M. Cevahir Akbaş küratörlüğünde 8 Kasım’da Kasa Galeri’de açılan Gizil Bir Empati başlıklı sergi insanların hayvanlar ile kurduğu duygudaşlığı ön plana alıyor. İnsan ve hayvanlar arasında kurulan iletişim, insanların evcil ve vahşi hayvanları ayırmadan geliştirdikleri diyaloglar, empati kavramı bu sergide disiplinler arası üretimlerle görünür kılınıyor. Bekir Dindar, Edze Ali, Erdem Varol, Naile Kaş, M. Cevahir Akbaş, No More Lies, Şifa Girinci, Özge Akdeniz, Servet Aslan, Sena Başöz, Ozan Atalan, Neval Tarım ve Doğa Ünyaylar’ın çeşitli disiplinlerdeki eserlerinin izlendiği “Gizil Bir Empati”, 23 Aralık tarihine kadar izlenebilir. Sergiyi M. Cevahir Akbaş ile konuştuk.
- “Gizil Bir Empati” sergisinde hem bir eserinizi izliyoruz hem de serginin küratörlüğünü üstleniyorsunuz. Çok kimlikli duruşunuz ile birlikte insan, hayvan ilişkisi üzerine odaklanan, empati kavramını temel alan bu sergi nasıl ortaya çıktı?
Kişisel çalışmalarımda ve belli bir temada sanatçıları bir araya getirdiğim projelerde bir konuya çok yönlü ve farklı açılardan bakabilme pratiğini merkezime alıyorum. Birkaç farklı disiplinde hareket ediyor olmam, bu tür çalışmalara bir zenginlik olarak yansıyor sanıyorum ki. Serginin konusu olan; insanların hayvanlarla kurduğu empatik ilişki biçimleri, aslında yaklaşık beş yıl önce başladığım Hunter projesinde, kişisel olarak çözümlemeye çalıştığım bir meseleydi. Fakat bu konuyla ilgilenen farklı disiplinlerden sanatçılarla çalışma fikri aklıma düştüğünde fark ettim ki arzuladığım tartışma alanı oldukça hacimleniyor ve konu kendi sınırlarını zorluyor. Dolayısıyla bireysel bir merakın, diğer bireysel meraklarla birleştiği ve tek bir başlıkta toplandığı böyle bir sergi fikri ortaya çıkıyor. Sanatçı kimliğimin yanı sıra yıllar içinde yürüttüğüm öteki projeler ve iş ilişkileri; bu sergi fikrinin ortaya çıkmasını sağlamakla beraber, arzuladığım tartışma alanını nasıl yaratacağım konusunda da bana rehberlik ediyor. Serginin omurgasını kuran insanların hayvanlarla kurduğu empatik ilişki kavramını, Hunter başlıklı projemde kişisel olarak içselleştirdiğim empatik bir meseleyi sadece kendi gözümden değil birçok disiplinden sanatçı ile işlediğimizde arzuladığım tartışma alanını yaratacağını düşündüm.
- İnsan ile hayvan arasındaki paralel empatiye odaklanan “Gizil Bir Empati” sergi adınız. Bu isim içinde daha farklı neleri barındırıyor, ne ifade ediyor? Bütüncül olarak nelerin altını çiziyor?
Serginin ismi insanların kişisel deneyimlerinde hayvanlarla kurduğu bazı özel anları ve sonrasında bir empati geliştirdiği düşünsel bir ilişkiye dikkat çekiyor. Sanatçıları davet ederken de hep bu kavramın üzerinde durdum. Bir karşılaşma sonrası o hayvanın akıbetini merak etme ve belki de düşünsel olarak zihnimizin bir yerinde yetiştirmeye devam etme eylemini merkeze aldım.
- Serginin ilk fikirden sonraki oluşum ve şekillenme aşamalarından bahseder misiniz? Bir sanatçı zihninden çıkan etkileyici bir fikir olarak içerik kurgusu nasıl şekillendi?
Aslında kendimde birkaç yıldır saklı tuttuğum bu fikir, davet ettiğim sanatçıların ve paylaştığım sanat üzerine çalışan eleştirmen ve küratörlerin fikirleriyle başladığımdan çok daha iyi bir noktaya geldi. Zaten bir yola çıkıldığında algının açılması ile birlikte çevrenizdeki her gelişme, size çalışmanızı zenginleştiren bir öğe olarak dâhil oluyor.
- Peki, sergide konuyu aktarabilmek üzere hangi sanatçılarla işbirliği geliştirdiniz?
Bekir Dindar, Edze Ali, Erdem Varol, Naile Kaş ve ben fotoğraf üretimleriyle eşlik ederken, No More Lies, Şifa Girinci, Özge Akdeniz ve Servet Aslan resimleriyle, Sena Başöz video üretimiyle, Ozan Atalan araştırma projesiyle, Neval Tarım ve Doğa Ünyaylar ses enstalasyonlarıyla sergiye dahil oluyor.
- Sergide disiplinler arası bir seçki bizi karşılıyor. Peki, Kasa Galeri’nin üç odalı ve dik merdivenli yapısı disiplinlere göre nasıl kurgulandı?
Kasa Galeri’nin özel yapısı aslında bizim de vurgulamaya çalıştığımız gizillik ve bilinçaltı meselesiyle birebir örtüşüyordu. O yüzden sergiyi burada gerçekleştirebilmek beni çok heyecanlandırdı. Birbirine geçişli odalar, gerçekleştirmek istediğimiz derinleşmeye imkân sağlarken aşağıya doğru inen merdivende de sergi alanının bir parçası olarak kurguladığımız atmosfere çağıran bir işle, izleyenleri karşılıyor olacağız.
- Sergide hem vahşi hem de evcil hayvanları izliyoruz, buradaki yaklaşımı nasıl planladınız? İnsanın hayvanlarla kurabileceği empati kavramını vahşi ve evcil hayvanlarla ilişkide nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu temanın üzerine çalıştıkça aslında vahşi veya evcil hayvan fark etmeksizin insanların hayvanlarla yakın bir empatik ilişki kurabildiği ortaya çıktı. Bu noktada günümüz sanatının ve felsefi açıdan birçok kuramsal tartışmanın güncel bir şekilde devam etmesinin de etkili olduğunu düşünüyorum. Günümüzde diğer tüm türlerle bu empatik ilişkiyi kurmadan yaşamın sürdürülebilir açıdan ilerlemeyeceği de aşikar.
- Sergi hayvan haklarına dair de bir açılım sunuyor mu?
Açıkçası doğrudan öyle bir sözü yok, sanırım sergiler de bunun için çok sınırlı kalacaktır. Serginin hayvan hakları üzerine çeşitli sorular sordurması, çevresindeki kişilerle bu konuyu paylaşıp tartışması bile çok değerli.
- Naif bir konu gibi algılanmasına karşın içerik bağlamında oldukça sert köşelere çarpabileceğimiz “Gizil Bir Empati” sergisinde izleyici ile nasıl bir temas kurmak istiyorsunuz?
İçerik olarak gerek politik bağlamda gerekse de üzerine düşündükçe rahatsız edecek birçok konuya dikkat çekmeye çalışıyor. Sanırım teması, görsel üretimler kadar ses tasarımı üzerine çalışan sanatçı arkadaşlarımızla birlikte kurmaya çalışacağımız atmosfer üzerinden de sağlayacağız. Bu noktada kurmak istediğimiz teması hayvanların da bize seslenmeye çalıştığı özel bir atmosfer yaratarak, deneyimleyenlerin bu atmosferin içinde gezinmelerini hedefliyoruz diyebilirim.
- Her yüzyıl bir sonrakinden daha sert ya da acımasız olabiliyor gibi bir düşüncem var; elbette yaşadığımız çağı ancak şu an değerlendirebiliriz. Lakin son yıllarda dünyadaki birçok olayın daha gaddarca ve patetik bir yıkıma dönüştüğünü düşünüyorum. İnsanların empati konusundaki genel duyarlılığı üzerine neler düşünüyorsunuz?
Ben de her alanda ve her tür için yaşadığımız dünyanın hem doğal bir alan olmaktan uzaklaştığı hem de sertleştiği fikrine katılıyorum. Bununla beraber duyarlılığımızı gösterme biçimimiz de değişti. Sosyal medyada tüm zamanlardan daha fazla kurulan bir empatik ilişki dikkatimi çekiyor. Bu durum güzel bir şey gibi gözükse de bir açıdan da gelecek için çok önemli konuların hızlı bir şekilde değişen gündem içinde kaybolup gitmesi, kalıcı nasıl hareket edilebilir sorusunu beraberinde getiriyor.
- Bugünlerde sadece sergi yapmak değil aslında konuları ince eleyip sık dokumak, hassasiyetle tartışmalara açmak da kıymetli. Bu açıdan bu sergi yanında çeşitli başka projeler, tartışma alanları da gerçekleştiriyor musunuz?
Bu konuyu geliştirdiğim dönemde, gıdanın geleceği ve ekosistemi üzerine de birçok nokta dikkatimi çekti. Kırsal ve kentsel meseleler özelinde gıdanın bir krize dönüşmesi, nasıl bir çıkmaza gittiği gibi konuların yanında alternatif neler yapılabileceği ve yeni gıda hareketlerini merkezime alan bir çalışma araştırma projesi yürütüyorum. Bu iki konuyu ekolojik bağlamda bağımsız düşünememekle birlikte insanın dünya üzerinde gün geçtikçe artan tahribatının diğer sac ayağı olarak da görüyorum.