8-19 Nisan tarihleri arasında gerçekleşen 41. İstanbul Film Festivali, pandemi gölgesinde geçen iki yılın ardından sinema salonlarına geri döndü ve sinema sohbetlerini, iki film arası koşuşturmacalarını ve sinemacılarla buluşmaları şehrin sokaklarına, salonların fuayelerine geri getirdi. Festival salonları bu yıl Beyoğlu’nda Atlas 1948, Beyoğlu Sineması ve Pera Müzesi, Nişantaşı’nda Cinewam City’s ve Kadıköy’de Kadıköy Sineması ile Sinematek/Sinema Evi oldu. 20 Nisan’daki ek gösterimlerle beraber 13 gün süren festivalde gösterilen onlarca filmden elbet kaçırdıklarınız oldu. Fakat üzülmeyin; festival seçkisindeki filmlerin birçoğu, önümüzdeki aylarda elbette ki vizyona ve dijital platformlara uğrayacak. Üstelik bunlardan bazılarıyla kavuşma tarihiniz oldukça yakın olacak.
Festivalin Hemen Ardından Vizyonda
Festival sona erdikten birkaç gün sonra, seçkideki bazı filmler, afişlerinin sinema salonlarından kaldırılmasına bile gerek kalmadan vizyon takvimindeki yerlerini aldı.
Finlandiya yapımı, body horror alt türündeki korku filmi Hatching / Pahanhautoja, annesinin tek derdi mükemmel bir aile imajı çizmek olan 12 yaşındaki Tinja’nın bir gece bulduğu tuhaf yumurtayla olan ilişkisi ve yumurtadan çıkan şaşırtıcı şeyle ilgili. Özel efektler yerine animatronik teknolojisine başvurumasıyla dikkat çeken film ve festivalin Genç Ustalar bölümünde gösterilen film, 22 Nisan’da gösterime girdi.
Son filmi New Order / Nuevo orden ile tartışmalar yaratan Meksikalı yönetmen Michel Franco’nun, ülkenin cennet köşelerinden Acapulco’da geçen yeni filmi, festivalin Galalar bölümünde yer almıştı. Film, varlıklı bir adam, bir kadın ve iki gencin bir yere kadar sakin ve keyifli geçen tatilinin, alınan bir haber ve bozulan huzurla, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir gerilime dönüşmesini konu alıyor. Sundown, 22 Nisan’da Başka Sinema salonlarında gösterime girdi.
Geçtiğimiz güz Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Kerr filmiyle En İyi Yönetmen seçilen Tayfun Pirselimoğlu, bu başarısını İstanbul Film Festivali’nde de yineledi. Ulusal Yarışma’da Altın Lale için yarışan film, aynı zamanda festivalde bu yıl ilk kez verilen En İyi Sanat Yönetmeni ödülünün de sahibi oldu. Babasının cenazesi için geldiği kasabada bir cinayete tanık olan, ardından kasaba karantina altına alınınca kapana kısılmış bir şekilde etrafındaki tuhaflıklarla yüzleşmek zorunda kalan bir adamın başından geçen gerçeküstü olayları konu alan film, 22 Nisan’da Başka Sinema salonlarında gösterime girdi.
İsviçre’nin geçtiğimiz ödül sezonundaki Oscar adayı Olga, 29 Nisan’da gösterime girdi. Geçtiğimiz yıllarda ülkesi Ukrayna’yı Avrupa Şampiyonası’nda temsil eden eski millî sporcu Anastasia Budiashkina’nın başrolünde yer aldığı film, Olimpiyatlar’da altın madalyaya ulaşma hayalleri kurarken, dünyası Kiev’deki Turuncu Devrim nedeniyle altüst olan yetenekli bir jimnastikçinin yaşadıklarını konu alıyor. Film, festivalin Genç Ustalar bölümünde gösterilmişti.
Sinema Salonlarında Bu Yaz
41. İstanbul Film Festivali’nin farklı bölümlerinde gösterilen filmler, mayıs, haziran ve temmuz aylarında da sinema salonlarına uğramaya devam edecek. Önümüzdeki üç ay içinde gösterime girmesi planlanan festival filmleri arasında Altın Lale ödüllü Vortex de var.
Dünyaca ünlü yönetmen Gaspar Noé, 41. İstanbul Film Festivali’nin sürpriz konuğuydu. Son filmi Vortex festivalin Uluslararası Yarışma’sında Altın Lale için yarışan ve nihayetinde ödülün sahibi olan yönetmen, özellikle Kadıköy Sineması’ndaki izleyicinin karşısına çıktığı o ilk gecede sosyal medyada fırtınalar esmesine neden oldu. Hayata, yönetmenin kendi ölümlülüğü üzerine de düşündüğü son derece kişisel bir pencereden bakan Vortex, kıl payı ölümden döndüğü bir beyin kanaması ve pandemide Covid’e yakalanışın ardından yönetmenin kendisini de bölünmüş ekranlarından birinin içine yerleştiriyor. Bir diğer yönetmen Dario Argento’nun da oyuncuları arasında yer aldığı film, yaşlılık ve bunamadan mustarip sevgi dolu bir çiftin son günlerine odaklanıyor. Festivalde ek seansları dahil tüm biletleri tükenen film, 13 Mayıs’ta Başka Sinema salonlarında gösterime giriyor.
Festivalin Genç Ustalar bölümünde, usta bir yönetmenin oğlunun filmi yer alıyordu: Babası Jafar Panahi’nin izinden giderek son derece hayatın içinden ve dokunaklı bir yol hikayesi anlatan Panah Panahi, Hit the Road / Jadde Khaki filmiyle daha önce Londra Film Festivali’nde En İyi Film ödülüne uzanmıştı. Neden yola çıktıkları bilinçli bir şekilde konuşulmayan bir ailenin sevgi dolu fakat gergin yolculuğunda, İran’dan Türkiye sınırına doğru uzanan yol boyunca herkes farklı sebeplerle göz yaşlarını tutmaya çalışıyor – bazen ayrılık düşüncesi, bazen hasta köpekleri, bazen geride bıraktıkları, bazen de 80’lerden kalma nostaljik bir İran pop şarkısı nedeniyle… Festivalin en beğenilenlerinden olan film, 3 Haziran’da gösterime girecek.
Uluslararası Yarışma’da Altın Lale için yarışan bir diğer film, senarist olarak Joachim Trier ile işbirlikleriyle tanınan Eskil Vogt’un yönetmen koltuğunda oturduğu ikinci uzun metrajlı filmi The Innocents / De Uskyldide idi. Birkaç yıl önce ilk filmi Blind ile Altın Lale’ye uzanmış olan yönetmenin bu yeni filmi, yetişkinlerin bakmadığı ve görmediği anlarda doğaüstü güçleri açığa çıkan dört çocuğun korku ve şiddet dolu olaylara neden olduğu karanlık bir dünyanın kapılarını açıyor. Nordik sinemanın aydınlık gecelerde geçen korku filmlerine bir yenisini ekleyen film, 10 Haziran’da gösterime girecek.
Geçtiğimiz sezon ABD bağımsız sinemasında ses getiren filmlerden, Mike Mills imzalı C’mon C’mon, festivalin Galalar bölümünün en çok ilgi gören yapımlarındandı. Joaquin Phoenix’in olağanüstü performansı kadar ondan rol çalan Woody Norman’ın oyunculuk yeteneğiyle de konuşulan siyah-beyaz film, küçük yeğeniyle yollara düşmek zorunda kalan bir radyo muhabirinin ülkenin bir ucundan diğerine sürüklenen yolculuğunun hikayesini anlatıyor. Yer yer hüzünlü, yer yer tatlı ve daima yürek ısıtan film, 17 Haziran’da gösterime girecek.
Festivalin bir diğer gala gösterimi After Yang, geçtiğimiz yıl prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapmış, minimal bir bilim kurgu. İlk filmi Columbus’la büyük beğeni toplayan yönetmen Kogonada’nın bu ikinci uzun metrajlı filmi “yapay zeka hissedebilir mi?” ya da “yapay zekanın duyguları var mıdır?” diye soran minimal bir bilim kurgu. Küçük kızlarının birlikte büyümesi için aldıkları robot Yang’in bozulması sonrası yaşamları altüst olan ve bu gelişmeyle tüm yaşamlarını gözden geçirmeye itilen bir ailenin, hafıza, anılar, sonlar ve başlangıçlarla hesaplaşmasını anlatan filmin başrolünde Colin Farrell yer alıyor. After Yang, 1 Temmuz’da gösterime girecek.
MUBI’de Yayında
Festivalin farklı bölümlerinde gösterilen filmlerden bazıları, festivalin hemen ardından MUBI kataloğuna eklendi.
41. İstanbul Film Festivali’nde, festivalin gelenekselleşmiş, zor izlenen, karanlık ve köşeli filmleri bir araya getiren bölümü Mayınlı Bölge, bir alt tür olarak folk-horror’a ayrılmıştı. Türün Hindistan’dan Afrika’ya, Latin Amerika’dan Kuzey Avrupa’ya birçok coğrafyadaki yansımalarına yer veren bölümdeki filmlerden The Wolf House / La casa lobo, festivalin henüz ikinci haftası sırasında, 17 Nisan’da MUBI’de gösterime girdi. Üç Küçük Domuzcuk masalını yeniden yorumlayan, animasyon teknikleriyle kotarılmış film, Şili’nin güneyinde, fanatik bir Alman tarikatından kaçarak bir eve sığınan küçük bir kızın öyküsünü anlatıyor.
Festivalin Ulusal Belgesel Yarışması’ndan Mansiyon ödülüyle ayrılan, bu sayfalarda aynı zamanda yönetmeni Volkan Üce’yle sohbetimizi de bulabileceğiniz Her Şey Dahil, 23 Nisan’dan beri MUBI’de izlenebiliyor.
Pandemi nedeniyle sönük geçen ve birçok filmin beyaz perdede izleyiciyle buluşamadığı, geçtiğimiz yılki İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Kısa Film Yarışması’ndan En İyi Kısa Film ödülüyle ayrılan, geçtiğimiz ödül sezonunda En İyi Kısa Film kategorisinde Oscar kısa listesine kalarak adından söz ettiren, Serhat Karaaslan imzalı kısa film Suçlular, perdede izlemek isteyenler için bu seneki festivalin Cinemania bölümündeki kısa film seçkisinde yer aldı. Birlikte bir gece geçirmek isteyen iki genç sevgilinin kabusa dönüşen gecesini anlatan film, festivalin ardından, 30 Nisan’da MUBI kataloğuna eklendi.
41. İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma’sında Jüri Özel Ödülü’nün sahibi olan, Karim Aïnouz imzalı Mariner of the Mountains / Marinheiro das Montanhas, gezi günlüğü, fotoğraflar ve arşiv malzemelerini birleştirerek yönetmenin annesine yazdığı görsel bir mektuba dönüşüyor. 2019’un ocak ayında Marsilya’dan tekneye binip Akdeniz’i geçerek ilk kez babasının memleketi Cezayir’e gitmeye karar veren Aïnouz’un yolculuğu, 26 Mayıs’ta MUBI’ye taşınacak.
Gelecek Program: MUBI Sunumları
Türkiye’daki dağıtım hakları MUBI’de bulunan dört film daha, festival seçkisinde yer aldıktan sonra, önümüzdeki aylarda platforma taşınmak için sırasını bekliyor. Çok yakında Altın Ayı ödüllü, aile bağlarını kapitalizmin vahşiliğiyle karşı karşıya getiren Carla Simón filmi Alcarràs, festival sırasında gerçek öznesi filmin başrol oyuncusuyla yan yana gelerek renkli anlar yaşanmasını sağlayan, 2000’lerin başındaki gerçek bir olaydan, 11 Eylül olaylarının ardından sorgusuz sualsiz Guantanamo hapishanesine yollanınca hakkı sıradan bir ev kadını olan annesi tarafından aranan bir gencin hikayesinden uyarlanan Rabiye Kurnaz vs. George W. Bush / Rabiye Kurnaz gegen George W. Bush, babasının cenazesini teslim almak üzere Meksika’nın kuzeyinde devasa gökyüzü ve boş arazilerin ortasındaki toplu mezara doğru yola çıkan bir genci izleyen The Box / La caja ve rejimin derin yaralar açtığı gençlerin hayallerini sınır ötesi tehlikeli bir yolculuk ve gat otu ticareti üzerinden ele alan, Etiyopya’da geçen belgesel Faya Dayi, evlerimize konuk olacak.