İsveçli sanatçı Hilma af Klint hakkındaki “Beyond the Visible: Hilma af Klint”, sinema salonlarının kapalı olduğu dönemde ‘sanal sinemalar’ sunan yeni bir girişim olan Kino Marquee üzerinden erişime açıldı. Filmin yönetmeni Halina Dyrschka’ın sanatçının ailesinin iş birliğiyle hazırladığı belgesel, sanatçının hayatı ve sanatı haricinde, yanlış algılanışını; sanat tarihinde hak ettiği konumu alamayışını da ele alıyor. The Art Newspaper’dan David D’Arcy’nin haberinde de “Sanatçının biyografisindeki bazı boşlukları doldurmaya yardımcı oluyor” diye anlatılan belgesel ile “Zamanının ötesinde olan fakat sanat dünyasının görmezden geldiği bir kadın sanatçının saygıyla selamlandığı” belirtiliyor.
Dağıtımcı firma Zeitgeist Films, hazırladıkları bültende af Klimt’in, Ekim 2018’de New York’taki Guggenheim Müzesi’nde adına retrospektif sergi düzenlenene dek sanat tarihinin tozlu sayfaları arasında unutulmaya yüz tutmuş bir sanatçı olduğunu söylerken “Sanatçının spiritüalizm, modern bilim ve doğanın zenginliğinden ilhamla 1906 itibarıyla ortaya çıkardığı büyük, renkli, duyusal ve ilginç eser serisi, resim sanatında daha önce görülmemiş nitelikteydi.” diye tarif ediliyor.
Sanatçının hayat hikayesine baktığımızdaysa Stockholm’de kendisiyle benzer spiritüel yatkınlıklara sahip beş kahin kadınla, The Five ile birlikte çalışmasının önemli rol oynadığını görüyoruz. The Art Newspaper’da “Ruhların kendine rehberlik ettiğini söylemiş olan af Klint, alanın tanınmış öncülerinin çoğundan daha önce soyut eserler yarattı” diye anlatılan sanatçının yaşamı boyunca hiçbir eseri satılmıyor. Yaşadığı dönemde erkek ressamlarca dışlanıyor, eserleri takip ettiği mistik inançları paylaşan teozofist Rudolp Steiner tarafından da desteklenmiyor. 1944’e kadar İsveç’te sakin bir yaşam süren ve bir tramvay kazasında hayatını kaybeden Hilma af Klint’in vasiyetine uyularak eserleri 20 yıl boyunca kimseye gösterilmiyor. Belgesele kinomarquee.com/beyond-the-visible-hilma-af-klint adresinden ulaşabilirsiniz.
Klint, 1862 yılında Solna, İsviçre’de Protestan bir çiftin çocuğu olarak doğar. Çocukluğunun çoğunu, babasının vesilesi ile deniz akademisi olan Karlberg kalesinde geçirmiştir.
İlk olarak Kerstin Cardon’un gözetiminde klasik portre çalışmalarını sürdürerek, günümüzde Konstfack olarak bilinen Teknik Okulu’nda eğitim aldı. Bu süre zarfında, ruhsal ve görülmeyen olanlara karşı güçlü eğilimlere sahiptir. Ablasının ölümü ile birlikte derin bir acı yaşar. Ruh dünyası ile diyalog yaratmayı amaçlayan grup toplantılarına katılmaya başlar. 1882 yılında Stockholm Kraliyet Sanat Akademisinde klasik sanat eğitimi alır. 5 yıl sonra mezun olur ve Stockholm’ün sanatçı mahallesinde bir sanat stüdyosuna burs kazanır. 1896 yılında, dört kadın sanatçı arkadaşıyla birlikte The Five (De Fem)’i kurar. Grup, her hafta 1906 yılında kadar, plansız serbest akışlı yazı ve çizim ile deney yapmayı amaçlar. Sanat yapmanın daha sezgisel ve doğrudan bir yolunu bulur ve bilinçsizliği sanat yapma motivasyonu olarak kavrar.
İsveçli botanikçi Linnaeus tarafından yürütülen ve 1900 yılında bir veteriner enstitüsü için taslak olan hayvanlar ile de çalışmaya başlar. Aynı zamanda, görünmez dünyaya olan derin hayranlığı da devam eder.. X-ışını makinesinin, elektromanyetik dalgaların ve telgrafın buluşu ile günümüzün bilimsel keşiflerinin yanı sıra, Rus filozofu, Madame Blavatsky ve Anthroposophy tarafından kurulan Theosophy başta olmak üzere Avrupa çapında geliştirilen manevi teorilere olan yakınlığı ile bilinir.
Mavi gözlü olan siyah giyen, vejeteryan olan Klint, 1904’te başka bir dünya deneyiminin ardından derinden değişti. Bir seans sırasında, astral bir düzlemde resim yapmasını söyleyen bir ses duydu. ‘Bu yeni bir yaşam felsefesi ilan etme’ emriydi. 1906’da 44 yaşındayken, Klint en verimli soyut resim aşamasını yaşamaya başladı. 1915’te,193 eser üretti. Bunların her biri, Tapınak için Resim Sergisi’ olarak adlandırılan daha büyük bir beden tarafından üst üste konulan altı diziden biriydi. Bu yoğun yaratıcı sürece, “ilahi bir dikte” nin, “yüksek bir gücün” yönlendirme yaptığı ile ilgili atıfta bulundu.
Bu yaratıcı süreç 1908 ve 1912 yılları arasında kesintiye uğradı. Bu süre zarfında kitaplar olur ve son zamanlarda kör hale gelmiş olan annesinin bakımını üstlenir. 1912’den sonra Hilma tapınak serisini boyamaya devam eder, peyzaj sanatçısı olarak tanınır.
1915’ten sonra ‘ilahi rehberliğin’ sona erdiğini söyler. Bu dönemde resme karşı bakışı değişir. Öncelikle tuval üzerine yağlı boyamaları küçülür ve kâğıda suluboya ile deneme yapmaya başlar. 1917’de, metafiziksel bir ortam olarak deneyimini detaylandıran Studier över Sjalslivet’ (Ruh’un Yaşamı Çalışmaları)adlı 1200’den fazla sayfa yazı yazar.
Annesini 1920’de kaybedince bir yıl boyunca Güney İsveç’te bir kıyı kenti olan Helsingborg’a taşınır. Çalışmalarının zamanının seyircisi tarafından takdir edilmeyeceğini düşündü, Bu yüzden tüm yaratımlarını yeğenine bırakır.
Temelde yatan maneviyatı, ilham ve yaratıcılığının ana kaynağıydı. Doğaya, metafiziğe ve bilinmeze karşı olan ilgisinden harekete geçerek kendi tarzını yarattı. Avrupa’da hakim olan avangart akımdan uzakta kalarak sanatını icra etti.
1.200’den fazla resim, 100 metin ve 26.000 sayfalık nota ve eskizden oluşan eser bıraktı.
1944 yılında Sjursholm’de hayatını kaybetti.