir yansıma olarak karşımıza çıkıyor. Erkek karakterler genellikle daha geniş, açık alanlarda ve güç ilişkilerinin şekillendiği mekânlarda varlık gösteriyor. Erkeklerin daha fazla özgürlük ve güç içinde oldukları, kadınların ise, toplumsal normlar tarafından sınırlandıkları psikolojik bir tablo çiziyor. 

Garanti Caz
Garanti Caz Mobil

Leyla ailesini geçindirmek için Tarhan’da bir alışveriş merkezinde çalışıyor. Erkek kardeşlerinden biri olan Perviz ise bu AVM’nin tuvalet temizliğini yapıyor. Dönüşüme girecek olan bu tuvaletin tapusunu alma süreci filmin temel olay örgüsünü oluşturuyor. Leyla’nın kardeşlerini ikna etme ve parayı toparlama çabası ise ailenin ekonomik durumunu düzeltecek tek fırsat olarak sunulması, filmin ritmini kucaklayan ve kızgınlıkla birlikte merak duygusu uyandıran psikolojik tepkiler, mekânın aritmetiğinde muazzam bir çözülme sinyali veriyor.  Leyla’nın erkek tuvaletinde çekilmiş sahneleri, korkusuz birinin sosyal sınırları zorlayan tutumu olmanın yanı sıra kadının konumlandırıldığı mekânları ters köşe yatırıyor. Öte yandan AVM, son model araçlardan inen kadınlar, İran’ın zengin ve gösterişli tarafına da göndermeler yapıyor.

Leyla’nın Kardeşleri. Fotoğraf: Mubi.

Ataerkil Zemin

Babaları İsmail’in, ellerindeki altınları saygınlık kazanmak uğruna Jourablou aşiretinin düğününde takı olarak vermek istemesi ve Leyla’nın buna -tapu için gerekli olduğundan- şiddetle karşı çıkması baba-kız çatışmasının ötesinde güç ile var olmaya çalışan erkek- güce itaat etmeyen kadın bağlamında bakılabilir. Düğün sahnelerinde, tahakkümü yüksek geleneklerin insanın sırtına nasıl yükler bıraktığını görmek eğlenceyi tek taraflı bir eyleme dönüştürüyor. Altına yüklenen anlam daha fazlasına sahip olma hırsını beslediğinden toplumsal yozlaşmaya ve geleneğin gösterişli tarafına da dikkat çekiyor.  

Leyla’nın babasıyla yaptığı konuşmalarda “oğulların işsiz, sağlık sigortaları yok, emeklilik hayalleri bile yok” söylemleri toplumsal refaha ilişkin ipuçları barındırıyor. Kalabalık hastane koridorları, bitmek bilmeyen bekleyişin oluşturduğu geniş zaman aralıkları, ailelerine ve hayatlarına dair derin konularda öz çıkarımlar yaptığı alanlara dönüşüyor. Yoksul halkın şöyle bir söylem ile tanımlanması gerçeğin artık sindirilmiş halinden kaynaklanıyor olsa gerek. “Yoksulluk özgüvenlerini kaybetmelerine ve salak gibi görünmelerine neden oluyor.” Kalabalık devlet daireleri refah düzeyinin düşüklüğünü simgeliyor. Uzun kuyruklar, yorgun yüzler, kamu düzeni katmanlarının işleyişine dair bilgiler veriyor. “…sinemasal mekanlar her ne kadar yönetmen tarafından inşa edilen/kurgulanan mekanlar olsa ve sinema anlatısının içinde biçim değiştirse, yeni coğrafyalara dönüşse de sinemasal coğrafyaları araştırmak bize kültürel ve fiziki coğrafya araştırmalarının sağladığından çok daha fazla veri sağlar. Çünkü sinemasal mekanlar, fiziki mekanlarla kıyaslanamayacak biçimde zengin bir içerikle yapılandırılmıştır. Açık ya da örtük biçimde fiziki dünyaya dair ekonomik, kültürel, politik ya da toplumsal veriye sinemasal mekanlar aracılığıyla erişebiliriz.” (Yiğit, 2020).

Leyla’nın Kardeşleri. Fotoğraf: Mubi.

Makro Ekonomi & Mikro Otonomi 

ABD’nin İran’a nükleer resti çekmesi, ekonominin nabzına yön veren önemli kararlardan biri. Dünya çapında altın fiyatlarının anlık güncellenmesine sebep oluyor. Bozdukları altın miktarına bir türlü ulaşamayan kardeşlerin kuyumcu bekleyişi ekonominin güncel fotoğrafı niteliğinde. “70 yıldır bu ülkede yaşıyorum, bir kez olsun fiyatların düştüğünü görmedim.” diyerek sürecin köklerini gözler önüne seren ve sadece ev sahnelerinde görünen anne, parasızlığın tarihsel izdüşümünü yapıyor.  

Teras sahneleri Leyla ve Ali Rıza’nın hayata dair çıkarımlar yaptığı, aile ilişkilerinin üzerinden yapılan doğru okumalar ve duygusal çözülmeler oluşuyla karşımıza çıkıyor. Kendi iç dünyalarını, yaptıkları yolculuğun sonuçlarını paylaşmaları ise toplumsal etkilerin bireysel alana müdahalesini gözler önüne seriyor. Her ikisinin de aklı başında yorumları, zekâlarını konuşturmaları ve içkin öz eleştirileriyle defalarca izlenmeyi hak ediyor. Ali Rıza: “… güzel şeylerin olmasından korkuyorum.” İç hesaplaşma yaşayan Ali Rıza duygusal çözülmeler eşliğinde terasın özgür hissettiren atmosferiyle devam ediyor. “Kusurları sevmiyorum ama mükemmellikten korkuyorum.” Leyla: “Nasıl düşüneceğin değil, ne düşüneceğin öğretildi sana.”

Mekânın Zihinsel Düzlemi

1954 yapımı Alfred Hitchcock filmlerinden biri olan Arka Pencereyi hatırladığımda, çoklu mekân filmlerinden farklı olarak avlu ve pencere ile hikâyeyi götüren klasiklerden biri olmasıyla sınırları belli olan mekânın, zihin düzleminde nasıl bir özgürlük ve olasılıklar evreni açabileceğini; tek mekânlı filmlerde zaman zaman verilmeye çalışılan kapana sıkışmışlık hissinden yola çıktığımızda ise Leyla’nın Kardeşleri filminde çoklu mekân kullanımının, sıkışmışlık hissini nasıl bu kadar güçlü verdiği, övgüyü fazlasıyla hak ediyor.

Fabrika işçilerinin yaşadığı sosyal adaletsizliğe dikkat çeken fabrika sahneleri, işçi-patron sorunsalını sosyal haklar ve bu hakların elde edilemeyişi düzleminden emeğin karşılık bulamadığı temel ekonomik sorunlar zeminine taşıyor. Ali Rıza son fabrika sahnesinde sorumluluk alıyor ve ben emeğimin karşılığını istiyorum diyor. Tepki olarak da yangın tüpüyle fabrikanın camını kırıyor.

Koltukta sessiz bir ölümle hayata veda eden babaları için Ali Rıza ve Leyla yine kalabalığa duyurmadan sessizce bakışarak gözyaşı döküyor. Ölüm mekânı olarak evde kapı yanında bir koltuğu seçerek tahakkümün gücünü yitirmesinin an meselesi olabileceğinin simgesel tarifi diyebiliriz bu sahne için.

Leyla’nın Kardeşleri. Fotoğraf: Mubi.

Fellini’nin Varlığı 

Film toplumsal yapıya mercek tutan mekân kullanımı sayesinde, ekonomik ve sosyal statülerinin simgesini taşırken, karakterlerin davranış biçimlerinin duygu dünyalarında nasıl bir yere sahip olduğunu tekrar tekrar analiz etme fırsatı sunuyor. İran’ın genel atmosferinin sinemasal yansımalarını anlamanın yolunu, izleyicilerin kurduğu paralel his düzlemleri belirliyor bana kalırsa. Bu açıdan bakıldığında izleyici- karakter ilişkisini belirleyen temel direklerden birinin muğlakta kalmayan empati olduğunu söyleyebiliriz. “Bilmem size mi anlatmıştım yoksa başka bir yerde mi; Fellini, filmi bir duygusal olay olarak tanımlıyor, duygusal bir hadise. Gerçekten de bir sanatsal eseri anlamak için, duyularımız dışında, üzüntü, mutluluk, tereddüt, acı, müşterek duygular ve hisler dışında, başka neye ve nelere ihtiyacımız var.”*

*Mehdi Muzaffer Sâveci, “Abbas Kiyarüstemi İle Söyleşiler”, çev. Mehmet Akif Koç, Alfa Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2023, s. 197.
Previous Story

Salt’ta Ortak Yaşama Dair Bir Seçki: “Bir Nefesin İzinden”

0 0,00