Deccal Aramızda Dolaşmaya Devam Ediyor - ArtDog Istanbul
Luca Signorelli'nin "Sermon and Deeds of the Antichrist" (Deccal'in Vaazı ve Eylemleri) eserinden yakınlaştırılmış görüntü.

Deccal Aramızda Dolaşmaya Devam Ediyor

Deccal figürü her ne kadar üç kutsal dinin kaynaklarında anlatılan bir efsanevi figür olarak bilinse de Deccal miti, tarihsel ve toplumsal değişkenlerle birlikte siyaset tarihinde önemli bir yer tuttu ve bu durum onun sanatsal üretime de dahil olarak didaktik amaçlarla kullanıldı. Sanat tarihinin farklı dönemlerinde türlü örneklerle karşımıza çıkan Deccal figürleri, sanat ve politika arasındaki çekişmeli ilişkiyi düşünmeye davet ediyor.

“Deccal” kelimesi, “bir şeyi örtmek, yaldızlamak veya boyamak” anlamındaki decl kökünden geliyor ve klasik kaynaklarda “âhir zamanda ortaya çıkıp göstereceği olağanüstü olaylar sayesinde bazı insanları dalâlete sürükleyeceğine inanılan kişi” olarak tarif ediliyor. Deccal’den ilk olarak II. yüzyıldan itibaren Yahudi literatüründe kıyamete yakın bir zamanda Tanrı’ya karşı gelecek güçlü bir varlık olarak bahsedildiğini görüyoruz. Kimi tarihçiler Deccal’in eski Bâbil mitolojisinde tanrılara isyan eden Tiamat mitinden geldiğini söylerken kimileri ise İran mitolojisinde iyilik ve kötülüğün biteviye mücadelesi mitinden geldiğini iddia ediyor.

Yahudilikte Deccal, kıyamet vaktinde kendilerini kurtaracağına inandıkları Mesih’in düşmanı olarak kabul görüyor. Hıristiyanlık’ta da benzer biçimde Mesih’in ikinci gelişinden önce, onun muhalifi olan şeytani varlığı ifade etmek üzere kullanılıyor. İngilizcede Deccal kelimesini, Mesih’in karşıtı anlamında “Antichrist” kelimesi karşılıyor. İslam dininin kutsal kitabı Kuran’da Deccal kelimesi geçmese de dolaylı olarak bahsedilirken İslami dinî anlatılarda yine diğer dinlerde olduğu gibi kıyamete yakın zamanda ortaya çıkacak bir canavardan söz ediliyor. Dinî anlatılarda Deccal’le ilgili öne çıkan özellikler, kaçınılmaz olarak sanat üretimlerine yansıyor olsa da eserlere yansıma biçimi dönemin siyasi iklimiyle birlikte değişikliğe uğruyor.

Antik çağlardan bu yana, siyasi belirsizlik ve dinî kaygı dönemleri, sıklıkla etkin siyasi figürlerin Deccal olarak itham edilmelerine ve kıyametin yaklaştığına dair ikazlara yol açtı. Son 2 bin yıl boyunca birçok kez yanlış bir şekilde tanımlanan Deccal figürü, özellikle 1760’tan bu yana Batı’da yeniden ilgi odağı oldu, Fransız İhtilâli ve ulus-devlet politikaları da buna katalizör görevi yaptı.

Batılılar, -kendi inanç sistemlerine göre değişkenlik göstererek- Muhammed Peygamber’i, Müslümanları, Türkleri ve Roma İmparatoru Neron, Oliver Cromwell, Napolyon Bonapart, III. Napolyon, Vladimir Lenin, Kaiser Wilhelm, Adolf Hitler ve Joseph Stalin’e kadar dünya siyasetine yön vermiş pek çok etkin insanı Deccal olmakla itham ederken Afrikalı Müslümanlar da Avrupalı sömürgecilerin Deccal olduğuna inandı.

İlk Deccal Figürlerinden Roma İmparatoru Neron

Bilinen en eski Deccal figürlerinden biri Roma imparatoru Neron‘dur. Nero Claudius Caesar, M.S. 54-68 yılları arasında hüküm sürdü ve Hıristiyanlara ve Musevilere yaptığı zulümlerle biliniyor. Genellikle M.S. 64’teki Büyük Roma Yangını’nın ardından ilk Hıristiyan zulmünü başlattığı iddia edilen kişi olarak hatırlanan Neron, ancak ölümünden yüzyıllar sonra erken dönem Hıristiyan yazarlar tarafından Deccal olarak tanımlanıyor. Fakat son zamanlarda, kötü şöhrete sahip İmparator Neron’a yöneltilen suçlamalar, akademik araştırmalardan müze sergilerine kadar, akademisyenler ve kurumlar tarafından yeniden değerlendirmeye alınıyor.

İtalya’da MS 55 yılına tarihlenen ve şu anda Museo Archeologico Nazionale di Cagliari’de bulunan ve British Museum’a ödünç verilmiş olan Neron’un mermer büstünün yandan görünümü. Fotoğraf: Sophie Hay’in izniyle.

British Museum, Neron: Efsanenin Ardındaki Adam” (Nero: The Man Behind the Myth) başlıklı sergisiyle bu yeniden değerlendirme faaliyetine isabetli bir örnek sunuyor. 2021 yılında Mayıs’tan Ekim’e kadar süren Neron sergisi, Julio-Claudian imparatorunu çevreleyen mitleri ve yanlış anlamaları açıklığa kavuşturmak için Roma İmparatorluğu’nun dört bir yanından yaklaşık 200 objeyle açılıyor ve Neron’u bir halk adamı olarak yeniden canlandırmayı amaçlıyordu.

Roma İmparatorluğu’ndaki bazı Hıristiyan teologlar arasında Neron, Deccal figürüne dönüştü ve böylece erken dönem Hıristiyan kimliğinin ve kültürünün oluşumunda temel bir rol oynadı. Özellikle 3. yüzyılın başlarında, Neron’un Deccal olabileceği ve Büyük Yangın’dan Hıristiyanları sorumlu tuttuğu fikri, Selanikliler (Thessalonians), Vahiy Kitabı (The Book of Revelation) ve daha önceki Daniel Kitabı (Book of Daniel) gibi kıyamet öngörüleri içindeki boşlukların çoğunu doldurmak için verimli bir anlatı sunuyordu.

Shushma Malik‘in yeni araştırması, The Nero-Antichrist: Founding and Fashioning a Paradigm kitabı, Hıristiyanların Deccal fikrini nasıl geliştirdikleri ve Neron’u Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ve 19. yüzyıldan itibaren kıyamet senaryolarıyla nasıl ilişkilendirdikleri üzerindeki perdeyi kaldırmaya çalışıyor. Malik’in 2020 tarihli kitabı, British Museum’un büyük ölçüde yapmadığı bir şeye odaklanıyor: Alımlamanın – yani tarihe sonradan referans gösterilmesi ve tarihin yeniden yazılmasının – Neron’u Deccal olarak nasıl yeniden şekillendirdiğine.

Siyasi İklime Göre Değişen Deccal Kimliği

Ortaçağ boyunca Deccal’in kimliği siyasi iklime bağlı olarak sık sık değişiklik gösterdi, özellikle de kriz ve çalkantı dönemlerinde. Suçlamalar genellikle hükümdarlara, papalara ve iktidar sahiplerine yöneltiliyordu. Yedinci yüzyıl İspanyol piskoposu Sevillalı Isidore, Deccal’in Kilise dışından – kafirler, Yahudiler ve muhtemelen Müslümanlardan – geldiğine inanıyordu. Muhammed Peygamber sık sık Deccal olarak anılıyordu. Deccal’in popüler bir biyografisini yazan 10. yüzyıl Benedikten başrahibi Montier-en-Der’li Adso ise figürün Yahudi olacağını iddia ederek Ortaçağ’da birçok Hıristiyan arasındaki derin antisemitist duygular uyandırmıştı.

Kadınlar da Deccal figürünün şekillenmesinde rol oynadı. Bingenli Hildegard adlı bir 12. yüzyıl Alman Başrahibesi, Deccal’in Yahudi olduğuna dair rakip anlatıdan ziyade, Deccal’in Kilise’nin içinden doğduğunu söylüyordu. Hildegard, Kilise içindeki yozlaşma ve Deccal arasındaki bağlantı konusunda uyarılarda bulunmasıyla kendi döneminde oldukça öne çıktı ve düzenli olarak konuşma turlarına çıkarak hem erkeklerle hem de kadınlarla Kilise’deki yozlaşmayı tartıştı.

“The Scarlet Woman on the Back of the Beast (Rev[elation] 18),” (Canavarın Sırtındaki Kızıl Kadın), Piskopos Alma Bridwell White’ın 1925 tarihli The Ku Klux Klan in Prophecy kitabında Rev. Branford Clarke tarafından yapılan illüstrasyon (HathiTrust Digital Library aracılığıyla kamuya açık görsel)

Osmanlı Minyatüründe Deccal

Hz. İsa’nın Deccal’i öldürmesini tasvir eden bir minyatür (Terceme-i Cifrü’l-câmi‘, İÜ Ktp., TY, nr. 6624, vr. 98b)

İslam sanatında Deccal figürlerine, Acâ’ibü’l-Mahlûkât ve Ahvâl-i Kıyâmet eserlerinde rastlansa da İslam ve Osmanlı dünyasında kıyamet ve alametlerinin bütün olarak resmedildiği tek örnek olan Abdurrahman b. Muhammed b. Ali b. Ahmed el-Bistâmi’nin (ç. 1454) yazdığı Dürrü’l-Munazzam fî Sırrı’l-İsmi’i-A’zam adlı eserinde en bilindik şekliyle yer alıyor. 1597-1598 yıllarında Şerif bin Muhammed bin Burhan tarafından Türkçeye Tercüme-i Cifru’l-Câmi olarak çevrilen eser için, kendisi de “kıyametçi” olan Guillaume Postel’in 1535’te İstanbul’a geldiğinde bu kıyamet kitabının şehirde Kuran kadar yaygın olduğunu gözlemliyor.

Sanat tarihçisi ve akademisyen Mürüvvet Harman, bu minyatürlerde Deccal ve safında yer alanların; 16. yüzyılda Safevî Devleti’nin ortaya çıkmasıyla birlikte Osmanlı’da merkezî otoriteyi sarsan “Kızılbaş” topluluklar ve heterodokos dervişler olduğunu söylüyor. “Kızılbaşlar”ın veya heterodoks derviş gruplarının toplumsal düzeni bozan ayaklanmalarda yer almaları ve ehl-i sünnet inanca sahip olmamaları nedeniyle şeytana veya Deccal’e benzetilmeleri, bahsi geçen minyatürlerde de Deccal ve taraftarlarının safında resmedilmelerine neden oluyor. Tasvirlerde bir yanda kızıl-kırmızı başlıklarıyla Deccal ve taraftarları, diğer yanda beyaz başlıklarla ona karşı olarak savaşanlar yer alırken bu figürlerin giyim kuşamlarıyla yapılan sembolik göndermelerle, Deccal figürünün devrin politik ortamından etkilenerek sanata taşındığı anlaşılıyor.

Siyasi Amaçlarla Kullanılan Deccal

Ortaçağ’ın sonlarında Hıristiyan âlimler, birden fazla Deccal fikrini destekliyordu. Deccal iddiaları aynı zamanda bir grubu, Hıristiyanları, ilahi olarak belirlenmiş bir plan dahilinde insanlığın kurtarıcısı olarak konumlandırıyordu. Ortaçağ uzmanı Michael Ryan‘ın ileri sürdüğü gibi, Ortaçağ’ın sonunda ve Rönesans’ta din adamları ve daha sonra Protestanlar da Deccal’i Papalık ve Kilise içinde kurumsal reform çağrısı yapmak için retorik bir araç olarak kullanıyordu.

Luca Signorelli, “Sermon and Deeds of the Antichrist” (Deccal’in Vaazı ve Eylemleri), 1499-1502, San Brizio Şapeli’ndeki fresk, Duomo, Orvieto, İtalya (fotoğraf Wikimedia Commons aracılığıyla)

İtalya’nın Orvieto kentinde, Rönesans sanatçısı Luca Signorelli, San Brizio Şapeli’ndeki “Sermon and Deeds of the Antichrist” (Deccal’in Vaazı ve Eylemleri) (1499-1502) adlı son derece etkili eserini, kentteki ekonomik ve sosyal çalkantıların yanı sıra yağmur fırtınaları, veba ve ahir zamanın habercisi olabilecek diğer uğursuz işaretlerin ortasında resmetti. Devasa freskte, İncil’in hatırlattığı ve uyarılarda bulunduğu Deccal’in sebep olacağı uğursuzluklar ikna edici şekilde tasvir ediliyor.

1520 yılında Alman ilahiyatçı ve Protestan Reformu lideri Martin Luther, papalığın kendisinin Deccal olduğuna inanmaya başladı. Luther kendisini, iyi ve kötü arasında uzun zamandır öngörülen nihai mücadelenin panzehiri olarak görüyordu. 16. yüzyıla gelindiğinde, İncil’in son faslı olan Kıyamet’e başvurmak, Keşifler Çağı’ndaki hedeflerini ve isteklerini haklı çıkarmak için de kullanılabiliyordu.

Martin Luther’in “Das Newe Testament” adlı eserinden Papa Deccal’in resmi, 1553. Sp Coll K.T. 7

Vahiy Kitabı’nı kendi eylemlerini haklı çıkarmak için yeniden yorumlamak Kristof Kolomb’un bakış açısının da ayrılmaz bir parçasıydı. Kolomb 1500 yılında şöyle diyordu:

“Tanrı beni, İşaya’nın ağzından söz ettikten sonra Aziz Yuhanna’nın Kıyametinde bahsettiği yeni cennetin ve yeni dünyanın habercisi yaptı; ve bana onu bulacağım yeri gösterdi.”

İlahiyatçı Maria Leppäkari‘nin gösterdiği gibi, Kolomb İspanya Kralı Ferdinand ve Kraliçe Isabella gibilerine Kıyamet literatüründen alıntılar yaptı. Hükümdarlar ve Kolomb’un kendisi, Yeni Dünya’nın keşfinin Kudüs’ü Hıristiyanlık için geri almaya yetecek kadar altın getireceğini umuyordu.

Her dönem ve toplumda, suçlanan deccaller, kendi dönemlerinin toplumsal koşullarını ve çıkarlarını yansıtırlar. Ancak isimlendirilmelerini bir bağlama oturtmak, suçlamayı yalnızca toplumsal bir ayna olarak görmenin ötesine geçer. İsimlendirilmiş deccal örnekleri sadece aşırı kötülüğü tanımlamak için ortak bir Hıristiyan kelime dağarcığını değil, aynı zamanda çoğu zaman kendilerini bir krizin kahramanı olarak görme ve Deccal’e karşı kendilerini gerçek inanç sahipleri olarak sunma arzusunu da ortaya çıkarabilir.

Her Deccal İçin Bir Kurtarıcı Var

Eğer 19. yüzyıla doğru bakarsak, edebiyattan Katolikliğe yönelik “akademik” saldırılara ve Vahiy’in yeni yorumlarına kadar birçok deccal iddiasının ortaya çıktığını görürüz. Lev Tolstoy‘un Savaş ve Barış (1869) adlı romanında hikaye, Anna Pavlovna Scherer adlı saray mensubu bir Rus kadının 1805 yılında bir davette yer almasıyla başlar. Dönemin Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart’ın Deccal olduğu konusunda atıp tutar ve daha sonra başka bir karakter Napolyon’un Deccal alametine sahip olduğu gerçeğini deşifre eden masonik bir yazı bulur.

Thomas Rowlandson, “The Beast As Described In The Revelations, Chap. 13, Resembling Napoleon Buonaparte” (Vahiylerde Anlatılan Canavar, 13. Bölüm, Napolyon Buonapart’a Benziyor),1808, elle renklendirilmiş gravür. Fotoğraf: Metropolitan Museum of Art aracılığıyla kamuya açık görsel)

Rus araştırmacı Michael Pesenson‘un tartıştığı gibi, bu anekdot 1800’lerin başında Rusya’daki daha büyük bir kıyamet söyleminin sadece bir parçasıdır. Rus kıyamet görüşleri Napolyon‘u Deccal olarak göstermiş ve karşılığında Rusya’yı dünyanın kurtarıcısı haline getirmiştir. Her Deccal için, kendisini Mesih’in dönüşüne doğru ilerleyen kaderli kurtarıcı olarak gören biri vardır. Roma antik çağında olduğu gibi, her anti-kahraman için bir kahraman olmalıdır.

İlginizi çekebilir:  Adını Van Gogh'dan Aldı

Tarihçi Robert Fuller, 2000 yılına doğru medyayı etkisi altına alan kıyamet kehanetlerinden beş yıl önce Deccal’i Adlandırmak: Bir Amerikan Saplantısının Tarihi (Naming the Antichrist: The History of an American Obsession) adlı kitabını yayınlamıştı. Kitap, Deccal fikrinin antik çağlardan Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşuna kadar izini sürüyor ve ilk sömürgecilerin Katoliklerin yanı sıra Amerikan yerlilerine de Deccal rolünü nasıl biçtiklerine dikkat çekiyor. Fuller daha sonra, dönemin Başkanı Franklin Delano Roosevelt‘in Hitler, Mussolini ve Stalin‘in Deccal’in bir piyonu olmakla suçlandığı 20. yüzyıla da değiniyor.

21. Yüzyılda Deccal Anlatıları Devam Ediyor

Antisemitizm ve siyah karşıtlığına dayanan Deccal kavramları 21. yüzyılda da yok olmadı. Güneyli Baptist papaz Robert Jeffress 2012 yılında Barack Obama‘ya oy vermenin Deccal’e giden yolu açacağını iddia etti. Bunu takiben 2013 yılında yapılan bir anket, her dört Amerikalıdan birinin Obama’nın Deccal olabileceğine inandığını ortaya koydu. Hillary Clinton daha sonra, Deccal olarak adlandırılan nadir kadınlardan biri oldu.

Jeffress gibi etkili bir papaz Donald Trump’ın yakın arkadaşı oldu ve Evanjelik Hıristiyanlara Beyaz Saray aracılığıyla eşi benzeri görülmemiş bir siyasi nüfuz sağladı. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki pek çok Evanjelik Hıristiyan, yalnızca ahir zamanın yakın olduğuna değil, aynı zamanda onun gelişinin ardındaki gerçeği ortaya çıkarma görevleri olduğuna da inanıyor.

Bazıları beyaz milliyetçi komplolarla dalga geçse ve onları görmezden gelse de, günümüz Amerika’sında yaklaşan son zamanlara ilişkin iddialar ne marjinal ne de zararsız. Anthea Butler ve Kelly Baker gibi teoloji akademisyenleri kıyamet düşüncesi ile beyaz milliyetçiliği arasında yadsınamaz bir kesişme olduğunu ortaya koydular.

İsrail devletini destekleyen pek çok tutucu ve Evanjelik düşüncenin arkasında da bu tür inançlar yatıyor. 2018 yılında yapılan bir araştırma, Evanjeliklerin yarısından fazlasının, Tanrı’nın ahir zamana ilişkin daha büyük planını gerçekleştirmenin bir parçası olarak İsrail’in varlığının gerekli olduğuna ve siyasi ve ekonomik olarak savunulması gerektiğine inandığını ve bunun da sağcı siyasi hareketleri etkilediğini ortaya koydu.

Yeni Ahit uzmanı Gary Burge, özellikle Hıristiyan Siyonistlerin, Yahudileri destekleme nedenlerinin dostluk ya da nezaket duygusundan ziyade, Mesih’in dünyaya dönüşü için nihai planı harekete geçirmek ve “dünyayı Kıyamet Günü’ne götürecek ve Mesih’i geri getirecek nihai sona dair krizi hızlandırmak” olduğunu belirtmiştir.

Trump 2020’deki bir Wisconsin mitinginde, ABD büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımak için daha önce öne sürdüğü gerekçeleri üstü kapalı bir şekilde şöyle dile getirmişti: “İsrail’in başkentini de Kudüs’e taşıdık. Bu, Evanjelikler içindir.” Evanjelikler, Trump’ın Kudüs’ü tanımasını, iyi ve kötünün nihai savaşına yol açacak olaylar dizisini harekete geçiren bir hamle olarak hevesle karşıladı.

Günümüz Siyasi Söylemlerinde Deccal’in Yeri

İster Neron, ister Ortaçağ Yahudileri, ister Papa olsun, tarih boyunca ortaya atılan Deccal iddialarını yeniden gözden geçirmek, kriz ve belirsizlik dönemlerinde formüle edilen suçlamaların ardındaki motivasyonları ortaya çıkarabilir. Deccal ithamlarının uzun tarihine siyasi gelişmelerle birlikte bakmak, Hıristiyanlığın binlerce yıllık kıyamet takıntısını odak noktasına taşırken aynı zamanda dinî liderlerin kıyameti siyasi amaçlar için nasıl kullandıklarını da gözler önüne seriyor.

Bugün Amerika’da eskatolojik inançlar Ukrayna’daki savaşı yeniden şekillendirmiş durumda – özellikle de Evanjelik ve fundamentalist liderler için. 2022 yılında, eski televizyoncu Pat Robertson, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’yı işgal etmeye “Tanrı tarafından mecbur bırakıldığını” belirtti. Robertson, savaşı nihai Armageddon Savaşı’na götürecek yolla ilişkilendirdi. Yani iyi ve kötünün mutlak olarak belirleneceği savaş. Ona göre Ukrayna’nın işgali, özellikle Evanjelik Hıristiyanların yararına olan, uzun zamandır beklenen bir kehanetin gerçekleşmesi olarak anlaşılabilir. Üstelik tüm bu olanlar küçük bir azınlık gruba hitap etmiyor. Aynı yılın ilerleyen günlerinde Pew Araştırma Merkezi, Amerikalıların yüzde 39’unun ahir zamanda yaşadıklarına inandıklarını belirten bir çalışma yayınladı.

“Şeytani panik” dönemleri ve yaklaşan kıyamet ile ilgili bitmek bilmeyen uyarılar uzun ve sansasyonel bir geçmişe sahip. Ancak bu, marjinal veya etkisiz olarak tanımlayıp kolayca göz ardı edebileceğimiz bir geçmiş değil. Dinî liderler, beyaz milliyetçiler ve politikacılar, günümüzde yaşayanları – ve oy verenleri – ikna etmek için şeytani tehditlerden ve şeytani müdahale suçlamalarından uzun süredir faydalanıyor.

Kıyamet alametlerine dair anlatıların kutsal kitaplarda ve daha sonraki kıyamet kitaplarındaki belirsizliği, uzun zamandır fırsatçılar için alan yaratıyor. Tarih bir gösterge ise anlaşılan o ki Deccallere isim verme uygulaması devam edecek.

 

Deccal İmgesine Sanatta Çağdaş Yorumlar

Deccal’in çağdaş yorumlarından en popülerlerinden biri Marilyn Manson’ın Antichrist Superstar (Deccal Süperstar) albümü ve albümün ilgi çekici kapağı olsa gerek. Kapağın tasarımını üstlenen P.R. Brown, Revolver’e verdiği demeçte “Bütün fikir, albümün Manson’ın bir solucandan Deccal’e evrimini göstermesi gerektiğiydi” diyor.

Brown, geleceğin video yönetmeni Dean Karr’ın çektiği fotoğrafları kullanarak Antichrist Superstar‘ın etkileyici ambalajını ve çift kapağını (albümün O-kart kılıfının ön yüzünde gömleksiz, örümcek damarlarıyla kaplı “solucan” Manson ve arka yüzünde takım elbiseli ve kravatlı “antichrist superstar”) oluşturdu.

Marilyn Manson’ın “Antichrist Superstar” albümünün ön kapağı.

Bu zıtlıklarla dolu albüm, tarih boyunca sanatta ve siyasette korunmuş olan ve sembolik olarak varlığını korumaya devam eden İsa-Deccal ikilemine göz kırpar nitelikte. “Deccal Süperstar” Marilyn Manson, iyi ve kötünün çarpışmasından doğan bir sanatsal üslup belirleyerek kendine özgü bir kötülük estetiği benimsiyor. Albümün ana öyküsünde, bir solucanın gittikçe güçlenerek kıyameti başlatabilecek olağanüstü birine dönüşmesini anlatılıyor. Sanat, siyaset ve dinler tarihinde korkulup kaçılan hatta başkalarını suçlama aracı olan Deccal’in postmodern dönemde yeniden alımlanmasının hatta benimsenmesinin örneklerinden birini sunuyor Manson.

Mason, albümde anlatılan hikayeyi Nietzsche felsefesinde meşhur olan Übermensch yani üst insan kavramından esinlenerek yazdığını ifade ediyor. Nietzsche’nin “üst insan”ı, toplumdaki yerleşik ahlaki değerleri değil kendi değerler sistemini benimseyen, geleneksel ahlak sistemlerine başkaldıran ve kendi ahlak kavramını inşa eden, önceliği kendisi olan ve başarıya da kendi çabasıyla ulaşan, eleştirel ve sorgulayıcı kişiye denir. Manson’ın albümündeki solucandan Deccal’e dönüşen karakter de üst insan’a dönüşen kişiyi yani Manson’ın kendisini temsil eder.

Nietzsche’nin bir diğer kitabı olan Deccal‘de üst insan’a ulaşmaya engel olan din sistemleri özelinde Hıristiyanlık eleştirisidir. Hıristiyanlığın yalan, hile ve yozlaşmanın kendisi haline geldiğini; papa, katedraller ve papazların kendi otoritelerini sağlamlaştırmak için halkı türlü hükümlerle kandırdığını söyler. Nitekim siyaset tarihi boyunca Deccal anlatısının da aynı şekilde otoritenin konumunu sağlamlaştırma için kullanıldığı görülüyor.

Vitaly Komar ve Alex Melamid’in Deccal’i

Komar and Melamid, Antichrist (Glory ot God), (Deccal, Tanrı’nın Yüceliği),1990–1991. Fotoğraf: artnet

Eski Sovyetler Birliği’nin sosyal, politik ve sanatsal sistemleriyle acımasız ve alaycı bir şekilde alay ettikleri için bir zamanlar “sinir bozucu gurbetçiler” olarak anılan Vitaly Komar ve Alex Melamid; tüketime, sanat piyasasına ve diğer insani aşırılıklara yönelik sert eleştirilerde bulunan çok sayıda resim, heykel, enstalasyon, performans, kamu projesi, fotoğraf, müzik ve şiir alanlarında ürettikleri eserlerle biliniyor.

1978’de SSCB’den ayrılan ve yıkıcı vizyonlarını özgürce sürdürebilecekleri Amerika’ya taşınan sanatçı ikilisi, sanat üretimlerinde mevcut düzeni ve rejimi eleştirmek için provokatif ve ironik bir üslup kullanıyor. 1990-1991 yılları arasında yaptıkları Antichrist (Glory of God) eseri de Komünist slogan ve sembolleri Hıristiyan ikonografisiyle birleştirerek ideolojik üretime karşı bir tepki olarak sundukları eserlerden biridir. Kültürler arası bir bağlam sunan eser, Deccal anlatısını totaliter liderlikle ve İsa temsiliyle birleştirerek Stalin kültüne bir parodi sunuyor.

Deccal Krallığı

William Blayney, “Antichrist Kingdom” (Deccal Krallık), 1961. Fotoğraf: artnet

William Blayney (1918-1985) Vahiy Kitabı’na ve İncil’deki kehanetlere ilgi duyan Amerikalı bir sanatçı ve din adamıydı. Resimlerinde genellikle karmaşık, mesaj yüklü ve sık sık İncil’e atıf yağan sembol ve yazılar kullanırdı. İncil’deki kehanetleri özel bir ilgi duyarak bunları resimlerine taşıyan sanatçı, bir vaiz olarak da anlatımını güçlendirmek için resimlerini vaaz esnasında görsel malzeme olarak da kullanırdı.

Blayney’in 1961 tarihli Antichrist Kingdom (Deccal Krallığı) isimli bu tablosunun merkezinde, dünyanın tepesinde büyük ayaklı, ürkütücü bir figür yer alıyor. Bu dünya resminin etrafında, lavanta rengi bir arka plan üzerine didaktik imgeler yerleştirilmiş. Melekler, bir iblis, bir mengene ve mahşerin dört atlısı ortadaki figürü çevrelerken, bir atlının ipiyle yazılmış “Cehennem” yazısı görülüyor. Blayney’nin dinî resimlerinin erken dönem bir örneği olan bu tablo kefaret ile günahın çekişmesini ifade ederek olası kıyamet anlatılarını pedagojik bir amaçla tekrarlar.

Trier’in Deccal’i

Lars Von Trier’in 2009 yapımı deneysel korku filmi Antichirist (Deccal) de Deccal metaforunun çağdaş yorumuna örnek oluşturur. Başrollerinde Willem Dafoe ve Charlotte Gainsbourg’un yer aldığı filmde, çocuklarının ölümünden sonra annenin gitgide sadomazoşist ruh haline bürünmesi, saldırgan cinsel davranışlarda bulunmasını, pagan inanışının etkisinde kalmasını konu edinir.

Psikoterapist eşi onu iyileştirmeye çalışırken hipnoz esnasında kadının bilinçaltında Hıristiyan mitlerinin oluşturduğu bireysel ve kolektif izlere rastlanır. Filmde, tarih boyunca farklı kimliklerle ortaya çıkan psikoterapist, din adamı ya da cadı avcısının, farklı dini mezheplerin -Hıristiyanlık, Katoliklik, Protestanlık- kisvesine bürünerek kadınları zarara uğrattığı ve toplumsal bilinçaltıyla bu etki ve zararların sürdüğü anlatılıyor.

Previous Story

Adını Van Gogh’dan Aldı

0 0,00