İstanbul’un kalbi, 2 Haziran gecesi Tüpraş Stadyumu’nda, yalnızca ses değil, zamanın da titreştiği bir ritme açıldı. 80’lerin sonunda kurulan bir hayalin, 90’larda milyonlarca kulakta yankılanan o gitar cümlelerinin, aradan geçen on yıllara rağmen hâlâ capcanlı, kanlı canlı önümüzde durduğunu görmek… Bu, yalnızca müzikle değil, insanlıkla, sadakatle, yitirdiklerimizle, ve bir tür kolektif hafızayla kurulan bir bağdı. Guns N’ Roses, İstanbul’a sadece konser vermedi; ömrümüzün fon müziklerini canlı çaldı.
“Welcome to the Jungle”
Stadyum henüz karanlıktayken başlayan uğultu, sahne ışıklarının titremesiyle birlikte haykırışa dönüştü. Sahneye tam saatinde, gösterişten uzak ama kararlı bir yürüyüşle çıkan grup, ilk andan itibaren seyirciyle doğrudan bir temas kurdu. Welcome to the Jungle‘ın o ilk riffi duyulduğunda artık geri dönüş yoktu.
Retrospektift Gibi Setlist
Setlist adeta bir retrospektifti. Sahne performansı üç saat sürdü. Arada mola verilmedi, tempo düşürülmedi. 30’a yakın şarkı çalındı. İlk 15 şarkılık bölümde seyircide oluşan küçük düşüş, son 10 parçalık maratonda yeniden zirveye taşındı.
You Could Be Mine, Nightrain, Sweet Child O’ Mine, Mr. Brownstone… Şarkılar sadece çalınmadı; yaşatıldı. Down on the Farm gibi nadiren sahnelenen parçalarla setlist, hayranları için unutulmaz bir derinlik kazandı. Finalde elbette Paradise City vardı. Ancak grubun eski konserlerine alışkın olanlar için bu kapanış biraz sade kaldı. Axl bir düdük çalıp sonra izleyicilere fırlattı, tek şov buydu. Geçmişte patlamalı, havai fişekli görkemli vedalarıyla hafızalara kazınan bu şarkı maalesef bu kez daha tekdüze çalındı.
Mattia Ahmet Minguzzi İçin Knockin’ on Heaven’s Door
Konserin en yürek burkan ve güçlü anı, Knockin’ on Heaven’s Door sırasında yaşandı. Şarkı başladığında dev ekranda, bu konsere bileti olan Mattia Ahmet Minguzzi’nin fotoğrafı belirdi. Fotoğrafın hemen yanında “Rest in Peace” yazısı yer aldı. Bu sade ama güçlü an, seyircinin alkışlarıyla karşılandı. Müzik bir saygı duruşuna dönüştü. O gece orada bulunan herkes de, bu kaybın yasını rock’la tuttu.
Zamana Direnen Sesler Yorgun Değil Direngenler
Axl Rose sahneye enerjik çıktı, yaşına rağmen ilk parçadan sonuncuya kadar kendini olabildiğince ortaya koydu. Sesi, zamanla birlikte evrilmişti, bazı notalara ulaşmak için epey bir çaba göstermesi gerekti.
Slash ise belli ki artık bir müzisyen değil, canlı bir mit. Soloları artık sadece müzikal değil, sinematografikti. Duff McKagan ise enerjisi ve sesiyle gösterinin omurgasını güçlendirdi. Klavyede her zaman olduğu gibi Dizzy Reed büyülü arpejleri ve geçişleriyle grubun melodik ruhunu taşıdı. Richard Fortus ve Melissa Reese yapmaları gerekeni yaptılar. Davulda ise adeta bir insan değil, bir ritim makinesi vardı: Isaac Carpenter gecenin beklenmedik yıldızıydı. Özellikle ikinci yarıda hızlanan tempo karşısında muhteşem bir enerjiyle çaldı.
Gecenin Eksikleri
Gecenin eksikleri de yok değildi. Özellikle ilk parçalarda ses sistemi dengesizdi; baslar duyulmadı, gitarlar zaman zaman arka planda ezildi ve sesler üst üste bindiğinde sahnede bir uğultu hâkim oldu. Ses ciddi bir sorundu. Bu teknik aksaklıklar, özellikle detaylara duyarlı dinleyiciler için gecenin başlarında rahatsız edici bir noktaya ulaştı.
Ayrıca ulaşım konusunda da ciddi bir eksiklik vardı: binlerce kişinin aynı anda dağıldığı bu dev organizasyona özel toplu taşıma planlaması yapılmamıştı. Beşiktaş- Taksim trafiği bir anda korkunç bir cangıla dönüştü.
Bir başka dikkat çekici mesele de izleyici alışkanlıklarıydı. Stadyumun neredeyse yarısı, konseri izlemektense telefonlarının ekranına bakarak video çekti. Bir kuşağın anı yaşamak yerine belgelemeye takıntılı hali belki de bu çağın alışkanlığı.
Guns N’ Roses’la Hatırlamak, Sahiplenmek, Uğurlamak
Guns N’ Roses, o gece sahnede bir grup değil, bir efsaneydi. Geçmişin, şimdinin ve muhtemelen bir daha yaşanmayacak olan geleceğin yankısını, üç saat boyunca İstanbul semalarına savurdular. 60’larını yaşıyorlar ve asla durmuyorlardı. Bu konser, bir dönemin son yüksek volümlü kaydıydı. Bizim büyüme hikâyemizden, hayal kırıklıklarımızdan, âşık oluşlarımızdan, ölümlerden, vedalardan süzüldü geldi. 2 Haziran gecesi rock, sadece çalınmadı; anımsandı, sahiplenildi, uğurlandı.