David Hockney, "Dog Painting 30" (Köpek Resmi 30), 1995.

“Köpeklerle İlişki İnsanları İnsanlaştırır”

Türkiye'de sokak köpeklerinin öldürülmesi tartışılırken, yurtdışında da aynı yöntemin uygulandığı sık sık vurgulanıyor. Oysa Londra'daki Wallace Collection'ın geçmiş sergisi köpeklerin sanat tarihindeki bu serüvenini görünür kılması bakımından kıymetli bir örnek sunuyor. Serginin küratörü Xavier Bray'e göre, "Köpeklerle ilişki insanları insanlaştırır ve onların en iyi yönlerini ortaya çıkarır. Bu bağ insanları sakinleştirir - anksiyete bu bağ sayesinde yenilebilir - bu dönüştürücü bir ilişki olabilir." 

Türkiye’nin gündeminde bugünlerde birçok konuyla birlikte Hayvanları Koruma Kanunu’ndaki değişiklik var. İktidar, yıllardır uzmanlar tarafından ısrarla söylenen kısırlaştırma, aşılatma önerisini hayata geçirmediği için gelinen noktada “sokak hayvanlarının ölüm fermanı”nı TBMM’den geçirmek istiyor. Tüm mesele Cumhurbaşkanı’nın “Bu işi halledin” talimatından sonra başladı. Dört bakanlık tarafından hazırlanan değişiklik, şu anda AKP Grup Başkanlığı’nda bekliyor. Ancak değişikliğin ayrıntılarının bir kısmı ortaya çıktıktan sonra toplumda ciddi itirazlar yükseldi. Çünkü insanın varoluşundan beri birlikte yaşadığı köpeklerin canavarlaştırılmasına da, “yasayla katliama uğraması”na da artık kimsenin tahammülü yok. Ayrıca değişiklikteki maddelerin de kabul edilebilir bir yanı yok.

Değişiklikteki ayrıntılarda sokaklardaki köpeklerinin toplanacağı, her belediyenin barınaklarındaki kapasitesi kadar köpeğin internet sitesinde sahiplendirme ilanları açacağı, 30 gün sonra ilanlardan sahiplenilmeyen köpeklerin “enjeksiyonla acısız öldürüleceği” yazıyor. Bir de bunun rızasını oluşturmak için “uyutulma” kelimesi kullanılıyor. Ancak elbette bu yumuşak laflara kimse kanmadı, toplumdan ciddi bir itiraz, tepki yükseldi. “Sokak Hayvanları Sahipsiz Değildir” diyenlerden “Toplayamazsın, hapsedemezsin, öldüremezsin!” diyenlere herkes hayvanların eşit ve iyi koşullardaki yaşam hakkına sahip çıkıyor.

Barınaklar Toplama Kampıdır

İtirazlar ve bu öldürmeye heveslilere karşı direniş, az da olsa geri adımlara neden oldu. Önce AKP milletvekili Abdullah Güler, “Hedefimiz mutlaka sokak hayvanlarının sahiplendirilmesi, barınaklarda korunmasıdır. Herkesi tehdit eden bu hayvanları almak, barınaklarda beslemek ve sahiplendirmek. En sonunda saldırgan, kuduz tehlikesi taşıyan hayvanları da uyutmak” dedi. Elbette yumuşatmaya çalışıyordu, hepsini öldürmeyeceğiz, saldırganları demeye getirdi, ancak barınakların da toplama kampından ya da Hayırsız Ada’dan herhangi bir farkı olmadığını bal gibi biliyoruz, biliyorlar! Bugün ise Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, sokak hayvanlarının 4 milyon civarında olduğunu açıklayarak son 5 yılda ortalama 260 bin, bir yılda en fazla 350 bin köpek kısırlaştırılabildiğini söylerken aslında işlerini yapamadıklarını da faş etti. Sonra da tüm siyasetçilerin yaptığı gibi toplumumuzla birlikte bu işi halledeceğize getirdi. Belli ki iktidar sevmediği, kendine uzak gördüğü her şeyi “öldürmekle” halledebileceğini düşünüyor.

Elbette bu konu iktidarın neyi sevdiği ya da neyi sevmediği ile ilgili bir konu değil. Bu doğuştan verilen bir yaşam hakkı. Ancak hayvanlar konuşamadığı için iş, insanlara düşüyor. Özellikle de uzmanlara ve hak savunucularına. Sorun o ki, ArtDog Istanbul’un “Hayvanlara Kıymayın Efendiler” haberinde de yer alan uzmanlar, bakanlıklar tarafından görüşlerinin alınmadığını defalarca söyledi, söylüyor, Türk Veterinerler Birliği böyle bir öldürme kabul edilirse, bunu uygulamayacaklarını açıkladı. Tabii ki bunun bir çözümü olmalı, hayvanlar, insanlar, bitkiler birlikte huzur içinde yaşayabilmeli. Dünya herkese yeter. Şimdi görev hem halkta hem de yakında TBMM’ye geleceği için muhalefet partilerinde. Ya ölümden yanasınız ya yaşamdan.

Sanat Tarihinde Köpekler

ArtDog Istanbul olarak sürecin takipçisi ve yaşamdan yana olmaya başından beri ilke edindi ve bu tutumunu sürdürecek. Bu nedenle diğer misyonumuz olan sanattı da işin içine katarak sanatla hayvanların, dahi mikro anlamda ise sanat tarihi içinde köpeklerin nasıl yer aldığını inceledik.  Köpek Portreleri: Gainsborough’dan Hockney’e, (Portraits of Dogs: From Gainsborough to Hockney) insanlar ve köpekler arasındaki gizemli ve derin bağın yüzyıllar boyu süren serüvenini, resim sanatı tarihinden örneklerle keşfetmeyi amaçlamıştı.

Londra’daki The Wallace Collection‘ın geçmiş sergisinin küratörü Xavier Bray, BBC Culture‘a verdiği demeçte, “Köpeklerle olan ilişkimizin -o açıklanamaz, sevgi dolu bağın, sanat tarihine geçme şekli büyüleyici” diyor.

Sergi, sanattaki köpek tasvirlerinin insan tasvirleriyle birlikte geliştiğini hatta mağara resimlerinde insanlarla birlikte köpeklerin de temsil edildiğini ve 17. yüzyıldan itibaren özellikle Britanya’da köpek tasvirlerinin nasıl gelişim gösterdiğini gözler önüne sermeyi amaçlıyordu. Köpek Portreleri: Gainsborough’dan Hockney’e, köpekleri farklı cins ve boyutlarda tasvir eden geniş bir yelpaze sundu; her ressam veya heykeltıraş, insanlığın en sadık dostunu en iyi nasıl resmedecekleri konusunda yeteneklerini zorlamıştı.

Toplumlar tarih boyunca evrilirken, köpeklere karşı beslenen duyguların değişimi, kaçınılmaz olarak sanatta da kendine yer buluyor. Sanat tarihinin farklı dönemlerindeki köpek tasvirlerine bakıldığında her dönem, dostlarımızın empati, sadakat, uyumluluk ve zeka gibi belirli özelliklerine odaklanıldığı fark ediliyor. Bunun yanında sanat tarihinde köpeklerin daha ezoterik ve metafizik bir alana giren daha derin sembolik anlamlar taşıdıklarına dair ipuçları da var.

David Hockney, “Dog Painting 19” (Köpek Resmi 19), 1995.

“Onlar Benim İçin Küçük İnsanlar Gibiydi”

Köpeklerin en etkileyici yanlarından biri, insan duygularıyla bariz bir şekilde empati kurabilmeleridir. David Hockney‘in “Köpek Resmi 30”da (Dog Painting 30) bakışlarımızı tutan tek boncuk göz, bu duyguyu incelikle yansıtırken Köpek Resmi 29‘da (Dog Painting 29) koyun koyuna uyuyan iki köpeğin verdiği yuvada olma ve sıcaklık hissini yansıtıyor. Bu resimler, sanatçının evcil dachshund’ları Stanley ve Boodgie’nin 40 adet resmini yaptığı “Dog Days” serisinin birer parçası.

Bu serinin ortaya çıkmasının en büyük nedeni de David Hockney‘in yakın arkadaşı Henry Geldzahler’in ölmesi oldu. Hockney, “Umutsuzca sevgi dolu bir şeyler resmetmek istedim,” diye yazmıştı. “Öyle bir sevgi kaybı hissettim ki, bununla bir şekilde başa çıkmak istedim… Onlar benim için küçük insanlar gibiydi. Konu köpekler değil, o minik canlılara duyduğum sevgiydi.”

İlginizi çekebilir:  Paris'te 60'tan Fazla Galeri Bir Araya Geliyor

Köpeklerde insan duygularının yansımasını görmek, tarihin çok eskilerine uzanan sanatsal bir motif olarak karşımıza çıkıyor. Köpeklerin insan şeklinde tasvir edildiği en ünlü dönemin ise 18. yüzyıl olduğuna dair genel bir kabul var. Ünlü portre sanatçısı Thomas Gainsborough, evlilik içi tartışmalarından sonra eşine en sevdiği köpeği tarafından teslim edilen ve “imzalanan” mektuplar yazmış ve hatta en sevdiği iki yavrusunun portresini şöminesinin üzerine büyük bir gururla asmıştır. Eser için serginin küratörlerinden Alexander Collins BBC Culture’a şunları söylüyor: “Bu, 18. yüzyılda hayvanların doğası ve onların anlayışlı ve duygusal açıdan zeki olup olmadıkları hakkındaki felsefi diyaloğun bir parçası. Bu, hayvanlara saygı duyma, onların zekasını anlama ve onlara kimlik verme çağının ruhunun bir parçası.”

Sanat Tarihinde Sadakatin Sembolü

Edwin Landseer, “Hector, Nero ve Dash with the Parrot Lory” (Hector, Nero ve Dash Papağan Lory ile Birlikte), 1838.

Köpek doğasının sanatta sürekli olarak onaylanan bir başka yönü de sadakattir. Bu özellik, İngiliz ressam Edwin Landseer’in 19. yüzyıl resimlerinde belirgin bir şekilde karşımıza çıkıyor. “Hector, Nero ve Dash ile Papağan Lory” (1838) Kraliçe Victoria’nın evcil köpeklerini sadakatin timsali olarak gösterirken, altlarındaki açgözlü papağanın dalgınlıkla yere fındık kabuğu dökmesiyle tezat oluşturuyor.

Landseer’in bir başka eseri, “Yaşlı Çoban’ın Baş Yasçısı” (The Old Shepherd’s Chief Mourner) (1837 civarı) adlı tablosu sadakat temasını ikiye katlayarak, efendisinin tabutu üzerinde sadık bir şekilde yas tutan bir köpeği hüzünlü, göğe bakan gözlerle gösterir. Sanatçı, sadakatin doruk noktasını temsil etmek üzere bir köpek tasvirini kullanırken asırlık bir sembolizmden yararlanıyordu. Antik Yunan mezar anıtlarında köpekler, ölen efendilerinin yasını tutan sadakat simgeleri olarak gösterilirdi. Rönesans’ta, sanattaki sembolleri derleyen ilk kitaplarda (Andrea Alciato’nun 1531 tarihli Emblemata’sı ve Cesare Ripa’nın 1593 tarihli Iconologia’sı gibi) sadakatin simgesi köpekler oldu.

Edwin Landseer, “The Old Shepherd’s Chief Mourner” (Yaşlı Çoban’ın Baş Yasçısı), 1837.

Titian’ın “Urbino Venüsü” (Venus of Urbino) tablosunda, tam da bu nedenle mışıl mışıl uyuyan bir köpek yavrusu eklenmiştir ve Rönesans’tan itibaren evlilik portrelerinde de sık sık aynı şey yapılır. Örneğin, Jan van Eyck tarafından 1434 yılında yapılan ve yakın zamanda çerçevesinin değiştirilmesiyle gündem olan “Arnolfini’nin Evlenmesi” adlı portrenin aşağı kısmında bir köpek bulunur ve evliliğin sadakatini simgelemek için incelikle bu tabloya yerleştirilmiştir.

Yine dine bağlılığı simgelemek için Sistine Şapeli’nde, sanatçı Cosimo Rosselli tarafından dinî sahnelere yerleştirilmiş sadık köpekler görmek mümkün. Wallace Collection’ın sergisinde yer alan Lucien Freud‘un “Pluto” (1988) tablosu da aynı mesajı teyit ediyor. Yukarıdan bakıldığında, Freud’un yavru köpeği ayaklarının dibinde uyurken çizdiğini hayal edebilirsiniz. Sanatında sembolizm kavramına şiddetle karşı çıkmasına rağmen Freud’un portreleri, köpekleri her zaman bakıcılarına yakın bir yerde konumlandırır ve sadakatli olmaya yönelik genetik yatkınlıklarını doğrular.

Lucian Freud, “Pluto”, 1988. Fotoğraf: Artsy

Sanat tarihine bakıldığında, insanlığın köpeklerin koku alma, işitme, güç ve dayanıklılık gibi olağanüstü güçlerinden ne kadar etkilendiği de açıkça görülür. İlk “köpek portreleri” av köpeklerinin etkileyici duyusal becerilerini övmek için yapılmış ve özellikle yetenekli köpeklerin isimleri iftiharla yazılmıştır. Bu yeni tür özellikle İngiltere’de tercih edilmiş ve George Stubbs gibi sanatçıların elinde yeni beceri düzeylerine ulaşmıştır.

Rosa Bonheur, “Brizo, A Shepherd’s Dog” (Brizo, Bir Çoban Köpeği), 1864. Fotoğraf: The Wallace Collection

Cins olarak cazip bir köpek olan Brizo (1864), 19. yüzyıl ressamı Rosa Bonheur‘ün evcil hayvanıdır. Brizo, özellikle güçlü yüzme yetenekleri ve ısınmak için çifte kürkle donatılmış bir Fransız su samuru köpeğiydi. İsmini Delos’ta denizcilerin ve balıkçıların koruyucusu olarak tapılan eski bir Yunan tanrıçasından alıyordu.

Entelektüel Figürlerin Yoldaşı

Sanat tarihinde köpeklerin bir entelektüelin yoldaşı olduğuna dair uzun süredir devam eden bir gelenek vardır. Bu gelenek, en azından evcil köpeğinin cesaretini, sadakatini ve zekasını şiirlerinde öven erken Rönesans şairi ve bilgini Petrarch‘a (1304-1374) kadar uzanır. Petrarch’ın portreleri köpeğini ayaklarının ucunda gösterme eğilimindeydi. Bu gelenek, Rönesans’ın en yaygın imgelerinden olan Albrecht Dürer‘in (1471-1528) gravürlerinde popülerleşir. “Aziz Jerome Çalışma Odasında” (Saint Jerome in His Study) (1514) adlı eserinde, bilgin Jerome’un sadık köpeği vardır. Aynı yıl yapılan “Melencolia I”de, hayal kırıklığına uğramış bir düşünüre yine bir köpek eşlik eder.

Albrecht Dürer, “Der heilige Hieronymus im Gehäus” (Aziz Hieronymus Çalışma Odasında), 1514, Gravür, 25.9 x 20.1 cm.

Kültür sanat tarihine baktığımızda insanlığın hayatında yer etmiş her türlü canlının bir şekilde sanatta da kendine yer bulduğunu görüyoruz. Köpekler de tam da bu nedenle sanat tarihindeki önemli yerini korumuş ve hem sembolik olarak hem de bizatihi güzellikleriyle tablolarda yerini almışlardır.

Londra’daki The Wallace Collection‘ın sergisi de köpeklerin sanat tarihindeki bu serüvenini görünür kılması bakımından kıymetli bir örnek sunuyor. Serginin küratörü Xavier Bray‘e göre, “Köpeklerle ilişki insanları insanlaştırır ve onların en iyi yönlerini ortaya çıkarır. Bu bağ insanları sakinleştirir – anksiyete bu bağ sayesinde yenilebilir – bu dönüştürücü bir ilişki olabilir.”

Previous Story

Sürdürülebilir Bir Dünya Mümkün mü?

Next Story

Bir Yurt, Bir Konar Göçer Yurtsuzluk

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.