Her Şeye Rağmen Edebiyat Ve Topyekûn Direnmek

İşi edebiyat ve kitapların telif hakları olan Kalem Ajans'ın kurucusu, İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali'ni vapur yolculuğunda hayal eden ve sonra kolları sıvayarak edebiyat dünyasına ve İstanbul'a bir edebiyat festivali kazandıran Nermin Mollaoğlu ile hem festivalin hikâyesini hem de edebiyat-yayın dünyamızda neler olup neler olmadığını konuştuk. Sonuç: Topyekûn direniyoruz...

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) ilk kez 2009’da yapıldı. Her yıl belirledikleri bir tema ile hem dünyadan hem de Türkiye sınırları içerisinde 700’e yakın yazarı festival çatısı altında okurlarla buluşturan festival aynı zamanda sınır ötesinden de yüzlerce yayıncıyı Türkiye yayıncılarıyla buluşturdu. Hem okur, hem edebiyat hem de profesyonel yayıncılık dünyası arasında kurduğu köprünün ayaklarını yıllar geçtikçe daha da sağlamlaştırdı.

Sponsorsuz, Bağımsız Bir Edebiyat Festivali

Türkiye şartlarında büyük şirketlerin desteklerinden bağımsız, kâr amacı olmayan festival, Kalem Ajans’ın kurucusu Nermin Mollaoğlu’nun hayaliydi. Türkiye ve dünyadan yazarların telif haklarını temsil eden edebiyat ajanı Nermin Mollaoğlu, yüzlerce ülkenin yayıncılık profesyoneliyle buluşan, neredeyse tüm dünya yayıncılarının dinamiğine sahip. 16 yıl önce İTEF’in ilkini gerçekleştirdiğinde onunla bir söyleşi yapmıştım. Çok heyecanlıydı, yolun başındaydı ve kararlıydı. 16 yıl sonra aynı heyecan devam ediyor ve bence en önemlisi de bu heyecanın “her şeye rağmen” devam ediyor olması. Sadece okurla yazarı değil uluslararası yayıncılık dünyasının da buluştuğu festivalin bu yıl ki teması “Senin Hikâyen Ne?” olarak belirlenmiş.

İşte Bu Bizim Hikâyemiz

29 Mayıs’ta başlayan İTEF 2024, 2 Haziran günü, Yalova’da bulunan KalemEv’deki Edebiyat Bahçesi etkinlikleri ile sonlanacak. “Senin Hikayen Ne?” kapsamında Arlin ÇiçekçiAyça ÇakmakCristina BellemoDevis BellucciEva MeijerHakan AkdoğanHakan GündayHasan KaracaKathrin RohmannMerve Ergenoğlu, Mine SöğütRebekka EndlerRegaip MinareciRomy HausmannTessa Randau ve Tuna Kiremitçi sahnede yer alacak. Festivalin programı ve detaylarıyla ilgili bilgiyi buradan edinebilirsiniz.

Hikâye Direnmek Üzerine

16 yaşındaki İTEF’in teması madem “Senin Hikâyen Ne?” o zaman biz de hem festivalin hikâyesini hem de Türkiye’de yayıncılığın hikâyesini konuşalım dedik. Gerçekte 5000 basılan kitabın kapağına 100 bin yazıp tanıtım yapan yayıncılara, kâğıdın fiyatına, yayın dünyamızın profesyonellerinin düşük maaşlarıyla birlikte Nermin Mollaoğlu’nun da dediği gibi “Topyekûn çok iyi direniyoruz!” İşte İTEF’in ve işte biraz da “bizim hikâyemiz…”

İTEF’in 2024 teması “Senin Hikâyen Ne?” Madem öyle, bu yıl 16’ıncı kez yapılacak olan İTEF’in hikâyesinden başlayalım…

 Kalem Ajans’ın ilk günlerinden beri her ülkenin kendi edebiyatlarını nasıl dünyaya tanıttıklarını, çevirileri desteklediklerini inceliyoruz, yeniliklerini takip ediyoruz. Nerdeyse 20 yıldır bu işi yapıyoruz. Hâlâ her gün ofiste daha fazla ne yapabiliriz diye düşünüyoruz, bu kocaman taşlı, uzun yolda edebiyatımızı dünyaya tanıtmak, yayıncılık sektörümüzü geliştirmek için yeni rotalar bulmaya çalışıyoruz.  Bu hikayeyi neşeyle anlatmayı seviyorum. Türkiyemizin, İstanbulumuzun uluslararası edebiyat festivali olması fikri Hollanda’da Amsterdam opera binasında, özel davetle katıldığımız Hollanda Kitap Haftası etkinliklerinde, 2007’de doğdu. O muhteşem sahnede Hollandaca konuşanların ne dediğinin tek kelimesini anlamadan kraliçenin hemen arkasında sıkılarak oturuyorduk. Şahane kocam Mehmet Demirtaş’ın kulağına İstanbul’da da uluslararası edebiyat festivali olmalı diye fısıldadığımı hatırlıyorum.

“Anlattık, Anlamadılar”

Sonrasında iki yıl boyunca herkese bunu anlatmaya, heyecanlandırmaya çalıştık. 2010 İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olacağı ilan edilmişti. Büyük ekipler yıllar öncesinden bunun için çalışmaya başlamıştı. Elbette kocaman bir bütçe ayrılmıştı. O kocaman bütçeleri yönetenlerden başlayarak, gazete patronları, farklı sanat dalları için sponsor olan şirketler, aklımıza gelen herkese böyle bir festivalin olması gerektiğini anlattık. Belki biz anlatamadık, belki onlar anlamak istemedi. Başta böyle bir edebiyat festivalini biz yapmak istemiyorduk, onların yapmasının ülkemize çok güzel sayfalar açacağını anlatmaya çalışmıştık. 2009’un Ocak ayında bir akşam vapurla eve dönerken “Neden bunu biz yapmıyoruz?” diye kendime sordum. O heyecanla Mehmet’i aradım. Vapur tam boğazın ortasındaydı, telefon da iyi çekmiyordu. Eve gelince konuşuruz dedi. Önce onu ikna ettim. En zoru buydu. Bir insanı ikna etmekle başlar tüm büyük hayaller değil mi?

Türkiye’de 16 yıl boyunca tırnak içinde “edebiyat festivali” yapmak, sürdürmek çok da kolay değil. Gördük ki heves değilmiş, gördük ki zaten bir kâr amacı da gütmüyor ve aslında hâl böyle olunca daha da zor. 16 yıl boyunca karşılaştığınız en büyük iki zorluğu sorayım sana…

Çok güzel özetledin. Bu işten para kazanmıyoruz, aksine organizasyonu yaparken çok para harcıyoruz. Haftalarca ofisteki tüm ekip başka bir şey yapmadığı için de ayrıca para kaybediyoruz. Zorluktan önce kazancımızı anlatmak isterim. Türkiye hakkında kafalarında sadece soru işaretleri olan birçok yayıncılık profesyonelini, yazarları ağırladık. Festival yöneticileri geldiler ve yazarlarımızı daha iyi tanıdılar. Yurtdışında yaşayan çevirmenler o yıllarda çağdaş edebiyatımıza pek hakim değillerdi. Yeni yazarları keşfettiler. Boğazın ortasında vapurda doğan bir hayal edebiyatımızın dünyada tanınması okunması için sağlam bir köprü oldu. 700’e yakın yazar ve 200’den fazla yayıncılık profesyoneli bu köprüyü kullandı.

İlginizi çekebilir:  Duygu Asena Roman Ödülü Neslihan Önderoğlu'nun

Bağımsız kalabilmek en zoruydu. Destek istediğimiz herkes kendi düdüğünü elimize vermeye çalıştı.  İkinci en büyük zorluk ise bu işin çok kolay hatta değersiz olduğunu düşünen kafalarla uğraşmak. “Neden o yazar var da şu yazar yok” diye soranlarla o gün enerjimiz azalıyor. Şükürler hemen ertesi gün içimizde yeni sayfalar açıyoruz.

Bu yılki temanın, “Senin Hikâyen Ne?” sorusunun arka planında ne var peki?

Edebiyatın özünde hikâye anlatmak, hikâye biriktirmek, hikâye aktarmak var. O hikâyeleri yazanların hatta okuyanların edebiyat eserleriyle olan bağını – hikâyesini- dinlemek istedik bu yılki İTEF sahnesinde. Geçmiş yıllara baktığımda bazı temaların diğerlerine göre daha çok öne çıktığını; okurla, izleyiciyle daha çok bağ kurduğunu görüyorum. Bu yılki temamız da çok sevildi.

“Topyekûn Çok İyi Direniyoruz!”

Hazır seni bulmuşken biraz da yayıncılık konuşalım. Türkiye’de edebiyat yayıncılığına 10 üzerinden puan versen… 

Sanırım cevabım seni şaşırtacak. 10 üzerinden 10 veriyorum. Topyekûn çok iyi direniyoruz! Devletin en büyük yayıncı olduğu bir ülkede, sektörde yeni olanların “adlarının olmadığı”, büyük koltuklara oturanların ölmeden o koltuktan inmediği, sürekli korsanla mücadele edelim diyenlerin bile kendi yayınevlerinde şeffaflaşmaya gidemediği, çalışanların şirketlerin kârıyla orantılı maaşlar almadığı, stoğundaki kitapların sayısını “göz kararı” bilen yayıncılarımızla, dünya yapay zekayı konuşurken, biz gerçekte 5000 basılan kitabın kapağına 100 bin yazıp tanıtım yapıyoruz.

“Hikâyenin Acı Tarafı”

Bu listeyi daha çok uzatabilirim fakat en acı gerçekle bitireyim. 20 yıl önceki okur sayısıyla şu anki okur sayısının aynı olduğundan endişelenmek, bunu artırmak yerine çok satan, satışı garantili yazarlara büyük avans önererek ilerlemeyi tercih edenlerin olduğu bir sektörüz.  Yayıncı sayısı artıyor, çalışanlar sayısı artıyor, fakat pastanın çapı hiç büyümüyor.

Nermin Mollaoğlu

Yurt dışındaki yayıncılıkla kıyaslarsan peki?

Her ülke kendi bacağından asılıyor. Bu yüzden kıyaslama yapmak istemiyorum. Almanya iyi diyor birileri; 18 ay vadeli çeklerle döndürsünler muhasebelerini de görelim sonuçlarını.

Keşke bizim yayıncılığımızda şuradaki gibi olsun dediğin neresi var ülke olarak?

78 ülkeye gittim, bu ülkelerin hepsinin yayıncılık sektörüyle ilgili dakikalarca konuşabilirim. O ülkelerin güncel siyasal yapısı ve ekonomisiyle yayıncılık sektörünü harmanlayabilirim. Aralarında her şeyine hayran olduğum bir yabancı yayıncılık pazarı yok. İdeal bir ülke olmadığı gibi ideal bir yayıncılık sektörü de yok. İçinde ekonomi olan her şey canlı bir organizma. Biz bu organizmayı sürekli beslemeliyiz ve kanserleşen taraflarını çıkartıp yeni filizler, organlar yaratmasına olanak sağlamalıyız.

“Kültür Sanat Gazetecilerini Alkışlıyorum”

Dünyanın tüm yayıncılarıyla Türkiyeli yazarları konuşuyor, kitaplarını onlara anlatıyorsun. Türkiye’nin dünya edebiyatındaki konumuna dair gözlemlerin neler? Türkiye deyince ilkin akıllarına ne geliyor?

Bunun cevabı o yayıncının Türkiye’ye olan coğrafi ve duygusal uzaklığına göre değişiyor. 20 yıl önceye göre cevaplar çok değişti, güzelleşti, çok sesli oldu. Hâlâ Türkiyemizi sadece “soru işaretli konularıyla” tanıtmaya çalışanlar var. Has edebiyatımızı baş tacı edenler de var. Biz ülke olarak edebiyatımızı tanıtma koşusuna geç başladık. Ve fakat çok iyi yol aldık. TEDA ekibini, yayıncılık meslek birliklerini, bireysel olarak edebiyatımızın diğer dillerde okunmasından mutlu olan yayıncıları, telif satışlarından hala düzenli paralar kazanmadan buna yatırım yapmaya devam eden yayıncılarımızı ve elbette bunları görünür kılan, devamını sağlayan kültür sanat gazetecilerini alkışlıyorum.

“Roman, İlle de Roman Olsun!”

Dünya yayıncılarının bizim edebiyatımıza dair konu ve tür beklentisi nedir onu da merak ediyorum…

Roman, ille de roman olsun! Yazar ölü değilse çevrildiği dilde kitabın tanıtımında da rol alsın! 7/24 ülkenin gönüllü gazetecisi olsun, ülkemizde bir yer kanadığında bunun haberini hemen onlara iletsin! Bir edebiyat ajanı olarak görevim işte tam bu beklentilerle savaşmak. Büyük savaşı kaybetmeden, kendi savaşımı kazanmak.

Peki bir edebiyat ajanı olarak senin Türkiye’de yazan yaşayan yazarlardan beklentilerin?

Yazar olarak beklentilerim yok ayrıca olmamalı diye düşünüyorum. Bana ve içinde bulunduğum ekibe saygısızlık etmeyen herkesle çalışabilirim, okuru olabilirim. Onlarla geçirdiğimiz zaman ise paylaştıklarımızla artıyor. Kendi kitapları haricinde başka kitapları konuşamadığım bir yazarla çok az zaman geçirebiliyorum.

Previous Story

Üç Çocuk Kitabı Daha Poşete Girdi

Next Story

William Saroyan’ın Rock Wagram’ı Türkçede

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights