İGA İstanbul Havalimanı’nın yoğunluğunda sanatla duraklamak… İGA ART, havalimanını yalnızca bir ulaşım noktası değil, aynı zamanda düşünceyi tetikleyen bir kültür durağına dönüştürmeyi hedefliyor. SOLO serisi de bu vizyonun özgün bir parçası: Her edisyon yalnızca bir sanatçı ve tek bir eser etrafında şekilleniyor. Küratör Marcus Graf’a göre bu, izleyiciyi yavaşlatan, düşündüren bilinçli bir tercih. İlk sergi, Türk modernizminin öncülerinden Fahrelnissa Zeid’e adandı. Fahrelnissa Zeid ile Karşılaşma: SOLO başlıklı sergide sanatçının 1960 tarihli Soyut Kompozisyon adlı yapıtı merkezde yer alıyor. Marcus Graf’la tüm bunları ve fazlasını konuştuk.
Bir havalimanı gibi insanların çoğunlukla aceleyle hareket ettiği bir mekânda, ziyaretçiyi “yavaşlamaya” ve bağ kurmaya davet ediyorsunuz. Bu sergiyle “zaman” kavramına dair nasıl bir deneyim üretmek istediniz? Sanatın, bu mekânlardaki geçici yolculuklara olan etkisi hakkında neler söylemek istersiniz?
Havalimanları çoğunlukla hızın, geçişin ve işlevselliğin hâkim olduğu yerler olarak görülse de aslında birçok yolcu için bekleyişle geçen uzun zaman dilimlerine de sahne olurlar. Aktarma uçuşları arasında geçirilen saatler, çoğu zaman bir boşluk duygusu ya da mekânsal bir geçicilik hissiyle tanımlanır. İGA ART Gallery, tam da bu zaman aralıklarında ziyaretçilerin sıklıkla vakit geçirdiği merkezi bir alanın hemen yanında yer alıyor. Bu durum bize, sanat aracılığıyla bu bekleyiş anlarını anlamlı ve dönüştürücü bir deneyime dönüştürme imkânı sunuyor. Fahrelnissa Zeid ile Karşılaşma: SOLO sergisiyle bu geçici zamanların içine, odaklanmış bir yavaşlama alanı yerleştirdik. Ziyaretçiyi yalnızca bir eserin karşısında durmaya, dikkatle bakmaya ve bağ kurmaya davet ediyoruz. Böylece zaman, sadece geçip giden bir şey değil; duraklayarak yaşanan, anlamla dolan bir deneyime dönüşüyor.

Fahrelnissa Zeid ile Zaman Yolculuğu
Aynı zamanda bu sergi, izleyiciye Zeid’in hayatı ve sanatında bir zaman yolculuğu yapma imkânı da sunuyor. Sergi kurgusu kronolojik bir yapı izliyor: İlk olarak sanatçının hayatına dair biyografik bilgileri, ardından genel sanatsal üretimini, sonrasında soyut dönemini ve nihayet serginin merkezinde yer alan 1960 tarihli olgunluk dönemine ait yapıtını sunuyoruz. Metinler, fotoğraflar, afişler ve videolar eşliğinde izleyiciye hem tarihsel hem de duygusal bir bağlam kurma zemini hazırlıyoruz. Bu kurgu sayesinde sergi, yalnızca bir tabloya değil, o tablonun taşıdığı zamansal ve sanatsal derinliğe odaklanan bütünlüklü bir karşılaşmaya dönüşüyor. Sanat burada yalnızca estetik bir durak değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal bir mola alanı olarak da işlev görüyor. Zeid’in Soyut Kompozisyon (1960) adlı yapıtı, izleyiciyi dış dünyanın hızından uzaklaştırıp içsel bir yolculuğa çıkarıyor.
Sergide yer alan 1960 tarihli eser hangi bağlamda öne çıktı? Zeid’in sınır tanımayan yaşamı ve sanat anlayışı, İGA ART’ın çok kültürlü yapısıyla nasıl bir etkileşim kuruyor?
Fahrelnissa Zeid, yalnızca Türk sanatının değil, modern sanat tarihinin çokkültürlü ve sınırları aşan figürlerinden biridir. Yaşamı boyunca İstanbul, Berlin, Paris, Londra, New York, Amman gibi şehirlerde bulunmuş; Osmanlı aristokrasisinden gelen kimliği, diplomatik yaşamı ve sanatsal üretimiyle uluslararası bir perspektif geliştirmiştir. Bu çok katmanlı kimlik yapısı, İGA İstanbul Havalimanı gibi bir küresel geçiş noktasında yer alan İGA ART’ın kültürel çeşitliliğiyle doğrudan örtüşüyor. Zeid’in yaşamı ve sanatı, farklı coğrafyaları, gelenekleri ve estetik anlayışları birleştiren bir sentezin ürünüdür – tıpkı İGA’nın temsil ettiği kültürlerarası hareketlilik gibi. Zeid’in Türk sanat tarihi açısından önemi ise yalnızca bireysel başarısıyla sınırlı değil. O, 1940’lar ve 50’lerde Paris’te üretim yapan Türk sanatçılarla birlikte Yeni Ekol de Paris’in bir parçası olmuş; böylece Türk sanatçılar, ilk kez Avrupa’daki Art Informel ve lirik soyut sanat hareketleriyle paralel bir üretim pratiği içinde yer almıştır. Zeid’in bu dönemdeki katkısı ise benzersizdir: O, Doğu ile Batı, geçmiş ile şimdi arasında özgün bir sentez kurmayı başaran ilk Türk sanatçılardan biridir. Bizans sanatından İslam süsleme geleneğine, Anadolu halk sanatından modern Batı akımlarına – özellikle dışavurumculuk, fovizm ve soyut sanata – uzanan unsurları bir araya getirerek eşsiz bir görsel dil inşa etmiştir. Bu melez yapı, hem estetik hem de kültürel açıdan dönüştürücü bir vizyonun ürünüdür.

Soyut Kompozisyon
Sergide merkezde yer alan Soyut Kompozisyon (1960) adlı yapıt, Zeid’in soyut döneminin geç evresine aittir. Bu tablo, onun figüratif sanattan soyuta, sonra yeniden figürasyona uzanan sanatsal evriminin ortasında yer alır. Rengin, ritmin ve hareketin ön planda olduğu bu kompozisyon, hem sanatsal bir olgunluk dönemini temsil eder, hem de izleyiciye içsel bir atmosfer sunar. Eserin içerdiği estetik gerilim, farklı kültürel referansları ve bireysel duygulanımları bir araya getirerek izleyicide zamansız bir etki yaratır. Bu seçkiyle serginin amacı, Zeid’in bir sanatçı olarak uluslararası bağlamdaki önemini vurgularken, aynı zamanda onun yerel bağlamda Türk modernizmine yaptığı katkıyı da görünür kılmak oldu. Bu iki düzlem arasındaki geçiş, İGA ART’ın hem yerel hem küresel izleyiciye hitap etme vizyonuyla doğrudan örtüşüyor.
Sergi içeriklerinin yalnızca galeriyle sınırlı kalmayıp terminalin farklı noktalarına yayılması, kamusal alanda sanatla karşılaşma biçimlerini dönüştürüyor. Bu uygulama beklediğiniz etkiyi yarattı mı? Ne tür geri bildirimler alıyorsunuz?
Serginin içeriklerini sadece galeri içinde tutmak yerine terminalin farklı noktalarına yaymak, en başından beri bu projenin temel kurgu unsurlarından biriydi. Çünkü İGA İstanbul Havalimanı gibi büyük bir uluslararası havalimanında, sanatın beklenmedik anda karşılaşılan bir duruma dönüşmesi, izleyiciyle kurulan ilişkiyi kökten değiştirebiliyor. Video röportajlar, sergiye dair görseller, sanatçının sözleri ve yönlendirme bilgileri terminalin çeşitli ekranlarında ya da duvarlarında yer alıyor. Böylece sanat yalnızca izleyicinin galeriye adım atmasıyla değil, o alana doğru yönlendirilmesiyle de başlıyor.

Evrensel Sanat İçin de Önemli Bir Merkez
Bu sergi, İGA ART’ın yıl boyunca yürüttüğü daha geniş ölçekli kültürel programların bir parçası. Havalimanında konserlerden süreli sergilere, fotoğraf enstalasyonlarından video projeksiyonlarına kadar pek çok etkinlik düzenleniyor.
Serginin küratöryel yaklaşımı ve seçilen materyaller izleyici deneyimini nasıl derinleştiriyor?
SOLO serisinin temel yaklaşımı, tek bir sanatçı ve tek bir eser etrafında yoğun bir anlam evreni kurmak üzerine kurgulandı. Bu nedenle, sergiyi salt bir tablo gösterimi olmaktan çıkarıp, o eserin tarihsel, düşünsel ve kişisel bağlamını açan bir deneyim alanına dönüştürmek istedik. İzleyicinin tek bir yapıtla baş başa kalırken aynı zamanda sanatçının yaşamına, dönemine ve üretim sürecine dair çok katmanlı bir çerçeve edinmesi, bu projenin en önemli hedeflerinden biriydi.
Bu doğrultuda serginin yapısında metinlerin yanı sıra fotoğraflar, arşiv belgeleri, sergi afişleri, video röportajlar ve belgesel niteliğinde hareketli görüntüler birlikte yer aldı. Kullanılan görsel malzeme hem özel arşivlerden hem de dikkatle seçilmiş stok fotoğraflardan oluşuyor. Özellikle Yahşi Baraz Koleksiyonu’ndan alınan orijinal fotoğraflar ve 1950’li yıllardan itibaren hazırlanmış özgün sergi afişleri, serginin görsel dokusunu zenginleştiren temel unsurlardan biri oldu. Bu materyaller sayesinde izleyici hem dönemin estetik anlayışına hem de Zeid’in sergi tarihçesine dair doğrudan bir bağ kurabiliyor. Sergide yer alan Soyut Kompozisyon (1960) adlı orijinal eser, Serdar Kitapçı Koleksiyonu’ndan ödünç alındı. Eserin üretildiği döneme ait görsel belgeler, Mustafa Taviloğlu, Serdar Altınalmaz ve Öner Kocabeyoğlu’nun özel koleksiyonlarından sağlanan yüksek kaliteli reprodüksiyonlarla desteklendi.

Zeid Üzerine Bir Kültürel Diyalog
Görüntülü içerikler arasında Zuhal Demirarslan’ın hazırladığı My Art: Fahrelnissa Zeid adlı belgesel özellikle öne çıkıyor. Bu video, sanatçının hayatına dair görsel ve anlatısal zenginliği tek bir akışta bir araya getirerek izleyiciye güçlü bir anlatım sunuyor. Ayrıca Gülveli Kaya, Yahşi Baraz ve benimle gerçekleştirilen röportajlar da farklı kuşaklardan uzman bakışlarını yansıtarak bu deneyimi çok sesli bir hâle getiriyor.
İGA ART, İstanbul Havalimanı gibi uluslararası bir geçiş noktasında sanat ve kültürü buluşturarak farklı kültürlerden insanları bir araya getiriyor. Bu bağlamda, İGA ART’ın misyonu, hedefleri ve Türkiye’nin kültürel zenginliğini dünyaya tanıtma vizyonu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
İGA ART’ın misyonu, dünyanın en yoğun aktarma merkezlerinden biri olan İGA İstanbul Havalimanı’nda sanat aracılığıyla evrensel bir dil kurmak ve bu mekânı sadece bir geçiş alanı olmaktan çıkarıp kültürel bir buluşma noktasına dönüştürmektir. Bu hedef doğrultusunda yürütülen projeler, Türkiye’nin sanatsal çeşitliliğini ve kültürel zenginliğini uluslararası izleyiciyle buluşturmayı amaçlıyor. Sanat, burada hem bir ifade biçimi hem de bir davetkârlık aracı olarak işliyor -farklı kültürlerden geçen, bekleyen ya da ayrılan yolcular arasında bir bağ kuruyor.
Bu bağlamda SOLO serisi, yalnızca küratöryel yeni bir model değil, aynı zamanda bir kültürel vizyonun taşıyıcısıdır. Türkiye’nin modern ve çağdaş sanat tarihine yön veren sanatçıları kamusal alanda görünür kılarak, hem yerel bir sanat hafızasını yeniden canlandırıyor hem de bu hafızayı küresel bir bağlama yerleştiriyor. Sergilenen eserler, yalnızca estetik nesneler değil, aynı zamanda Türkiye’nin sanatsal düşünce ve üretim kapasitesinin somut örnekleridir.
Bir Duraksama ve SOLO İmkânı
İGA ART’ın yürüttüğü projeler yalnızca geçici sergilerle sınırlı değil. Kalıcı sanat yerleştirmeleri, İGA ART Sanat Projeleri Yarışması gibi sanatçıları destekleyen girişimler, konserler ve diğer kültürel etkinliklerle havalimanı yıl boyunca yaşayan bir kültür platformuna dönüşüyor. Özellikle İGA ART’ın Saya’nın Sesi gibi projeleri, Türkiye’de kamusal alanda sanat üretiminin önünü açan yeni bir model sunuyor. Aynı yarışmanın ikinci edisyonunda birincilik ödülünü kazanan Hayrı Karay’nın yaklaşık 40 metre yüksekliğindeki kinetik yerleştirmesi ise yakında İGA İstanbul Havalimanı’nın pasaport kontrolü öncesindeki alanda, yani yolcu geçişlerinin yoğunlaştığı bir noktada kalıcı olarak sergilenecek. Bu etkileyici heykel, yalnızca fiziksel ölçüleriyle değil, hareket ve denge üzerine kurulu poetik yapısıyla da kamusal sanat deneyimine yeni bir boyut katacak. İGA ART’ın manifestosunda belirtiğimiz gibi, yeni bir dünyada yaşıyoruz; hareket yeteneklerimiz hızla artarken, belleğimiz bir kaydırak gibi her şeyi iz bırakmadan geçip gitmeye zorluyor. Havalimanları, bu dönüşümün en hızlı yaşandığı mekânlardan biri olarak, kültürlerin birbirine dokunmadan geçtiği ama potansiyel olarak her an birleşebileceği eşsiz alanlar sunuyor. Bu nedenle sanat, bu mekânlarda yalnızca bir süsleme değil, bir duraksama ve SOLO imkânı yaratıyor.