Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen depremlerde en çok etkilenen ilçelerden olan Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’da depremi hafif çatlaklarla atlatan The Museum Hotel’in de mimarı olan ödüllü mimar Emre Arolat, Gazete Oksijen’den Elif Ergu Demiral’ın sorularını yanıtladı.
Söyleşide yıkılan kentlerin yeniden inşasının aceleye getirilmesinin ardından doğabilecek olası sonuçlara değinen Emre Arolat, “Kentleri salt fiziksel yapıyla tasarlayamazsınız. Sıra sıra binalar yaptım, gelin oturun demekle olmaz. Mutlaka bilim kurulları oluşturulmalı” dedi.
Arolat’ın “Hatay yeniden nasıl ayağa kaldırılmalı?” sorusuna yanıtı, “Antakya’yı katman katman anlayıp yeni kenti bu bağlamda kurmak gerekiyor. Çok keskin biçimde inandığım şey şu; kentler öyle kısa sürede ve sıfırdan, tek defada kurulamaz. Planlı kentlerde dahi organik bir gelişme periyodu vardır. Öyle olunca ortaya kaliteli kentler, yaşanacak mekanlar çıkar” şeklinde oldu.
“Çalışma Grubu Oluşturulmalı”
Barınma ihtiyacının nasıl karşılanması gerektiğine dair ise “Kent sadece fiziksel değil, kültürel ve sosyal bir alandır aslında. Bunu salt fiziksel yapıyı tasarlayarak yaratamazsınız. Bu oluşum aynı zamanda güçlü ve iradeli bir idari yapı gerektirir. Bu çerçevede yer bilimcilerinin, ilgili mühendislik dallarının uzmanlarının, sosyolog ve antropologların, eğitim uzmanlarının, kültür endüstrisinin farklı kulvardaki aktörlerinin, hekimlerin, psikologların, mutlaka kentin geçmişteki ve potansiyel kullanıcılarının, ilgili sivil toplum kuruluşlarının, söz gelimi Antakya gibi bir yerde farklı dinlere mensup önderlerin içinde bulunacağı bir çalışma grubu oluşturulmalı ve bu gruba uygun bir çalışma süresi tanınmalıdır” dedi.
Mimar Emre Arolat’ın açıklamalarından öne çıkan diğer başlıklar şöyle:
“Tarihi Mirasın Tümüne Ayrıntılı ve Titiz Şekilde Bakılmalı”
“Bu konuda da bütünsel bir stratejinin kentin genel planlaması ile birlikte ele alınması gerekir. Söz gelimi en çok sözü edilen Habib-i Neccar Camii’ni gördüm. O yapı kolaylıkla restore edilebilir. Havra, kiliseler, sinagoglar… Hepsi yeniden ihya edilebilir. Ancak bunun yangından mal kaçırır gibi yapılmaması gerekir.”
“Tarihi mirasın tümüne ayrıntılı ve titiz bir şekilde bakılmalı. Çalışmalar ortak akılla ve tüm değerlere sahip çıkarak yapılmalı.”
“Kent Çok Katmanlı Bir Organizma”
“Şu anda belki daha ziyade popülist bir saikle ve seçim kaygısı gibi nedenlerle TOKİ’nin hızla devreye gireceği, bir ay içinde yeni binaların yapımına başlanacağı ve çok kısa sürede de tamamlanacağı gibi sözler veriliyor. Evet barınma çok acil ve önemli ihtiyaç, bunu hepimiz biliyoruz. TOKİ bir taraftan bakıldığında inanılmaz büyük bir güç, hatta bazı gerçeklikleri göz önüne almazsanız şahane bir iş yaptığı iddia edilebilir. Neticede sadece normal zamanlarda değil, afet zamanında da konut ihtiyacını karşılamak üzere kurularak organize olmuş bir kurum. Taşıyıcı olarak çok övündükleri bir tünel kalıp sistemleri var, neyi nasıl yapacaklarını, artık tıpkı bir patates baskı gibi olduğu için yapıları nasıl yerleştireceklerini biliyorlar, ya da bildiklerini düşünüyorlar.
“Belki bazı müdahalelerle gerçekten de bazı şeyler iyileştirilebilir. Bunların hepsi tamam. Bunlar avantaj, ancak kent böyle bir şey değil. Kent aslında çok katmanlı bir organizma ve dolayısıyla tüm unsurlarının hesaba katılması, projeksiyonun buna göre yapılması gerekiyor. Bu çerçevede geçici barınma olanaklarının daha kaliteli üretilmesi çok önemli. Böylelikle kalıcı yerlerin nitelikli bir şekilde tasarımı için makul süreler kullanılabilir. Yani aslında “ben sıra sıra binalar yaptım, hadi gelin oturun” denilecek bir durum yok ortada.”
“Stratejiyi İyi Ayarlamak Gerekiyor”
Emre Arolat, Antakyalıların geri dönmesi, kentin kimliğini kaybetmemesi hususunda ise şöyle dedi: “Demografik yapı çok önemli. Aksi takdirde Antakya maalesef elden çıkar. Stratejiyi iyi ayarlamak gerekiyor. Binalar için de çok geç kalmamak lazım. Bizim Elazığ’da hayata geçirdiğimiz Umut Elazığ gibi projelerle kent çeperlerinde alt kentleri çabukça ama mutlaka o bölgeye uygun tasarımlarla gerçekleştirmeliyiz. TOKİ’nin bugün için kullanmakta olduğu yöntemleri iyileştirip bu yerleşimleri çok daha nitelikli hale getirebiliriz. Kent merkezini ise çok dikkatlice ve sakince planlamalıyız. Dünyada Antakya’dan bir tane var. Kuşkusuz bu yeni planda arkeolojik katmanları daha da öne çıkarmak mümkün olacak. Ama aynı zamanda Kurtuluş Caddesi’ni, Saray Caddesi’ni, Uzun Çarşı’yı, merkezdeki tarihi yapıları, merkez Antakya’nın özgün yapısal dokusunu dikkatlice değerlendirmek ve bir biçimde yenilemek zorundayız. Yeni planı Antakya’nın kadim kültürünün hesaba katıldığı bir tür mozaik gibi kurgulamak gerekir.”
Yapı Denetimi ve Yaptırımlar Nasıl Olmalı?
Mimar, “Yapı denetimi ve yaptırımlar nasıl olmalı?” sorusunu da yanıtladı: “Bu oyunun tüm önemli aktörleri için Mesleki Sorumluluk Sigortası bir sistem olarak devreye sokulmalı. Herkes müteahhitlerin ahlaksızlığından söz ediyor. Müteahhitlerin tutuklanmasıyla sorun çözülmüyor. Sadece onlar mı suçlu? Öte yandan bu iş milletin ahlakına kalmamalı. Bu düzeni değiştireceksek, acımasız neoliberal sistemi ortadan kaldıracaksak hep beraber uğraşalım, olabildiğince eşitlikçi, çoğulcu, adil bir demokrasi oluşturmaya bakalım. Ancak maalesef bugünkü gibi bir ortamda bu sektördeki iyileştirmeyi yine ancak paranın caydırıcılığıyla yapabilirsiniz. Bu da sigorta sistemi ile mümkündür. Yapı denetim şirketleri güya inşaatları denetliyor. Yapı denetim kanunu çıktığında bu şirketlerin mesleki sorumluluk sigortalarının olması söz konusuydu. Siz eğer yapı denetim firması olarak ehil, teknik kapasitesi yeterli olan gerçekten işini iyi yapan bir firma değilseniz ödeyeceğiniz sigorta primi yükselir.”
Röportajın tamamını Gazete Oksijen’den okumak mümkün.