Sanatorium’da yer alan, Domenico de Chirico’nun küratörlüğünü üstlendiği ”İlişkiler” sergisinin sanatçıları; Avusturyalı sanatçı Clemens Wolf ve Türk sanatçı Yunus Emre Erdoğan ile konuştuk. Sergi 1 Aralık’a kadar devam ediyor.
Clemens Wolf
Resimlerinizde kullandığınız mavi renk adeta Klein mavisini andırıyor. Bu rengi tercih etmenizin belirli bir amacı var mıydı?
Aslında Klein mavisinden biraz daha farklı bir renk benim kullandığım. “Expanded Metal Pigment” resimlerime mavi renk ile başladım, fakat bu renk dışında farklı renklerle de çalıştım. Pigmentin ve yağın renginin birbiri ile nasıl etkileşime girdiği, farklı tonlar ve duyumsal bir yüzeyi nasıl oluşturduğu ilgimi çekiyor. Maviyi seçmemin arkasında spesifik bir sebep yatmıyor, estetik kaygılardan dolayı çalışırken böyle bir rengi kullanmaya karar verdim. Aslına bakarsanız işlerim her zaman çalışma sürecim sırasında şekilleniyor.
İşlerinizin geniş manzara resimlerinden, kullanılan malzemenin ön plana çıktığı soyut çalışmalara evrimini anlatabilir misiniz?
Bahsettiğiniz evrim uzun bir sürede gerçekleşti ve 2010 yılında yaptığım ilk çit heykelleri ile başladı. O zamanlarda yıkılmış binaların ve çitlerin fotoğraflarından çürümenin güzelliğine odaklanan geniş manzara resimleri yapıyordum. Malzemeyi ön plana çıkaran ilk işlerim altınla kaplanmış çitler ve alışveriş arabalarıydı. O sıralar malzemenin kendisine daha çok ilgi duymaya başlamıştım. 2014 yılında paraşütle atlayışlar yapmaya başladım ve bu malzemeyi her atlayıştan önce katlayıp hazırlıyordum. Bu malzemenin katmanları beni çok etkiledi, böylece bu malzemeden işler üretmeye karar verdim. Stüdyomda bulunan bir paraşütle çalışmaya koyuldum ve işlerimde bu malzemeyi nasıl kullanacağımı bulmam bir buçuk yılımı aldı. Çözümü paraşütün hassas katmanlarını reçine ile kaplayıp dondurmada buldum. Bu dönemde, aynı zamanda ”Expanded Metal Painting” serim üzerinde çalışıyordum. Bu seride de kullanılan malzemenin işlerimi üretmesine izin verdim. Tek parça üretilen Expanded Metal çitlerini fırça olarak kullanıp soyut kompozisyonlar ürettim. Hem “Parachute” serim, hem de “Expanded Metal Pigment” serim soyutlukla nesnellik arasında gidip geliyorlar.
Yunus Emre Erdoğan
“Şeylerin Ufku” serginizle bu seneki “İlişkiler” serginiz arasında ne gibi benzerlikler ya da farklılıklar bulunuyor?
Teknik olarak konuşmam gerekirse, “Şeylerin Ufku”ndan farklı olarak daha koyu ve kontrastı yüksek kompozisyonlardan oluşan resimler var bu sergide. Füzen ve toz pastel çalışmaların yanında grafit kalemlerle çalıştığım otomatik-soyut resimler de yer alıyor. İçerik olarak ise Clemens ile ortaklık kurduğumuz mekân fikri üzerine eğildik. Gerek çalışmalarda birebir olmak üzere, gerekse sergilemede galeri mekânını kullanırken hep bu fikri genişletmeye çalıştık. Yine bir farklılık olarak bu sergide çalışmaları daha çıplak (çerçevesiz) bir şekilde göstermeyi tercih ettim, duvar yüzeyine daha yakın bir şekilde. Buna da resmin sınırları ile mekânın sınırlarını görmeye çalışmakla alakalı olarak karar verdim. Hem de Domenico’nun sergiye bakışını düşündüğümüzde Clemens’in duvardan hacimli bir şekilde öne gelen işleriyle bir espas kurabilmek için önemliydi.
Kömür (füzen) kullanıyorsunuz. Bu malzeme size ne sağlıyor? Zorlukları neler?
Füzen çok bilindik bir şekilde fakir bir malzeme. Bunu kullanmak demek aslında resim yaparken olanakları ve imkânları daraltmak demek oluyor. Bu dar alandaki resim olanaklarını keşfetmek ve o sınırları genişletmeye çalışmak başlı başına benim için bir iş. Kimyası gereği dramatik bir malzeme, fakat olanakları bununla sınırlı değil. Çalışmalarımda sadece füzen kullanmıyorum; buna çoğu zaman toz pastel, karakalem (grafit), suluboya, kuruboya gibi farklı malzemeler de dahil oluyor. Ama bunlardan birine ağırlık vermek, birini daha iyi tanımak kendimi daha iyi tanımama da yarıyor diye düşünüyorum. Zor olan tarafı ise füzenle çalışılmış bir işin korunması. Neticede kullandığınız malzeme toz, onun yüzeye sabitlenmesinden çerçevelenmesine kadar yüzeyde oluşturduğunuz dokuyu korumaya çalışmak bence işin en zor tarafı.