Alix Marie, Curtain Call, Photography on polyester silk, 270 x 250 cm, 3 Editions, 2021

“Kendinin Avcısı Benim İçin Bir Tür Ruh Çağırma gibi”

Ka & Versus Art Project’in ortaklaşa gerçekleştirdiği “Kendinin Avcısı” sergisi Oğuz Karakütük küratörlüğünde Türkiye’den ve Avrupa’nın farklı yerlerinden 16 farklı sanatçının çalışmalarını bir araya getiriyor. 24 Şubat tarihine kadar devam eden sergi, fotoğrafın gerçeklikle kurduğu ilişkiyi, fotoğraf medyumunun kendisi üzerinden tartışıyor.

/

Fotoğrafın anlatma, ifade etme, gösterme ve temsil gücününün sınırlarını zorlayan “Kendinin Avcısı” sergisi,  Ka & Versus Art Project iş birliğiyle hayata geçiyor. Oğuz Karakütük küratörlüğünde bir araya gelen Türkiye ve Avrupa’dan davet edilen 16 sanatçı; fotoğrafın gerçeklikle kurduğu ilişkiyi, fotoğraf medyumunun kendisi üzerinden yeniden tartışmaya kapı aralıyor. Sergideki işler, gerçekliğe çok yakın ve çok uzak görüntülerle, yarattıkları muğlaklıklar üzerinden hem fotoğrafın gerçekliğini hem de gerçekliğin kendisini eş zamanlı olarak yeniden düşündürüyor.

24 Şubat’a kadar İstanbul’da Versus Art Project ev sahipliğinde görülebilecek Kendinin Avcısı sergisini küratörü Oğuz Karakütük eşliğinde gezdik.

Antony Cairns, NYC2_12, Inkjet on 176 orange computer punch cards. Mounted with 3mm pins onto Archival black backboard/MDF board. Encased in 5mm perspex box. Negative date: 2023. 133 x 206 cm Unique piece, 2023

Kendinin Avcısı Neden Ruh Çağırma Gibi?

Adını Metin Altıok’un aynı adlı şiirinden alan Kendinin Avcısı, Oğuz Karakütük’e göre fotoğrafın ilk zamanlarındaki varoluş ruhunu tekrar ortaya çıkarma çabası. Hem davet ettiği sanatçıların bugüne kadarki üretimleri hem de kendinin fotoğrafla kurduğu ilişki üzerinden sergiyi bir tür ruh çağırma olarak özetliyor. Karakütük, “Bu sergi benim için bir tür ruh çağırma gibi. Fotoğraf, ilk ortaya çıktığı 19. yüzyılda çok avangart bir yerde duruyordu. Bu yüzyıl fotoğrafın malzeme ve medium olarak çokça tartışıldığı, dünyanın farklı yerlerinde herkesin bu malzemenin ne olduğunu düşündüğü bir yüzyıldı. Fotoğrafın hem teknik olarak hem de içerik olarak nasıl bir evren yaratacağı bilinmiyordu. Ancak, tüm o alanda üretim yapanlar medium olarak fotoğrafın ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı hem de bir yandan bu yeni ifade alanın sınırlarını zorluyorlardı. Bu nedenle fotoğrafın ilk ortaya çıktığı bu yılları hem malzeme hem de kullanım alanları açısından fotoğrafın en yaratıcı olduğu zamanlardı,” diyor.

Kendinin Avcısı, yaşlı bir dünyaya doğan ve gittikçe gençleşip, bebekleşen fotoğrafın bugün geldiğimiz noktadaki tek tipleşen dünyasına karşı geçmişteki anlaşılma ve arayış serüvenine tekrar dönüp bakmayı öneriyor. Bu hatırlatmayı yaparken de “aslında fotoğraf ne yapıyordu, nereden besleniyordu?” sorularını izleyiciye yöneltiyor.

Zamansal ve Mekânsal Sıçramalar

Sergi dört bölümden oluşuyor. Galeride bulunan her bir bölüm ya da oda farklı renklerle ve farklı yerleşimlerle  belli bir eser grubunu tanımlıyor. Limon küfü rengine boyalı odada Cemre Yeşil Gönenli, Rehan Miskci, Larissa Araz, Burçak Bingöl ve Ege Kanar’ın işleri geleneksel fotoğraftaki zamanın ve mekanın biricikliğini sorgulatıyor. Oğuz Karakütük, bu bölümde yer alan işlerin zamansal ve mekânsal sıçramalarla öne çıkan işler olduğuna vurgu yapıyor. Sergiyi gezmeye Ege Kanar’ın işleriyle başlıyoruz. Fotoğrafı tanımlarken sıklıkla kullanılan “anı durdurmak, anı kaydetmek” ifadeleri Kanar’ın işlerinde fotoğraf ve zaman ilişkisini yeniden tanımlamak gerekliliğini ortaya koyuyor. Sanatçı  seri halinde sunduğu işlerinde zamanın fotoğraftaki “tek bir an” olarak ele alışını bozuyor. Zamansal ihtimallere kapı aralayarak birden fazla ana vurgu yapıyor.

Cemre Yeşil Gönenli, Girl and Dog series, Digital Print on Ödemiş Silk, framed 20 x 30 cm / framed 48 x 39 cm, Unique piece, 2015

Rehan Miskci,  fotoğrafın mekan üzerinden var olan hafızasını yeniden yorumluyor. Sanatçı sergide geçmişte bir fotoğraf stüdyosundan çekilmiş bir fotoğrafı ortadan ikiye bölüp;  boş bir fotoğraf stüdyosunu çektiği yeni fotoğrafı bu bölünmüş alana ekleyerek bir mekandan diğerine “mekânsal bir sıçrama” yaratıyor. Sanatçı bu yolla hem zamansal hem de mekânsal bir sıçrama yaratıyor. Sergide geleneksel fotoğrafa en yakın iş ise  Larissa Araz’a ait. Sanatçı, “We Are Not Dead Yet!” adlı işi ile Terçuonyan Ermeni Yetimhanesi’nde çekilmiş ölmek üzere olan bir fotoğrafın küçük bir hamle ile fotoğrafını yeniden çekerek ömrünü uzatıyor. Küratör bunun aynı zamanda fotoğrafın sınırlarını zorlayan bir iş olduğunu vurguluyor. Bu bölüm de yer alan bir diğer eser ise Burçak Bingöl’e ait. Bingöl, kendisinin de eğitim aldığı  Hacettepe Üniversitesi Konservatuvar Binası’nın yıkımı sırasında çektiği bir fotoğrafı  daha sonra tuğlalar ile yeniden inşa ediyor.

İlginizi çekebilir:  Cattelan’dan “Şiddet ve Zenginlik”

Kolaj ve Montajlar

Kırmızı oda da ise kolajlar ve montajların bir arada olduğu eserler öne çıkıyor.  Bu bölümde Ruth va Beek, Dafna Talmor, Görkem Ergün, Hannah Hughes ve Irmak Canevi işleriyle yer alıyor. Malzeme olarak röntgen filmleri, fotoğraf kağıtları, o kağıtlara yapılmış baskılar, fotoğraf için üretilmiş ya da kullanılan malzemelerle ile Irmak Canevi’nin üç boyutta yaptığı heykeller burada görülebiliyor. Bu bölüm de yine  Hannah Hughes’in fotoğraflardaki boşlukları kullanarak ürettiği kolajları, Ruth van Beek’in çeşitli klavuzlar ve kullanım rehberlerinden imajları farklı teknikler kullanarak birleştirdiği imajları ve Dafna Talmor’un negatif kolajları dikkat çekiyor. Küratör bu bölümün en önemli özelliklerinden birinin burada sergilenen eserlerin büyük bölümünün unique işler olduğuna dikkat çekiyor. “Fotoğraf deyince aklımıza ilk gelen şey, çoğaltılabiliyor olması. Bu fotoğrafın en büyük gücü ama aynı zamanda da en büyük laneti,” diye de ekliyor.

Üç Boyutlu Fotoğraf

Serginin hemen girişinde ise Fransız sanatçı Alix Marie’nin perdelere basılı şehvetli iki bacağı izleyiciyi karşılıyor. Fotoğraf ve fotoğrafik görüntüyü sanat pratiğinin bir parçası yapan Marie’nin Curtain Call adlı bu eseri, ünlü Fransız dansı Cancan’a gönderme yapıyor. Çalışmalarında ağırlıklı olarak toplumsal cinsiyet, kimliğin inşası ve bedenle olana ilişkilerimize odaklanan sanatçı, kumaşa basılı bu işi  kadın bedeninin topolojisi, fotoğrafın maddesellik potansiyeli ve kumaş ve fetişizmle tarihsel ilişkisi üzerine devam eden araştırmalarını genişletiyor. Çalışma, kadınlığın sahnedeki performansını ve şov kızının sembolizmini daha spesifik olarak yorumluyor.

Serginin son bölümü olan yeşil alanda ise daha kişisel bir yerden fotoğrafı ele alan sanatçılar Arda Asena, Selim Süme, Cemil Batur Gökçeer, Antony Cairns, Görkem Ergün ve Asger Carlsen’in çalışmaları yer alıyor.  Kendinin Avcısı, sergisinin basın bültenine şu not düşülüyor:

“Bu sergi aynı zamanda, Türkiye’de kendi fotoğraf macerasının başından bugüne kendinin avcısı olabilmiş, Ka için “Türkiye fotoğrafının uç beyi” olan Orhan Cem Çetin’e bugüne kadar verdiği ilhamlar için teşekkür niteliğindedir.” 

*Kendinin Avcısı,  24 Şubat’a kadar İstanbul’da Versus Art Project’te görülebilir.

Previous Story

Çanakkale’nin “Paylaşılan Bellek”i CerModern’de

Next Story

Kaçınılmaz Koreografi: Nesnelerin Döngü ve Hareketleri

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights