Sanat kolektifi oddviz, 22 Şubat’a dek sürecek Art On İstanbul Piyalepaşa’daki Urban Artifacts sergisiyle kentsel yapıları ve bu yapıların toplumsal bağlamdaki yerini dijital dünyada yeniden kurguluyor. Sergi, Çağrı Taşkın, Serkan Kaptan ve Erdal İnci tarafından kurulan kolektifin 2016 yılından bu yana süregelen araştırma pratiğiyle, kentsel mekânların dijital modellere dönüşümünü, fotoğraf ve fotogrametri teknikleriyle ortaya koyuyor.
oddviz kentsel çevreyi, yalnızca görsel değil aynı zamanda kültürel ve sembolik katmanlarıyla da ele alıyor. İşlerinde kentlerin katmanlı yapısı, dijital modeller aracılığıyla yeniden ortaya konuyor. Fotoğrafın derinlik ve uzaklık gibi parametrelerinden yararlanarak, fotogrametri yöntemiyle üç boyutlu modeller oluşturuluyor.
Bellek, Kent ve Kimlik
oddviz, Urban Artifacts sergisiyle bellek mekânlarını keşfederek, kamusal alanlardaki karmaşık yapıları ve insan müdahalelerinin iç içe geçtiği anlatıları gözler önüne seriyor. Kolektif, kentlerin fiziksel ve kültürel kimliğini şekillendiren ve zamanla silikleşen kentsel nesnelerin taşıdığı hikâyeleri inceliyor. Genellikle gözden kaçan ya da soylulaştırma süreçleriyle tehdit altına giren bu unsurlar, şehrin geçmişini ve sokak kültürünü yansıtıyor.
Yıpranmış yüzeylerden kaybolmaya yüz tutmuş ince ayrıntılara dek her şey, kolektifin işlerinde dikkatle betimleniyor. Bu çalışmalar, izleyicileri koruma ve dönüşüm arasındaki dengeyi sorgulamaya, aynı zamanda şehirlerin organik evrimi üzerine düşünmeye teşvik ediyor. Urban Artifacts, kentlerde tarih ve değişim arasındaki ince ilişkiyi keşfederek, izleyicilerine kentsel bellek ve kimliklerin nasıl dönüştüğüne dair derinlemesine bir bakış açısı sunuyor.
Kentsel Nesnelerin Dijital Dönüşümü
oddviz’in Urban Artifacts sergisi, kentlerin en sıradan unsurlarından ilham alarak, onları dijital ortamda yeniden yapılandıran bir süreç sunuyor. Kolektif, her bir nesnenin üzerindeki izleri, her bir katmanı tek tek dijitalleştirerek, yeni bir anlam ve materyal dünyası yaratıyor. Bu yeni dijital dünya, gerçek kentsel yapının ötesine geçiyor ve kent nesnelerinin potansiyelini farklı bir düzlemde sunuyor. Kolektif, bu sayede kent yüzeyinin yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda sembolik bir yönünü de keşfediyor.
Veri ve Kent Dinamikleri
Sergi, kentsel nesneleri sadece veri odaklı bir süreçle değil, aynı zamanda bu süreçlerin fiziksel gerçekliğini de gözler önüne seriyor. İşler, kentsel yapılarla olan bağlarını kesmeden, onları birer dijital “şey”e dönüştürüyor. Böylece sergi, izleyicilere, kentsel çevreyi dijital dünyada keşfetme ve yeniden kurma fırsatı sunarken, aynı zamanda bu süreçlerin getirdiği yeni anlatıları da gözler önüne seriyor.
oddviz Hakkında
oddviz, 2016 yılında Çağrı Taşkın, Serkan Kaptan ve Erdal İnci tarafından kurulan bir İstanbul merkezli sanat kolektifi. Nesneleri ve mekânları fotogrametri yöntemiyle dijitalleştirerek üç boyutlu modeller üreten kolektif, bu dijitalleştirilmiş objeleri sanal ortamda enstalasyonlar şeklinde sunuyor. oddviz, kentsel yapıları ve bu yapılarla kurulan etkileşimleri dijital bir dil aracılığıyla keşfetmeye devam ediyor.
oddviz ile Urban Artifacts sergisi bağlamında bir söyleşi gerçekleştirdik. Sergi 22 Şubat’a dek Art On İstanbul Piyalepaşa’da görülebilir.
Urban Artifacts sergisinin temel izleği nedir? Bu izlek ile hangi kentsel unsurları ve anlatıları vurgulamak istediniz?
Urban Artifacts sergisinin temel izleği, kamusal alanlardaki kent mobilyaları ve yüzeylerdir. İşlevsel ve değişime açık yapılarıyla bu unsurlar, pratiğimizin odağını oluşturuyor. Kolektif müdahaleye yoğun şekilde maruz kalan ve zamanla biricikleşen objeleri 3 boyutlu olarak tarayıp envanterimize arşivliyoruz. Bu değişimin, mahalle ölçeğinden şehir ölçeğine kadar gösterdiği farklılıkları vurgulamak adına, şehrin farklı noktalarına dağılmış̧ objeleri sanal ortamda bir araya getirerek yeni anlamlar üretmelerine olanak tanıyoruz.
Bugün geçmişi geriye uzanan kentlerin yapısı, birbirini kimi zaman iten, kimi zaman tamamlayan katmanlardan oluşan eklektik bir yapıyı çağrıştırıyor. İşleriniz bir yandan bu yapıyı foto-gerçekçi bir şekilde aslı gibi betimlerken bir yandan da farklı ortamlarda sunup bağlamdan kopararak biricik bir sanat dili oluşturuyor. Bu dil kent kültürünü bir yandan kucaklarken bir yandan da eleştiri getiriyor gibi. Bu yaklaşımı biraz açmanız mümkün mü?
Kamusal alanda bireysel ifadenin en eski formlarından biri olan yazılama, etiketleme ve anonim sokak sanatı, çalışmalarımızın merkezinde yer alıyor. Kanıksadığımız ve çoğu zaman gözden kaçan bu yüzeyleri bir araya getirirken, eleştiriden ziyade kent kimliğine katkılarını görünür kılmayı amaçlıyoruz. Bu yaklaşım bazı steril mahallelerde kamusal heykellerin de kompozisyonlara dahil edilmesiyle sonuçlanabiliyor.
Müdahalelerle biricikleşen, zamanın ruhunu taşıyan, sosyo-kültürel veriler barındıran ve değişimi kaçınılmaz olan bu kent artefaktlarını bilimsel doğrulukla üç boyutlu olarak görüntülüyor ve arşivliyoruz.
İşleriniz sanatın birçok alanında yansımasına rastladığımız “palimpsest” kavramını da gündeme getiriyor. İşlerinizde çok katmanlı anlatılar ve zaman içinde gerçekleşen mekânsal dönüşümlere vurgu yaparken, kent belleği ve kimliğinin oluşum süreci hakkında neler düşünüyorsunuz? Urban Artifactssergisi bu konuları nasıl ele alıyor?
Palimpsest metaforu, yalnızca fiziksel katmanları değil, aynı zamanda toplumsal etkileşimlerin ve kimliklerin üst üste örülüşünü de temsil ediyor. Kent, bu katmanların birbirini tamamlaması veya çelişmesi sayesinde adeta “canlı” bir organizma olarak varlığını sürdürüyor. Urban Artifacts sergisi, bu canlılığı arşivleyerek izleyiciye kenti yeniden okuma ve yorumlama fırsatı sunuyor.
“Çalışmalarımızda Sanatın Çekim Merkezi Olan Metropoller İle Sosyo-kültürel Hareketliliğin Yoğun Yaşandığı Mahallelere Odaklanıyoruz.”
Çalışmalarımızda sanatın çekim merkezi olan metropoller ile sosyo-kültürel hareketliliğin yoğun yaşandığı mahallelere odaklanıyoruz. Paris, New York, İstanbul ve Berlin gibi şehirlerde bu katmanların zenginliğini açıkça gözlemlemek mümkünken, Venedik gibi “müze şehirlerde” ise katmanlar genellikle tarih ve güzel sanatlar ile sınırlı kalıyor. Urban Artifacts, bu farklı kent yapılarını ve dönüşüm süreçlerini görünür kılmayı amaçlıyor.
Bir önceki soruyla bağlantılı olarak kent belleği ve kimliğinin kentlerde süregelen soylulaştırma sureci ile ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz? Urban Artifacts sergisindeki işler bu bağlamda eleştirel olarak nerede duruyor?
“Soylulaştırma, Kentin Organik Hafızasını Ve Kolektif Kimliğini Oluşturan Yerel İzleri Silerek, Yerine Tek Tip, Ticarileşmiş̧ Ve Steril Bir Estetik Dayatıyor.”
Soylulaştırma, kentin organik hafızasını ve kolektif kimliğini oluşturan yerel izleri silerek, yerine tek tip, ticarileşmiş̧ ve steril bir estetik dayatıyor. Bu süreçte yok edilen veya görünmez kılınan sokak yazıları, posterler ve grafiti taşıyan objeler (artefaktlar), aslında mahallelinin gündelik dilini ve direnişini barındıran arşivlerdir. Urban Artifacts, bu nesneleri belgeleyerek soylulaştırmanın yarattığı tarihsizleştirmeye karşı sessiz bir direniş̧ sunuyor.
Sergi, sterilize edilmiş̧ mekânlarda “küratörlüğü yapılmış̧” sokak sanatı ile kendiliğinden oluşan ve kolektif hafızaya işaret eden yüzeyler arasındaki tezatı vurguluyor. Bu bağlamda yalnızca bir arşiv olmanın ötesine geçerek, kentin “gerçek” kimliğinin homojenleştirilmiş̧ simulakradan değil, sokakta biriken bu kaotik ve canlı izlerden oluştuğunu hatırlatan eleştirel bir araç̧ işlevi görüyor.
Kentsel unsurların maddeselliği ve bunlara atfedilen anlamlar arasındaki ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz? Bu ilişki sanat pratiğinizi nasıl şekillendiriyor?
Kentsel unsurların maddeselliği, yalnızca fiziksel varlıklarıyla sınırlı değil; üzerlerinde biriken kolektif hafıza, sosyo-kültürel kodlar ve anonim müdahalelerle sürekli dönüşen bir anlam katmanı barındırıyor. Bu dinamik yapı, kenti sadece bir mekânsal düzenek olarak değil, aynı zamanda yaşayan, sürekli değişen bir anlatılar ağı olarak okumamıza olanak tanıyor.
Sanat pratiğimiz de bu dönüşümü merkeze alıyor. Nesnelerin yüzeylerinde biriken izleri belgeleyerek, onların geçiciliğini ve dönüşüm süreçlerini görünür kılmaya çalışıyoruz. Böylece kent unsurlarının yalnızca maddesel varlıklarıyla değil, onlara yüklenen anlamlarla birlikte nasıl evrildiğini ortaya koyuyoruz.
Bu maddesellik unsurunun göstergelerle ifadesine yön veren fotogrametri tekniğinin sanat diliniz üstündeki etkileri nelerdir? Bu tekniği kullanarak nesneleri dijitalleştirmenin avantajlarını açmanız mümkün mü?
Dijitalleştirmenin en önemli avantajı, yok olma riski taşıyan bu izleri zamandan ve mekândan bağımsız bir arşive dönüştürmek. Örneğin bir duvarın üç boyutlu taranması, fiziksel olarak yok olsa bile üzerindeki politik sloganları, estetik müdahaleleri ve zamanın izlerini koruyarak belgelemeye devam eder.
“Sokakta Görmezden Gelinen Bir Elektrik Kutusu, Sanal Bir Galeride Kentin Hafızasını Temsil Eden Bir Simgeye Dönüşebilir.”
Fotogrametri tekniği bu nesneleri yalnızca kaydetmekle kalmaz, aynı zamanda sanal ortamda yeniden düzenlemeye ve dönüştürmeye olanak tanır. Ölçek değiştirerek, farklı açılardan sonsuz biçimde izleyerek veya katmanları soyutlayarak, nesneleri bağlamından koparıp evrensel bir dile taşımak mümkün hale gelir. Böylece sokakta görmezden gelinen bir elektrik kutusu, sanal bir galeride kentin hafızasını temsil eden bir simgeye dönüşebilir. Bu teknik, fiziksel ve dijital dünyalar arasında yeni anlatı alanları açarak sanat pratiğimizin temel araçlarından biri haline geliyor.
Sanatın toplumsal bellek üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Urban Artifacts sergisi sizce bu bağlamda nasıl bir katkı sağlıyor?
Sanat, toplumsal belleği yalnızca kaydetmekle kalmaz; aynı zamanda onu sorgulayan, dönüştüren ve marjinal anlatıları görünür kılan bir araçtır. Urban Artifacts bu bağlamda kentteki “sıradan” nesneleri arşivleyerek, resmi tarihlerin dışında kalan hikâyeleri—grafitiler, yazılamalar, yırtık afişler ve değersiz addedilen objeler—koruma altına alıyor.
“Sanatın Bellek Üzerindeki En Kritik Etkisi de Burada Devreye Giriyor: İktidarın Dayattığı Unutturma Pratiklerine Karşı, Direnen Anlatıları Geleceğe Taşımak.”
Fotogrametriyle dijitalleştirilen bu artefaktlar, yok olma tehlikesi altındaki kolektif hafızayı fiziksel sınırlardan kurtararak evrensel bir dijital belleğe dönüştürüyor. Sergi, izleyiciyi sterilize edilmiş̧ kent anlatıları yerine, sokakta biriken çok katmanlı ve çelişkili gerçekliklerle yüzleştirerek, toplumsal belleğin tek bir hakikat değil, kesişen deneyimlerden oluştuğunu hatırlatıyor.
Sanatın bellek üzerindeki en kritik etkisi de burada devreye giriyor: İktidarın dayattığı unutturma pratiklerine karşı, direnen anlatıları geleceğe taşımak. Urban Artifacts bu direnişin bir parçası olarak, kentin yüzeylerinde biriken izleri kalıcı hale getiriyor.
oddviz’in sanat ve üretim anlayışını nasıl tanımlarsınız? Kolektif olarak benimsediğiniz bir yaklaşım var mı?
oddviz’in sanat anlayışı, kent dokusundaki geçici ve kolektif izleri teknolojiyle belgeleyerek, maddesellik ile anlam arasındaki diyaloğu görünür kılmak üzerine kurulu. Üretim pratiğimiz, mimarlık, arkeoloji ve dijital sanatı harmanlayarak, kamusal alanların anonim estetiğini ve sosyo-politik katmanlarını üç boyutlu taramalarla arşivlemeye dayanıyor.
“Ortak Bir Hafızayı Görünür Kılma Çabamız, Bireysel Değil Kolektif Bir Sanat Pratiği Geliştirmemizi Sağlıyor.”
Kentin görünmeyen hikâyelerini, nesnelerin fiziksel detaylarını ve üzerlerindeki zamanın izlerini kaydederek, hem bir bellek koruma aracı oluşturuyor hem de mevcut kültürel sterilizasyon pratiklerine eleştirel bir karşılık sunuyoruz. Bu süreçte kolektivite, yalnızca üretim biçimimiz değil, aynı zamanda ele aldığımız konuların özü̈ haline geliyor. Ortak bir hafızayı görünür kılma çabamız, bireysel değil kolektif bir sanat pratiği geliştirmemizi sağlıyor.
oddviz’in çalışmaları yapay zeka ve veri odaklı teknolojilerin görsel kültür üzerindeki etkilerini nasıl yansıtıyor? Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Yapay zekayı üretim sürecimizde kullanmıyoruz. Veri odaklı üretim ise bize kentsel artefaktları evrensel bir dijital belleğe taşıma imkânı sunsa da bu süreçte yaptığımız seçimlerin politik olduğunun farkındayız. Soylulaştırma veya kültürel erozyon nedeniyle silinen izleri kaydederken, teknolojinin “tarafsızlık” iddiasını sorguluyor ve verinin ardındaki insani ve toplumsal bağlamı ön plana çıkarıyoruz.
Görsel kültürün giderek sanallaştığı bir dönemde, oddviz olarak amacımız, dijital araçlarla gerçekliği susturmak değil; sokaktaki çoğul hakikatleri yeniden seslendirmek. Sanal ortamda arşivlenen ve yeniden bağlamlandırılan nesneler, tek tip anlatılar yerine, kentin dinamik ve çok katmanlı doğasını görünür kılan alternatif bir bellek oluşturuyor.