Göçlerin, sürgünlerin, savaşların hız kesmeden devam ettiği günümüzde “ev” kavram olarak fiziki varoluşunun ötesine uzanıyor. Bu varoluş ev teması çerçevesinde kimlik, köken, sığınma, aidiyet ve topluluk kavramlarının “Ev neresidir, evden ayrılmak ya da eve dönmek mümkün müdür, hafızamızla, kimliğimizle nasıl bir etkileşim içindedir?” sorularıyla izini sürüyor.
Zilberman’ın yeni sergisi Ev başladığın yerdir, dünyada meşgul ettiğimiz yeri kavramak için neredeyse bir anahtar görevi gören ev fikri ve onun değişen ve dönüşen iklimlerinin arasında bir devamlılık hissinden yola çıkıyor. Sergi, Hera Büyüktaşcıyan, Guido Casaretto ve Lucia Tallová’nın üretimleriyle ev ve hikâye anlatıcılığı kavramlarına bellek, kimlik ve ev içinde filizlenen kişisel ve kolektif tarihlerin ilişkisi üzerinden odaklanıyor. Ev başladığın yerdir adını ise T. S. Eliot’ın Dört Kuartet şiirinin bir dizesinden ödünç alıyor.
Herkesin Evi Kendine
Küratör Nazlı Yayla, sergide yer alan işlerle ilgili şu bilgileri paylaşıyor:
“Ev başladığın yerdir sergisi üç sanatçının temelde birleşen ancak çok farklı noktalardan ele aldıkları ev ve hikâye anlatımı konularına odaklanıyor. Sergide Guido Casaretto kültürlerin ev kavramını coğrafyalar arasındaki yer değişimiyle kazandığı, kaybettiği, dönüşüme uğradığı anlamlarını yapıtlarında ele alıyor. Hera Büyüktaşcıyan ise ev meselesine çok daha kişisel bir yerden yaklaşıyor. Sanatçı sergide yer alan işinde anneannesinin evinden buluntu bir ayna ve onun yastık kılıflarından yola çıkıyor. Yaptığı heykel, uyanıklık uyku, içerisi dışarısı, gerçeklik ve kurgu arasında gidip gelen bütün bu sınırları belirsizleştiriyor. Sanatçı sergideki İçsel Bir Esintinin Uzuvları başlıklı işlerinde ise yine kendi kişisel yaşamından yola çıkarak Fransa’da yaşadığı yerin geçmişinde yaygın olan ipek böcekçiliği ve ipek üretimini artık var olmayışına odaklanıyor. Slovakyalı sanatçı Lucia Tallová’nın Dağ başlıklı yerleştirmesi ise sanatçının doğup büyüdüğü Tatra Dağlarına gönderme yapıyor. Sanatçı sergideki yerleştirmesinde aile büyüklerinin evlerinden mobilya parçaları, kendi kişisel ve buluntu arşivlerden topladığı fotoğraflarla bir araya getirerek bugün ve geçmiş arasındaki sınırları muğlaklaştırarak ev kavramını elde kalan malzemeleri kullanarak tekrar canlandırmayı deniyor.”
Dalga ve İçsel Bir Esintinin Uzuvları
Eserlerinde belleği zamanın, mekânın ve mimari hafızanın gözle görülemeyen unsurlarıyla sabitleyerek onları sosyopolitik tarihlerde gözlemlenen dönüm noktalarını referanslamak üzere kullanan Hera Büyüktaşcıyan, Dalga ve İçsel Bir Esintinin Uzuvları başlıklı işlerinde içine yerleştiğimiz beden ve mekânlara içkin tarih ve bellek katmanlarının kırılganlığını vurguluyor. Sanatçı seride, dokuma kumaşın morfolojisini ve ten ile kurduğu ilişkiyi keşfeder; görünürde insan uzuvlarına dair birer etüt niteliği taşıyan bu çizimlerde ilmekler, dokuma parçaları ve mimari yıkıntıların birbirine örülmüş parçaları mütemadiyen iç içe geçerken iç ve dış birbirine dönüşüyor. Sanatçı bu çizimlerini organik ve kurgulanmış imgelerin arasında gidip gelen ve füzenle frotaj tekniği kullanılarak oluşturuyor. Oluşturduğu hibrid biçimler aracılığıyla Büyüktaşcıyan, zamanın kırılgan ve yok olmaya teşne bedenler ve bölgeler üzerinde bıraktığı izlerin peşine düşüyor.
Doğa ve Yapaylık Arasındaki Nüanslar
Sanatsal pratiği kültürel aktarım, uyarlama ve kimlik süreçlerinin karmaşasını araştırırken esinini kişisel tarih, mit, bilim ve teknoloji alanlarında ele alan Guido Casaretto, anlatımında tüm müdahale ve müdahalesizlik, doğa ve yapaylık arasındaki nüansları görünür kılıyor. Casaretto, Your Well-Traveled Uncle başlıklı işinde anonim kılınmaya ve dijitalleştirilmeye müsait bir biçimde uyumlanarak çoğaltmaya ve modifikasyona açık hale gelen Doğu Asya resim ve çizim geleneğinin evrimini araştırıyor.
1950’li ve 60’lı yıllar boyunca Levanten toplulukların Avusturalya’ya yerleşmesini de kapsayan kuvvetli bir göç akınını referanslayan A Few Came Back from Melbourne-2 adlı işi ise geride kalan ailelerin evinde “yabancı yer”lerden gelen nesnelerin belirivermesine odaklanıyor. Casaretto bu işiyle, kuşaklararası kültürel aktarımların ve uyarlamaların karmaşasını görünür kılıyor.
Dağ
Lucia Tallová’nın Dağ başlıklı yerleştirmesi, sanatçının seneler içinde antika dükkanlarından topladığı malzemeleri bir araya getiren fotografik kolaj ve asamblajlardan oluşuyor. Tallová’nın 2022’de 16. Lyon Bienali için ürettiği mekâna özgü yerleştirmeden filizlenen bu işler, hafızanın alanına ve zaman içinde geçirdiği dönüşüme, yani mütemadiyen ertelenen bir geçmiş fikrine odaklanıyor.
*Ev başladığın yerdir, 20 Temmuz’a kadar Zilberman Piyalepaşa’da.