Todor Rabadzhiyski’nin Kırılgan Adımda Zarafet başlıklı sergisi Taksim’de Collect Gallery’nin yeni mekânında izleyiciyle buluştu. Fırat Arapoğlu küratörlüğünde gerçekleşen sergi, sanatçının üç aşamalı projesinin son bölümünü oluşturuyor. Projenin ilk ayağı 2024’te Sofya’da düzenlenen Raw Perspectives sergisi ve ikinci ayağı Haziran ayında Yunanistan’ın Limnos Adası’nda gerçekleştirilen Levietan adlı arazi sanatı projesiydi. Kırılgan Adımda Zarafet sergisi işte bu sürecin finali olarak önceki aşamalardaki düşünce ve üretimleri yeni bir bağlamda bir araya getiriyor.
Projenin coğrafi katmanları serginin kavramsal zenginliğine katkıda bulunuyor. Sofya’daki +359 Gallery’nin tarihi su kulesindeki işler ve Limnos Adası kıyılarında doğayla iç içe olanlardan sonra şehrin kozmopolit dokusunda yeniden hayat buluyor. Aslında her aşamada mekânların yapısı ve çevresel koşullar sanatçının üretimine ayrı bir iz bırakmış gibi görünüyor. Bu yönüyle Kırılgan Adımda Zarafet farklı coğrafyalar arasında kurulmuş bir düşünsel köprü olarak okunabiliyor. Çünkü sanatın bağlam değiştikçe dönüşebilen yapısını gösteriyor.
Yaratma, Yıkım ve Yeniden Var Olma Döngüsü
Rabadzhiyski’nin sanatsal pratiği özünde yaratma, yıkım ve yeniden var etme döngülerine dayanıyor. Sergide yer alan işlerdeki her kazıma ve boyama tahribatın izlerini ve yeniden inşanın işaretlerini taşıyor. Sergi tahrip olmuş malzemelerde beklenmedik bir güzelliği ve zarafeti keşfediyor ve yapıtların bu kusurlu güzelliği izleyicide bir tür umut duygusu uyandırıyor. Serginin isminin işaret ettiği üzere en kırılgan adımda bile bir zarafetin filizlenebileceğine dair inanç burada maddesel biçimde karşımıza çıkıyor. Kırılgan Adımda Zarafet 18. İstanbul Bienali’nin kavramsal çerçevesiyle paralellikler taşıyor. Sergide ele alınan yaralanma, yenilenme ve direnç temaları bienalin Üç Ayaklı Kedi söyleminde vurgulanan kırılganlığın içindeki dayanıklılık fikriyle örtüşüyor. Küratör Fırat Arapoğlu sergi metninde Rabadzhiyski’nin yapıtlarını, dönüşüm ve direnç gücüne dair poetik bir söylemle ifade ediyor.
Collect Gallery’nin yeni sergi mekânı belirli yönlerden alışılageldik beyaz küp galerilerden ayrılıyor. Bu özgün mekânsal durum, sergideki yapıtların yerleştirilme biçimine yansımış. Örneğin galerinin girişine açılan merdiven boşluğuna yansıtılan video projeksiyon, sergiyi mimariyle iç içe geçirmişti ve açılışta ziyaretçiler içeri girmeden merdiven duvarlarında beliren görüntülerle karşılaştılar ve böylece sanatsal deneyim galeri dışında kamusal alana taşmış oldu. Bu mekânsal yerleştirme serginin kırılgan adım kavramını fiziksel bir gerçekliğe dönüştürürcesine, yapı unsurlarını serginin bir parçası haline getirme çabasıdır. Bir apartman katının samimi atmosferi Rabadzhiyski’nin işlerindeki gündelik hayatın izlerini katmanlandırırken, mekânın belleği serginin anlatısına dahil ediliyor.

Limnos Adası’nda gerçekleşen Levietan başlıklı arazi sanatı çalışması projenin önceki aşamasını oluşturuyor. Natura 2000 koruma bölgesindeki bu açık alan yerleştirmesi adanın doğasında şekillenmiş paslı çelik parçalardan oluşuyor. Sanatçının toprağın altındaki anlatılara referans bu müdahalesi manzarayı sanki bir galeriye dönüştürme amacına sahip. İstanbul’daki sergide Levietan’ın belgesel niteliğini de içeren video ve fotoğrafları yer alıyor. Böylece dış mekânda bırakılmış heykelin zaman içerisindeki dönüşümü galeri ortamına taşınarak izleyiciye aktarılıyor. Limnos’taki paslanmış ve kırılmış formlar, ekrandaki görüntüler aracılığıyla mekâna sızarken, proje genelinde vurgulanan doğa ve hafıza temaları somut bir referans buluyor.
Doğa, Hafıza ve Zaman: Limnos’tan İstanbul’a Akan İzler
İstanbul’daki sergi Limnos’ta başlayan dönüşüm hikâyesini farklı malzemeler aracılığıyla içeride sürdürürken mekândaki resimler, seramik heykeller, video ve fotoğraf yerleştirmeleri arasında etkileyici bir diyalog kuruluyor. Paslı metal levha üzerine resimlerin biçimi ve dokusu, sanki endüstriyel bir yapıdan alınmış parçaları andırıyor. Sanatçı metal atığını bir sanat nesnesine dönüştürürken, üzerinde biriken pas ve eskimişlikle bir uygarlığın zaman içindeki çürümesini gösteriyor. Panellerin üzerindeki pas tabakaları ve oksit izleri, malzemenin uğradığı tahribatı açıkça ortaya koyarken; yer yer görülen yeniden boyanmış katmanlar geçmişle şimdiki zaman arasındaki etkileşimi gösteren müdahaleler olarak dikkat çekiyor. Seramik heykellerse organik formları ve çatlamış sırlı yüzeyleriyle malzeme diline bambaşka bir boyut katıyor. Bu heykeller ilk bakışta birer fosil ya da bir sürüngenin kabuğu izlenimi veriyor; formlardaki kavisler ve yüzeylerdeki pürüzler, doğanın ve bedenin kırılganlığını çağrıştırıyor. Formların kırılgan gövdeleri doğal süreçlerin izlerini ve insani dokunuşların onarıcı çabasını aynı anda yansıtıyor. Sergideki videolar ve fotoğraflarsa bu iki farklı malzemeyi birbirine bağlıyor ve izleyiciye dış dünya ile galeri arasındaki geçişi anımsatıyor. Video Levietan’ın rüzgâr, güneş ve zamanla geçirdiği dönüşümü gösterirken; fotoğraflar arazideki heykeli galerinin duvarlarına taşıyor. Tüm bu unsurlar sergi mekânında çok katmanlı bir görsel ve duyusal deneyim sunmak üzere bir araya getirilmiş. Genel renk kullanımı bu malzeme odaklı anlatımı destekliyor. Pasın kızıl-kahverengisi, çeliğin mat grisi ve toprağın doğal tonları sergide hâkim görünüyor. Sanatçı yapay ve parlak renklere sık yer vermeyerek malzemenin doğal hâline odaklanmayı tercih etmiş; böylece sergi mekânı çarpıcı bir görsel bütünlük kazanıyor.
Malzemenin Dili: Pas, Çatlak ve Onarım
Sergide kullanılan malzemelerin dili yapıtların kavramsal boyutunu derinleştiriyor. Pas, oksidasyon, sır, kırık yüzeyler ve boyama gibi izler burada estetik bir tercih olmanın ötesine geçerek anlam yüklü işaretlere dönüşüyor. Örneğin metal üzerinde biriken pas tabakası, zamanın ve doğa koşullarının bıraktığı bir yara izi gibi okunabilir; bu yara izinin yanına sürülen yeni boya ise bir iyileştirme çabasını akla getiriyor. Benzer biçimde seramik üzerindeki çatlaklar malzemenin kırılganlığını ve maruz kaldığı güçleri görünür kılarken, bu çatlakların içine nüfuz eden sır ve pigmentler sanki o kırılganlığı onarmaya çalışan bir ilaç etkisi yaratıyor. Rabadzhiyski tüm bu malzeme süreçlerini yapıtların özüne dahil ederek, yok oluş ve yeniden var oluş döngüsünü somutlaştırıyor. İzleyici işlerin yüzeylerindeki her bir lekenin, her bir tamirin ardında fiziksel ve metaforik bir hikâyenin yattığını hissedecektir. Bu yaklaşım, sanatçının doğa ve insan etkileşimiyle geçmiş ile bugünün buluşmasına dair sorgulamalarını malzeme üzerinden iletmesini sağlıyor. Nitekim Limnos’taki arazi projesinden itibaren sanatçının amacı ekoloji ve kolektif bellek gibi olgulara dikkat çekmek olarak görünüyor. İstanbul’daki sergide de bu amaç malzeme aracılığıyla şehir bağlamına uyarlanmış görünüyor.
Kırılgan Adımda Zarafet sergisinin geneline yayılan yaralanma, yenilenme ve direnç temaları malzeme ve anlatı düzleminde izleyici tarafından güçlü biçimde hissediliyor. Rabadzhiyski, yapıtlarında tahrip olmuş formları estetik ifadelere dönüştürürken, her yaralanmış yüzeyin içinde bir yenilenme potansiyeli olduğunu ortaya koyuyor. Paslanmış bir demir parçasının yeniden şekillenerek sanatsal bir form alması veya kırılmış bir seramiğin kusurlarının altının çizilerek yeni bir güzelliğe evrilmesi, sanatçının direnç ve umut mesajını somutlaştırıyor. Bu yaklaşım, 18. İstanbul Bienali’nin Üç Ayaklı Kedi metaforuyla işaret ettiği kırılganlık içindeki direnme gücüne koşut bir anlayışı sergi mekânına taşımaktadır. Rabadzhiyski’nin işleri maruz kaldıkları yıpratıcı süreçlere rağmen tıpkı üç bacaklı bir kedinin yaşam sevinciyle var olması gibi yıkıntılar içinde dahi vahşi bir yaşam kıvılcımının sürebileceğini gösteriyor. Sonuç olarak Collect Gallery’nin yeni mekanındaki bu sergide izleyici mekân, bağlam ve zaman tarafından sürekli yeniden şekillenen anlam katmanlarıyla karşılaşıyor. Kırılgan Adımda Zarafet sanatın direnç ve dönüşüm kapasitesine dair şiirsel bir anlatı sunuyor ve aynı zamanda galerinin Taksim’deki yeni dönemine anlamlı bir başlangıç teşkil ediyor.




