INODYSSEY Londra’da - ArtDog Istanbul
Yazgıdan Derin, Fatoş İrwen, 75x50 cm.

INODYSSEY Londra’da

Göç, bellek ve aidiyet temalarını çokdisiplinli bir yaklaşımla ele alan INODYSSEY, 5–22 Haziran 2025 tarihleri arasında Londra’daki Campbell Works’te izleyiciyle buluşuyor. Sekiz uluslararası sanatçının işleri, kişisel hikâyelerden yola çıkarak kolektif bir karşılaşma alanı kuruyor.

INODYSSEY, göç, hafıza ve aidiyet temaları etrafında şekillenen çok disiplinli bir sergi ve kamusal program dizisi. 5–22 Haziran 2025 tarihleri arasında Londra’daki Campbell Works’te gerçekleşecek olan proje, göçün yalnızca bir yer değişikliği değil; beden, bellek ve kimlik üzerinde derin izler bırakan çok katmanlı bir deneyim olduğunu hatırlatıyor.

Küratörler Bengü Gün, Gözde Altun ve Murat Balcı tarafından hayata geçirilen INODYSSEY, sekiz sanatçının kişisel anlatıları üzerinden, çağdaş göç deneyimlerinin bugüne dair nasıl yeni bir dil kurabileceğini sorguluyor. Proje, göçü anlatan değil; göçün içinden konuşan işleri bir araya getiriyor.

Sergi, Refugee Week 2025 kapsamında düzenleniyor. Arts Council England ve SAHA Derneği tarafından desteklenen proje, sanat yoluyla hem bireysel hem kolektif hatırlamanın olanaklarını araştırıyor.

Göçün İçinden Konuşan Sanatçılar

INODYSSEY’de yer alan sekiz sanatçının her biri, göçü yalnızca bir yer değişimi olarak değil; bedende, bellekte ve gündelik nesnelerde yaşayan bir hafıza biçimi olarak ele alıyor. Bu sanatçılar, kişisel hikâyelerinden ve kolektif travmalardan yola çıkarak, göçün içeride açtığı çatlaklara ve yeniden kurduğu bağlara odaklanıyor.

Aya Haidar, Deniz Pasha, Fatoş İrwen, Ghafar Tajmohammad, Güler Ates, Liza Jesse-Katz, Malak Mattar ve Özgül Arslan; yerinden edilmenin yarattığı duygusal, fiziksel ve kültürel kırılmaları farklı disiplinler aracılığıyla görünür kılıyor.

Video yerleştirmeler, tekstil işleri, arşiv belgeleri, fotoğraf ve performanslar aracılığıyla göç deneyimini çok boyutlu bir şekilde aktaran bu sanatçılar; bazen bir ev eşyasına tutunuyor, bazen bir halının motifine, bazen bir beden hareketine ya da unutulmaya yüz tutmuş bir hikâyeye… Ortaya çıkan işler, yalnızca geçmişi hatırlatmıyor; aynı zamanda hatırlamanın kendisini de sorguluyor.

Her bir eser, göçün ne zaman başladığına, hangi anlarda bedene kazındığına ve hafızanın nasıl taşındığına dair sessiz ama güçlü sorular yöneltiyor izleyiciye.

Sketchbooks (2018-2025), Liza Jesse-Kats.

Göçün Sessiz Haritaları

INODYSSEY, göçün yalnızca fiziksel bir yer değiştirme değil, aynı zamanda bitmeyen bir iç yolculuk olduğunu öne sürüyor. Sergi, aidiyetin ne zaman ve nasıl kurulduğunu, belleğin hangi anlarda ve hangi araçlarla tetiklendiğini, göçmen bedeninin maruz kaldığı sessiz dönüşümleri ve direniş biçimlerini merkezine alıyor.

Bu çok katmanlı anlatı; bireysel travmalarla kolektif hafızanın kesiştiği noktaları görünür kılarak, izleyiciyi göçün gündelik, duygusal ve politik yüzleriyle yüzleştiriyor. Göçmen kimliğinin kırılgan olduğu kadar dirençli doğasını; bir yere varmanın değil, yolda olmanın ne anlama geldiğini tartışmaya açıyor.

Foam (2010), Özgül Arslan.

Sergi boyunca karşılaşılan işler, bir evin artık var olmayan duvarlarını, sürgünün açtığı görünmez izleri, dilin içinde kaybolmayı ve yeniden inşa edilen kimlikleri şiirsel bir kurguyla önümüze seriyor. Böylece INODYSSEY, göçü yalnızca konuşmakla kalmıyor; onu hissettiriyor, bedenin ve belleğin içinden geçiriyor. Küratör Gözde Altun, INODYSSEY’yi şöyle tanımlıyor:

“Bu sergi, tanık olduğumuz ve taşıdığımız hikâyelerin yalnızca travma değil, aynı zamanda direnç ve yeniden kurma biçimleri olduğunu hatırlatıyor.”

Previous Story

Doğa ve Kültür Arasında

0 0,00