Museum Schloss Moyland ve Marina Abramović Institute (MAI), Joseph Beuys’un performans mirasını günümüzün öncü sanatçılarıyla yeniden yorumlamak üzere uluslararası ölçekte bir projeye imza atıyor. 2005 yılında Guggenheim Müzesi’nde Beuys’un How to Explain Pictures to a Dead Hare performansını yeniden sahneleyen Abramović’in başlattığı bu “canlı arşiv” fikri, bu kez dünyanın farklı coğrafyalarından 13 sanatçıyı bir araya getiriyor. Aralarında Türkiye’den Eşref Yıldırım’ın da bulunduğu bu sanatçılar, Beuys’un eserlerine ve arşivine dair yürüttükleri bir aylık araştırma sürecinin ardından, mekâna özgü yeni performanslarla izleyici karşısına çıkıyor.
Bedenle Doğaya Karışmak
Eşref Yıldırım’ın bu proje kapsamında geliştirdiği Camouflage adlı performansı, Beuys’un doğa-insan-hayvan ilişkisine dair geliştirdiği düşünsel hattı bugünün politik ve duygusal meseleleriyle örüyor. Yıldırım, performansını kapalı ve kontrollü bir galeri ortamında değil, Museum Schloss Moyland’ın doğal peyzajında gerçekleştiriyor. Su bitkileriyle kapladığı bedenini sessizce çevreye bırakarak yerel faunayı gözlemliyor, dinliyor ve yalnızca var oluyor. Bu sessiz tanıklık hâli, hem antroposentrik bakışı sorguluyor hem de hayvanlara ve doğaya “eşit göz hizasında” yaklaşmanın yollarını arıyor.
Performansın arkasındaki kişisel motivasyon ise oldukça dokunaklı: Yıldırım’ın hayatını kaybeden köpeği Yağmur’a duyduğu bağlılık, Türkiye’deki hayvan hakları yasası tartışmalarıyla çakışıyor. Kayıp, yas ve toplumsal sorumluluk bu çalışmada iç içe geçiyor. Böylece Camouflage, yalnızca bir performans değil; aynı zamanda bir anma, bir sorgulama ve bir direniş biçimi olarak ortaya çıkıyor.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
1978 doğumlu Eşref Yıldırım, İstanbul’da yaşayan ve üreten bir sanatçı. Resimle kurduğu uzun soluklu ilişkisini performatif ifade biçimleriyle genişleten Yıldırım, iktidar yapıları, toplumsal cinsiyet rolleri ve görünmeyen şiddet biçimleri üzerine üretiyor. Geri dönüştürülmüş malzemeleri ve yerleştirme pratikleriyle tanınan sanatçı, Diary of Defeats, Dust and Mold ve Night Residuals gibi sergilerinde bireysel deneyimi kolektif sorgularla buluşturdu.
Schloss Moyland’daki bu uluslararası proje, sadece Beuys’un mirasını yaşatmakla kalmıyor; aynı zamanda çağdaş sanatçılar için özgür bir düşünce ve üretim alanı yaratıyor. Canlı performansların ardından arşivlerde yer alacak belgeler, video ve fotoğraflar; sanatla kurulan diyaloğun sürekliliğini sağlıyor. Projenin belgeseli ise Kirsten Becken tarafından hazırlanarak hem müze mağazasında hem de çevrimiçi olarak izleyiciyle buluşacak.
Yıldırım’ın Camouflage’ı, doğaya kulak vermenin bir yoluysa eğer, belki de en çarpıcı yanı şu: İçinde hiçbir kelime barındırmayan bir anlatı, bizi kelimelerin sustuğu o yere davet ediyor.