Galata Mevlevihanesi’nde başlayan hikâyeniz sanatçı kimliğinizde nasıl bir yere sahip? Sanatınızın temelinde tasavvufa dair öğreti veya ögelere rastlayabilir miyiz? Doğduğum ve on iki yaşıma kadar çocukluğumun geçtiği, İstanbul Tünel başında bulunan Mevlevihane benim sanatçı olmamın temel taşıdır. Bugün bir müze olan evin
Prof. Dr. Talat Kırış, beyin ve sinir cerrahisi alanında dünyanın önde gelen profesörlerinden biri ama bizim bu sayfada onunla buluşma nedenimiz çokça deniz, kaçınılmaz olarak edebiyat ve tabii ki biraz da sanat. Talat Kırış için denizin anlamı çok derin, hayatının bir parçası.
Türkiye’nin ilk kadın caz piyanisti, besteci ve aranjör Nilüfer Verdi, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 31. İstanbul Caz Festivali’nin ödül gecesinde Yaşam Boyu Başarı Ödülü aldı. Avusturya Kültür Ofisi’nin bahçesinde gerçekleşen ödül gecesinde ödülünü, festivalin direktörü Harun İzer’den alan Nilüfer
Türkiye’nin toplumsal ve siyasal tarihinde derin izler bırakan Sivas Katliamı’nın anlatıldığı “Çok Kötü Bir Şey Oldu” belgesel filmin ilk gösterimi gerçekleşti. Yönetmenliğini Ümit Kıvanç’ın yaptığı 4.5 saat süren film, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta katledilen 33 insanın tek tek hikâyelerinin yanı sıra, sürece
“Ve işte kadınlar… Erkek egemenliğini sorgulayan, kadınların tarihsel süreçlerdeki etkin rolünün görülmesini kendine amaç edinen, toplumsal cinsiyet kalıplarını tespit edip dönüştürmeye çalışan, ataerkil sistemle ve sıklıkla iç içe olduğu kapitalizmle de mücadele eden, çeşitliliği ve eşitliği savunan kadınlar. İpek Duben, Azade Köker,
Sadece kabare tiyatrosunun ya da Türkiye tiyatrosunun değil, Türkiye’deki kültür sanatın da son 60 yılının içeriden ve birebir tanıklarından biri Metin Akpınar. Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım oyunu ile profesyonel olarak adım attığı sanat hayatında sinemadan televizyona, oyunculuktan yönetmenliğe her zaman üretim ve
İstanbul’un her köşesinde kentin tarihinde ve hafızasında iz bırakmış birçok kültür varlığını yeni kamusal mekânlar olarak şehre kazandıran İBB Miras, bu kez İstanbul’un önemli su yapılarından Taksim Maksemi’nde yeni bir kamusal müze projesini hayata geçirdi. Taksim Cumhuriyet Meydanı’na da adını veren, meydanın simge yapılarından
“Ermeniler tarih boyunca el işçiliklerindeki maharetleriyle bilinegeldi. Alet kullanma becerileri, yaratıcı olmaları ve çalışkanlıkları sayesinde dünyanın her köşesinde, farklı milletlerden ve kültürlerden insanların arasında, kendi kimliklerini koruyarak yaşayabildiler. Usta, yaratıcı emektir. Usta üretime kendinden parça katandır. Bu yüzden her usta bir parça
Şemsiye, bahçe hortumu, giysi askısı, kemer, mandal, gömlek, su terazisi, katlanır metre, halı, hatta tuvalet kâğıdı ruloları ve mercimek taneleri… Gündelik yaşam içinde sıkça karşılaştığımız tüm bu malzemeleri kullanarak ürettiği yerleştirme ve heykelleriyle görsel sanata yeni yollar sunan isimlerden biri Şakir Gökçebağ…
Altı yılın ardından İstanbul serginizi gerçekleştiriyorsunuz. Bundan önceki eserlerinizde toplumsal olaylarla, bu olaylara bağlı hikâyeleri konu etmiştiniz. Bu sergide ne tür bir üretim pratiğine odaklandınız? Lise ve üniversitede resim bölümlerinde okudum. Üniversiteden mezun olduktan sonra resim yapmaya devam ettim. Zaman içerisinde pratiğim