Bugüne kadar sosyal medyada gördüğümüz katliam görüntüleri ve vahşet yetmiyormuş gibi, şimdi de iktidar, sokak hayvanlarını “yasal olarak öldürmeni”nin peşinde. AKP’nin “Hayvanları Koruma Kanunu“nda değişiklik yapmayı planladığı kulislerde konuşulmaya başladığından beri, azıcık vicdanı olan herkesin yüreği ağzında. Yasada yapılacak değişiklik elbette şeffaf biçimde değil, yine kapalı kapılar ardında yapılıyor. Üstelik gelen bilgiler arasında hayvanların ölüm fermanı için uzun süredir kamuoyu oluşturmaya çalışan bazı dernek yetkililerinin görüşülenler arasında olduğu da var.
Değişiklik dört bakanlığın çalışmasıyla AKP Grup Başkanlığı’na dün akşam gönderildi. Meclis Genel Kurulu’na önümüzdeki hafta gelmesi beklenen değişikliğin ayrıntıları detayıyla bilinmese de birkaç madde çoktan medyaya sızdı. Hepsi de birbirinden korkunç olan maddeler arasında şunlar var:
Sokaklardaki köpekler toplanacak, her belediye, barınaklarındaki kapasite kadar köpeğin fotoğraflarını çekerek, internet sitesinde sahiplendirme ilanları açacak. Köpeklerin fotoğrafları internet sitesinde belirli bir süre bekletilecek, bu sürenin 30 gün olması düşünülüyor. Sahiplendirilen köpekler çip takılarak takip edilecek. 30 gün içerisinde sahiplenilmeyen köpekler enjeksiyon ile “uyutulacak”. Sahiplenilen ve “uyutulan” köpeklerden sonra boşalan barınaklara yeni köpekler getirilecek ve bu korkunç döngü böyle devam edecek.
Görüldüğü gibi “hayvanları koruma kanunu” denilen şey, hayvanları “öldürme kanunu” haline gelmiş durumda. Uyutulma gibi hafifletilen ve normalleştirilen laflarla, vahşi yanı kapatılmaya çalışılıyor. Ama bu masumlaştırılmış sözcüklerin ne anlama geldiğini, defalarca deneyimledik.
Kamuoyu da ikiye ayrılmış halde. İki senedir yapılan kara propaganda ile hayvan korumak ve sevmek, neredeyse insan ve özellikle çocuk sevmemekle eşleştirildi. Ya çocukları seçeceksin ya köpekleri gibi uç noktada tartışılır oldu. Oysa insan hakkı, hayvan hakkı olmadan, insan yaşamı hayvan yaşamı olmadan düşünülemez.
20 yıldır kanundaki yükümlülüklerini yerine getirmeyen, yani hayvanları kısırlaştırmayan, besleme, bakım ve rehabilitasyonlarını yapmayan, onları başka ilçelere, ormanlara, çöplüklere atan ve popülasyonun artmasına sebep olanların suçunu hayvanlara yüklemeye çalışıyorlar.
2 Haziran’da Ankara Tandoğan Meydanı’nda (14.00), İstanbul Yenikapı’da (13.00) ve İzmir Gündoğdu Meydanı’nda “Sen Susarsan Ben Ölürüm, Susma!”, “Sokak Hayvanları Sahipsiz Değildir” çağrısıyla büyük hayvan hakları mitingleri yapılacak. Türk Veteriner Hekimler Birliği yaptığı açıklamada “Yasalar yöldürmez, yaşatır, meslek yeminimize bağlı kalacağız, yaşatacağız” diyerek, tavrını net bir şekilde ortaya koydu.
AKP Grup Başkan Vekili Bahadır Yenişehirloğlu’nun elinde olduğu söylenen ve TBMM’ye gönderilmesi beklenen bu yasa değişikliğini, hayvan hakları çalışanlarına, aktivistlerine, avukatlara, STK temsilcilerine veterinerlere ve hayvan severlere sorduk.
“Hedef Öldürmek ve Kurtulmak”
ALPER KARMIŞ
PADER Yönetim Kurulu Başkanı / Tarım Orman Bakanlığı Yerel Hayvan Koruma Görevlisi
2015’ten beri camiadayım, bugünü kadar 100’den fazla barınağa, 100’den fazla şehir ve ilçeye gittim, akıl almaz görüntülere tanıklık ettim. Hatta birçok yetkilinin, veterinerin istifa etmesine, görevden uzaklaştırılmasına ve barınağın kapatılmasına neden oldum.
Bu değişiklik yerine, kısırlaştırılma seferberliği başlatılmalı. Türkiye genelinde, köyler dahil, en uç noktadan diğer uç noktaya kadar. Buna paralel olarak tüm üretim ve satış durdurulmalı. Özellikle de köylüler, ilçelere ve illere çok fazla köpek atıyor. Çobanlar da, bu benim işime yarar, bu yaramaz deyip atıyor. Türkiye’de kangal cinsi köpeklerin üretim merkezi Sivas. Sivas’ın her yerinden Türkiye’ye kangal dağılıyor. Bu kangalların bir kısmı sokaklara gidiyor. Bunun patisi küçük, bunun bacağı yamuk denilerek. Şimdi sokaklarda gördüğümüz, bu kadar çok kangal ve kangal melezinin sebebi, köylüler, çobanlar ve kangal üreticileridir. Her türlü üretiminin durması lazım.
Kangal ırkı, Türkiye’ye has bir ırk olduğu ve Türkiye’de de hayvancılık olduğu için, hayvancılıkla uğraşan insanların bu hayvanlara ihtiyacı olduğu için, bunu devlet ele almalıdır. Kısıtlamalıdır, hayvancılık yapana kayıtlı, çipli, karneli şekilde teslim etmeli, takibini yapmalı, öldüğü zaman da köpeği ölüsünü almalı. Aksi halde öldü diyerek üretime sorabilir.
Sokaklarda bulunan agresyonlu hayvanlar, sivil toplum kuruluşları ve hayvan severlerle işbirliğine giderek rehabilitasyona sokulmalı. Hayvanlardan korkanlar, hayvan besleyenlerle beraber besleme yaparak bu korkularını yenebilirler. Bu konuda da muhtarlar önayak olmalı, iki grubu bir araya getirerek, besleme etkinlikleri düzenlenmeli. Türkiye’de bildiğimiz çok mahalle var, hayvanlarla insanların iç içe yaşadığı, hayvana yönelik şiddetin olmadığı mahallelerde huzur oluyor. Hayvana yönelik şiddet ne kadar çok olursa, hayvanların da karşılık vermesi o kadar fazla oluyor.
Uyutma kelimesi, kamuoyunda tepki almamak için kullanılıyor. Hedef öldürmek ve kurtulmak. Belediye barınaklarının hali ortada, buna müdahale etmeyenler hayvanları toplayın diyor. Yasa hayvanların toplanıp 30 gün süreyle sahiplendirilip, sahiplendirilmediği takdirde öldürülmesiyle sonuçlanırsa, bu dünya basınında da yer alacak. Bu aklı devlet erkanına verenler, fırsatçılardır. Türkiye’deki insanların yüzde 99’unun sokak köpeği sahiplenmeyeceğini, Türkiye’de cins hayvan merakı olduğunu bildikleri için bunu fırsata çeviriyorlar. Biz devlet yetkililerimizin buna düşmeyeceğini umut ediyoruz.
Bütün belediyeler kısırlaştırma merkezi kurmalı, bunu biz Meclis görüşmelerinde anlattık, bu tavsiyemiz dinlenmedi ve işin içinden çıkılmaz bir hal aldı. Bütün belediyeler kısırlaştırma merkezi açmazsa, sorunlar büyür dedik ve büyüdü. Belediyeler, görevini yapmayanlar, ceza kapsamına alınmalı. Örneğin Eskişehir Büyükşehir Belediyesinin nüfusu, kısırlaştırma merkezi açması için yeterliydi, 2022 1 Ocak’ta bu merkezi hazır hale getirmesi gerekiyordu. Getirmedi ve ceza aldı.
Belediye barınaklarını kontrol etmekle yükümlü olan kurumların da üst kurum tarafından denetlenmesi, gerekirse soruşturma başlatılması, cezaya tabi tutulması önemlidir. Şu anda Türkiye’de belediye barınaklarında yaşanan olayların iki temel sebebi var. Belediyelerin acımasızlığı, kurumların denetlememesi, denetleyenin göz ucuyla bakması, göz ucuyla bakmayanın formalite bir tutanak tutarak gitmesi. Mesela sabah bir belediye barınağında bir infial yaşanıyor, öğleden sonra denetlemeye gidilince bir sorun görülmemiştir deniliyor.
“Köpeklere Karşı Nefret Söylemi Oluşturuldu”
NEŞE ÖZKANOĞLU
Avukat/ Ankara Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı
Teklif metnini kimse görmedi, haberlerde çıkanları biliyoruz. Oradaki husus da, sokaktaki tüm hayvanların bakımevlerine bakımevlerinin kapasitesi kadar alınacağı, 30 gün içerisinde sahiplendirilmeyenlerin uyutulacağı, yani öldürüleceği. Türkiye’de sanılmasın ki, her ilçe belediyesinin bir barınağı var. Zaten olmadığı ve kısırlaştırma da yapılmadığı için sokak hayvanı popülasyonunda artış var. Eğer bu kanun 20 yıldır uygulanıyor olsaydı, etkin kısırlaştırılma yapılmasaydı, bu hale gelmeyecekti durum.
Türkiye’deki belediyelerin yüzde 10’unun bakımevi var, dolayısıyla böyle bir telif yasalaşırsa, ne olacak? Devamlı bir sokaktan hayvan toplama ve 30 gün günde bir toplu öldürme anlamına geliyor. Bakanlığın açıkladığı, 3 milyon civarı sokak hayvanı olduğu. Bakımevlerinin çoğu kısırlaştırma yapmıyor, kapasiteleri de düşük. Gerçi son iki yıldır, kapasitelerini arttırdılar, çünkü böyle bir yasa beklentisi vardı. Kapasite arttırılması iyi bir şey sanılmasın: Büyük alanları tellerle çeviriyorlar, köpekleri balık istifi tıkıyorlar. Konya Büyükşehir barınağı bu şekildeydi ve kürekle öldürme olayı da orda yaşanmıştı.
Sokak hayvanlarının tamamının toplanması ve uyutulmasına yönelik son iki yıldır çok ciddi bir kamuoyu nefret söylemi oluşturuldu. Güvenli Sokaklar Derneği ve aynı etiketlendirmelerle. Katliam yapılacak. Hayvanın yaşam hakkının insanın iki dudağı arasında olması, bir eşya gibi ölüm fermanının verilmesi kabul edilemez.
Kanuna aykırı mı derseniz, kanununun kendisini değiştirecekleri için, kanunun 4. Maddesine aykırılık olabilir. Çünkü 4. Maddede her hayvanın yaşama hakkı olduğuna vurgu yapıyor. Ama tabii ki 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, aslında evcil hayvanları koruma kanunudur. Ama 20 yıldır kazanılan bir şeyler varsa, şu an onlar da kaybedilecek. Ve biz bir katliam sürecine gireceğiz.
Yurttaşlar olarak biz ne yapabiliriz? Kamuoyu baskısı çok önemli. Son iki yıldır şunu görüyoruz, katliam çağrısı yapanlar çok örgütlü. Güvenli Sokaklar Derneği gibi dernekler, taleplerini meşrulaştırmak için, köpekleri sanki çocukların düşmanıymış, köpekler yaşasın derseniz, çocukları sevmiyormuşsunuz gibi, bir algı oluşturdu. Bir köpeğin hayatı ile bir çocuğun hayatını karşı karşıya getirdiler. Ve bunun toplumda bir karşılığı oldu. Ama bizim toplumumuzda bir merhamet kültürü vardır. Aktif olarak, hak savunuculuğu yapmıyordur belki, ama Ayşe teyze ve Ali amcanın gönlü razı olmaz. Ama biz bu insanların ses çıkarmasını bekliyoruz.
Hayvanlar için sesini yükseltmek isteyenler CİMER’den başvuru yapılabilir. CİMER sitesine girip bilgilerinizi yazın, SMS kodu gelir, o kodu girince bir sayfa açılır, o sayfada “Yönetime Katıl” butonu var. “Yönetime Katıl” butonun altında da “Sokak Hayvanları” bölümü var. Bu yakın tarihte kondu, enteresan bir şekilde! Ama siz de kullanabiliriz, onu seçip sen hayvanların katliamını kabul etmiyorum, yasaya karşıyım ya da ne istiyorsanız yazabilirsiniz. İnsanların gerçekten 5 dakikasını alıyor. Hadi 10 olsun, 3 milyon hayvandan bahsediyoruz!
Acısız uyutmadan bahsediliyor, acısız uyutma diye bir şey olamaz. Avrupa’daki uygulamalardan bahsediyorlar, bunlar geçmişteydi. Almanya’yı örnek gösteriyorlar, hayır! Almanya tehlikeli, önlenemeyen bulaşıcı hastalığı olmayan köpeklerin uyutulmasını öngörmüyor. Bunlar yalan. Bunu yapan Avrupa ülkeleri de bunu 100 yıl önce yapmıştı. Şu an Almanya’da 3 milyon köpeğin öldürülmesi, kıyameti koparır.
Hak savunuculuğu bir bütündür, sevgi de bir bütündür. Bu sevgi meselesi de değil. Kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama adil olmak zorunda. Hayvanlara karşı bir sorumluluğumuz da var, bunu vicdani bir şekilde çözmek mümkünken, her şeyden önce hayvanların üretim ve ticareti yasaklanmamışken, hayvanları öldüreceğiz demek, hangi yasada yazar, hangi vicdan bunu alır? Samimi olsalar, üretimin ve ticaretin yasaklanmasını isterler önce. Ama hayır. Düşünün ki, hayvanlara karşı kampanya yapan bir derneğin başkanının sosyal medyada kedi sattığı söylendi, kendi de inkar etmedi, kabul etti.
Geçen sene Bakanlıkta bir komisyon yapıldı, ne barolar, ne STK’lar davet edildi. Ama bu bahsettiğim türden derneklerden birinin avukatı ve köpeklerin öldürülmesi çağrısını yapan Devrim Koçak davet edildi oraya!
“Kimse Görevini Yapmıyor, Sonra Öldürelim Diyorlar”
GÜLAY ERTÜRK
Veteriner Hekimler Derneği Genel Başkanı
Veteriner Hekimler Derneği olarak, hayvanların topluca öldürülmesine karşıyız. Sorunun çözümünde birçok faktör var. Ama en kısa ve öz haliyle, hayvanları kısırlaştırmak gerek. Kısırlaştırma işlemi de peyderpey yapılırsa bu iş çözülmez. 90’lı yıllara kadar bu işi çözmek için hayvanları topladılar, barınaklara koydular ya da topluca öldürdüler ama sorun çözülmedi.
Ne zaman çözüldü? 90’lı yılların başında Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü, birlikte bir karar yayınladı. Bu işin en doğru çözümünün hayvanların yüzde 50 ya da 70’nin üreme döneminde, yani altı ay içinde, özellikle de dişilerinin kısırlaştırılmasının en doğru çözüm olduğunu söylediler. Nitekim de sokak hayvanlarının yüzde 70’ini bir üreme döneminde kısırlaştırırsanız, zaten popülasyon düşecektir. Çünkü hayvanlar altı ayda bir ürerler ve bir çift köpekten altı yılda 60 binin üzerinde köpek olur. Bunun için üremeyi kontrol altına alacaksınız.
Peki yine kaldı sokakta diyelim, bizim hayvanları koruma kanununda “hayvanları koruma gönüllüleri” diye bir tanım var. Bu gönüllüler, konuyla ilgili kurumlara yardım edecek insanlardır. Bunların işi de bulundukları bölgede yardıma muhtaç ya da sorun çıkaran hayvan olursa tespit etmektir. Onlar tespit edilir ve buna göre işlem yapılır. Kanun 2021’de ne dedi? 2022 ile 2024 sonuna kadar, belediyelerin nüfuslarına göre bakımevlerinin yapılmasını öngördü, e bunlar yapılmadı! Halbuki bu bakılması gereken hayvanlar bakımevlerine konulmalı, eşgüdümlü olarak kısırlaştırılmalı ve kısırlaştırılmış hayvanlar kuduz aşıları yapılmak suretiyle bulundukları bölgeye bırakılmalı. Hayvan koruma gönüllüleri de bu işin takibini yapmalı.
Bütçe lazım diyenler için kanun onu da söylüyor. Büyükşehir belediyelerinin binde 3, diğer belediyelerin ise binde 5 oranında yıllık bütçelerinden sadece hayvanlar için pay ayırmaları gerekiyor. E yapılıyor mu bu? Hayır. Bunlar yapılmadığı sürece de biz bu sorunu çözemiyoruz demek, işin kolayına kaçmaktır. Topluca katliamını, Hayırsız Ada deneyiminde yaşadık ülke olarak. Türk insanının yaradandan ötürü yaradılanı sevmek gibi bir kültürü var. Hayvanların hepsini toplayalım, öldürelim, barınaklara tıkalım, doğru bir yaklaşım değil.
Kimse görevini yapmıyor, sonra hadi öldürelim diyoruz. Kanun yazdı, belediyeler bu bakımevlerini yaptı mı, peki yapmayana bir şey yapıldı mı? İşimizi yapmıyoruz, faturayı da günahsız hayvanlara kesiyoruz.
“Günaha Ortak Olunmamalı”
YASEMİN OVACIKLIOĞLU
Sokak Hayvanları Koruyucusu
Ben Kadıköy’de oturan ve 40 yıldır bölgemdeki sokak hayvanlarını kendi imkanları ile besleyen, tedavi ettiren ve kısırlaştıran bir hayvan severim. Sokaktaki hayvanları yaşatabilmek için senelerdir sürekli kendi yaşantımdan fedakarlık yaparak bugünlere geldim. Senelerdir sokak hayvanlarının tüm ülkede kısırlaştırılması için talepte bulunduk ama bu talebimiz karşılık bulmadı. Şimdi de hayvanların toplanıp uyutulması yönünde yasa değişikliği gündeme geldi.
Hayvanları öldürmek yerine yapılacak şeyler var. 1- Her belediyenin (nüfusu ne olursa olsun) bulunduğu yerde kısırlaştırma merkezi açarak etkin bir kısırlaştırma başlatması, 2- Üretimin acilen durdurulması, 3- Belediyelerin gönüllüler ile işbirliği içinde çalışması ve barınaklara girişin serbest olması, 4- Belediyelere caydırıcı cezaların uygulanması, 5- Hayvanlara her türlü kötülüğü yapanlara caydırıcı cezaların verilmesi ile sokak hayvanları için çözüm sağlanabilir. Hayvanların uyutulması kültürümüze aykırıdır ve geçmişte yaşanan Hayırsız Ada gerçeği de çözüm olmamıştır. Hayvanların asla hak etmediği bu yanlıştan dönülmesi ve bu günaha ortak olunmaması en doğrusu olacaktır.
“Güvende Yaşamak Hem Hayvanın Hem de Çocuğun Hakkı”
ASLI ALPAR
Sanatçı ve Hayvan Hakları Aktivisti
2019-2021 arasında AKP başkanlığında, Meclis’teki tüm siyasi partilerin üzerine ortaklaştığı bir Hayvan Hakları Komisyonu vardı. Bu komisyonda hayvan hakları savunucularını, meslek profesyoneli olan veteriner hekimleri ve bir şekilde konunun muhatabı tüm çevrelerle görüşmeler yapıldı. Hayvan hakları savunucuları tabiri caizse Meclis’in kapısında yattı, hak temelli lobicilik yaptı. İlk hüsranı bütün bu çabaları yok sayan, Meclis Araştırma Komisyon raporunda yazanların azının yer aldığı bir kanun güncellemesi yapıldığında yaşadık. Oysa bizler komisyon raporunda yazdığına göre Anayasa’daki hayvan haklarının korunmasını, hayvan satışının ve üretiminin tamamen yasaklanmasını bekliyorduk. Ancak güncellenen yasayla sadece 6. maddeyi koruyabildik.
6. Madde, sokaktan kısırlaştırılma ve tedavi için alınan hayvanların yeniden alındığı noktaya bırakılmasını güvenceye alıyordu. Bu maddeyi koruduğumuza da sevinemedik. Çünkü kanuna rağmen hayvanların usulsüz toplaması, dağ başına bırakılması, zehirlenerek öldürülmesi vakalarında artış yaşandı. Bu vakaların faili sıklıkla hayvanları korumak ve kanunu uygulamakla yükümlü olan yerel yönetimler oldu.
Kanun teklifinin verildiği 2021’den bu yana üç sene geçti ve yerel yönetimler “kısırlaştır, aşılat, yerine bırak” ilkesini yok saydı. Şimdi gelinen noktada mevcut yasa tanınmıyor ve Meclis’e katliam yasası getiriliyor.
AKP’nin teklifinde sokak hayvanlarının toplatılıp bir ay boyunca barınaklarda esir tutulup sahiplenen olmadığı durumda da öldürüleceklerinin yer aldığı bilgisi basında yer alıyor.
Bunun gelişmiş ülkelerde uygulanan bir yöntem olduğu ifadesiyle savunuluyor ama bu açık bir katliam. Bazı Avrupa ülkelerinde uygulanan bu katliam o ülkelerin hayvan hakları savunucuları tarafından da eleştiriliyor ve bazı ülkeler bu uygulamadan vazgeçmeyi konuşuyor. Ancak biz bu katliamı yasalaştırmaya çalışıyoruz…
Diğer yandan bu tasarıya göre hayvanlar bir ay bekletilip zehirli iğne ile öldürülecek demek bu! Hangi barınakta olacak bu hayvanlar? Türkiye’de tüm yerel yönetimlerin barınak alanı, tedavi alanı yok ki! Yasada mecbur olduğu halde çoğu belediye bu gider kalemini hayvanlar lehine kullanmadı. Nereye alacaklar hayvanları? Yok ki öyle bir yerleri!
Tıkış tıkış, bir arada tutulan hayvanlar birbirine viral hastalık geçirecek, çoğu zaten 30 günden önce acılar içinde ölecek. Dahası, o kadar hayvanı bir arada tutup beslemek, hastalandıklarında tedavilerini yapmak ciddi bir maliyet olduğu için belki de alıkoyulan hayvanlar açlıktan ölecek. Halihazırda barınakların durumu da ortada…
Son olarak biz hayvan haklarını koruyanlar, çocukların haklarını ve kent hakkını da savunuyoruz. Bu katliamdan rant elde edecek bazı gruplar olduğu açık ve onlar kendi medyalarında çocukları ve hayvanları birbirine düşman ilan ediyorlar. En üzücüsü de bu. Sokakta yaşayan hayvanların korunmaya muhtaç ve çocuklardan bir farkları yok. Güven içinde yaşamak her ikisinin de hakkı. Kentlerimizi böyle kurabiliriz, hepimizin güvenli sevgi dolu yaşayacağı hale getirmek, yerel yönetimlerin ve devlet politikalarının elinde.
Ama iktidar asla çözüm olmayacak bir katliamı yasalaştırmak istiyor. Cins hayvan üretim ve satışı devam ederse, terk edilen hayvanların sahiplerine caydırıcı cezalar getirilmezse, sokaklarda yeniden hayvanlar olacak… İnsanların sorumsuzluğu ve kamunun beceriksizliği nedeniyle tıpkı bizler gibi acı çekebilen, bilinçli olan belki milyonlarca hayvan katledilecek.