Salt’ta ‘90’lar sergisi, üst üste gelen konser ve festival yasakları, İstanbul Bienali… Özgür olduğumuz günleri hatırlamak ve dahasını yaşama arzumuz…
Bu ay sezon açılışına özel iki farklı kapakla okuyucuyla buluşuyor ArtDog İstanbul. Sezonun en kayda değer sanat etkinliklerinden biri olan İstanbul Bienali’ni temsilen bir İstanbul görseli ve Taner Ceylan’ın uzun süre sonra İstanbul’da açacağı sergiden bir görsel. Bir kapağımızda Osman Topçu’nun enfes bir İstanbul fotoğrafını bulacaksınız. Diğer kapağımızda ise Taner Ceylan’ın Aheste Çek Kürekleri sergisinde yer alan, 2019 yılında ürettiği Room with Tiles adlı eserini göreceksiniz. Ceylan’ın bu eserinde, Jordi Chicletol tarafından çekilmiş fotoğrafta Roberto Tejero var.
15 yıl sonra İstanbul’da sergi açacak olan Taner Ceylan’ın işlerinden birini kapağa taşımaya karar verdiğimde yakın hissettiğim birkaç arkadaşıma görseli gösterip fikirlerini sordum ve beni şaşırtan tepkiler aldım. Yargılayıcı olmayan ancak hafif tutucu yorumlar geldi. Taner Ceylan bundan 20 sene önce, çok daha sert işlerle sergi açtığında bunun mevzu bile olduğunu hatırlamıyorum açıkçası. Yaşadığımız siyasi iklim kendini böyle zamanlarda daha çok hissettiriyor.
Taner ile telefonda konuşurken, eserlerinden birini kapak yapmayı düşündüğümden ve bana gelen yorumlardan bahsedince, ‘90’ların tümünde ve 2000’lerin başında bu şehrin bambaşka bir kültüre sahip olduğundan dem vurduk Salt’ta açılan ‘90’lar sergisine gidip o günleri anmak ve çıkarımlar yapmakta çok fayda var.
Yaklaşan İstanbul Bienali, şehrin eskisi gibi çok kültürlü, çok renkli bir yapıya bürüneceği günleri de beraberinde getiriyor. Bienal mekanlarının katıksız bir İstanbul tecrübesi sunacak olması her şeyi daha büyük merakla beklememize sebep oluyor.
Yaz boyunca her daim gençlerin yaşam kültürünün vazgeçilmezi olan festivaller ve konserler iptal edildi, sahnede kurduğu cümle yüzünden tutuklanan müzisyenler oldu. Kimseye zararı olmadığı sürece düşündüğünü ifade etmenin hâlâ tehlikeli kabul edildiği hatta cezasız kalmadığı günlerde kültür sanatın tüm kaynağı olan ifade ve düşünce özgürlüğünü sonuna kadar savunmak biz gazetecilerin en büyük sorumluluğu.
Zaten sanatçıların üretimlerini görünür kılmak ve kitlelere olabildiğince ulaştırmak gibi bir sorumluluk hissediyorken, yasaklar, tabular, cezalar ve sansür denizinde hâlâ bu mesleği yapabiliyor olmak da başlı başına bir ‘iş’e dönüşmüş durumda.
İstanbul’un kültürel anlamda yükselişe geçtiği 2000’lerin başından bugüne çok şey değişti ülkede. Beklenen olmadı; özellikle çağdaş sanat alanında dünyayı kasıp kavuracağı düşünülen sanatçıların önü açılmadı, tam tersine zorlu şartlarda var olmaya mahkûm oldular.
Taner Ceylan uzun yıllardır bu işin içinde olan, uluslararası alanda tanınan bir isim. Bütün yasaklara ve dayatmalara rağmen üretimine devam etti ve bize ait bir İstanbul hikayesiyle yeniden bir ufuk açıyor.
Şimdilerde metruk durumda olan, eskiden yoksul Rum kız çocuklarının okuduğu Merkez Rum Okulu, bienal kapsamında sergilenecek Kadın Kütüphanesi Arşiv sergisi, Orhan Pamuk’un son kitabı, Halil Altındere küratörlüğündeki Agah Uğur koleksiyon sergisi…
Kendinden başka kimseye benzemeyen bir kültüre sahip olan bu toprakların, bu kadim şehrin kültürü de sanatı da tüm yasaklara rağmen yaşıyor. Cezalar insanların düşünmesini, resim çizmesini, söz söylemesini değil toplumun önünün açılmasını engelliyor ve bizlerin daha büyük bir tutku ve sahiplenmişlikle farklı düşünceleri bu derginin sayfalarına taşımamıza sebep oluyor. Yasaklar aydınlanmamış kafaların öç alma duygusunu beslemekten başka işe yaramıyor. Buradaki asıl tehlike cehaletin karanlığının bilinçli olarak beslenmesi ve bunun doğuracağı sonuçlar. İşte bunun bilinciyle İstanbul bu sonbahar binbir rengine yeniden kavuşmuşken, ifade ve düşünce özgürlüğünü bir kez daha sahipleniyor ve kutluyoruz.
Derginin sayfalarında bu kutlamayı göreceksiniz.
İyi okumalar.