Chris Calvet’le Yazı, Beden ve Kaligrafi Üzerine

Chris Calvet’in “Signes” serisi, Gama Gallery’nin ev sahipliğinde kapılarını açıyor. Calvet ile yazı ve beden arasında kurduğu diyaloğu, Çin kaligrafisinin çağdaş yorumunun imkânını, bir Fransız olarak Uzak Doğu’yla kurduğu ilişkinin dayanak noktalarını konuştuk.

/

18 Eylül’de 42 Maslak’ta açılacak olan Chris Calvet’in “Signes” serisi, Gama Gallery’nin ev sahipliğinde kapılarını açıyor. Bu serideki eserler, doğanın ve elementlerin ilham verdiği bir keşif ve macera yolculuğuna davet ediyor ve doğayla insan arasındaki derin bağa farklı bir ilişkisellikle yaklaşıyor: Yazı ve beden.

Calvet’in “Signes” serisi, asırlık Çin kaligrafi sanatına modern bir dokunuş getiriyor. Kaligrafik kompozisyonları, ruhsal ve doğal dünyaya dair evrensel kavramları estetik bir biçimde sunuyor. Serbest kaligrafi teknikleri, saf pigmentlerin renk oyunları ve geometrik yapıların zenginliğiyle eserlerine hayat veriyor. Calvet, hem geleneksel hem de modern teknikleri harmanlayarak canlı ve çağdaş bir üslup yaratıyor.

Bugüne kadar Çengdu, Şangay, Paris, Lozan, Hamburg, Roma ve Seul gibi dünyanın dört bir yanındaki sanat merkezlerinde eserleri sergilenen Chris Calvet ile yazı ve beden arasında kurduğu diyaloğu, Çin kaligrafisinin çağdaş yorumunun imkânı, bir Fransız olarak Uzak Doğu’yla kurduğu ilişkinin dayanaklarını konuştuk.

Eserleriniz bugüne kadar Çengdu, Şangay, Paris, Lozan, Hamburg, Roma ve Seul gibi dünyanın dünyanın birçok yerinde kendine yer buldu. Şimdiyse 42 Maslak’ta konumlanıyorlar. Serginiz İstanbul’da nasıl bir karşılık buldu, şehirle nasıl bir ilişki kurdular?

Tüm iş birliklerim her şeyden önce insani karşılaşmalardır. Kalpten çalışıyorum ve aynı şey, bana eşlik eden ve dünya çapında sergiler düzenleyen galerilerin seçimleri için de geçerli. Şule Claire ve Gama Gallery ile de durum böyle oldu.

İstanbul da kalbin seçimiydi. Olağanüstü bir enerjiye sahip olan bu şehir, Doğu ve Batı arasında eşsiz bir kavşak noktası. Geleneksellikle modernliğin büyüleyici bir atmosfer yaratan kaynaşmasını seviyorum. Aynı zamanda dünyanın her yerinden turistin ilgisini çeken bir şehir. Dünya üzerinde hayatın İstanbul kadar keyifli olabileceği çok az yer var.

Chris Calvet, Le Chemin

Beden ile Kaligrafik Çizgi Arasındaki Bağ

Eserleriniz, Çin kaligrafi sanatından ilham almasıyla ve yazıyla insan bedeninin bir araya gelmesiyle öne çıkıyor. Yazı ve beden arasındaki ilişkiye dair ne söylersiniz?

Yaptığım işlerde insanların var olmasına ihtiyacım var. Bu yüzden işaretlerin ifade gücü için seçilmiş modeller katıyorum. Zamanın başlangıcından bu yana semboller, insanlığın ifadesi olmuştur. Mağaralarda ya da çöllerdeki kayalıklarda yapılan ilk freskler, sanatçının içsel benliğini temel jestlerde sabitleme ve kolektif hayal gücüne hitap ederek varoluşunun boşluğunu aşma becerisini yansıtır.

Benim için öznel güç ve beden ile kaligrafik çizgi arasındaki bağ, yeryüzündeki varlığın ve doğa ile insanlık arasındaki kopmaz bağın deşifresidir. Bu, aynı zamanda asırlık kaligrafi sanatına, onu çağdaş ve yenilikçi bir şekilde hayata geçirme umuduyla yeniden ziyaret ederek saygı duruşunda bulunma biçimidir.

Çin kaligrafisine ne zaman ve nasıl ilgi duymaya başladınız?

Sanırım kaligrafi her zaman yaratıcı sürecimin bir parçası oldu, farkında bile olmadan. Grafik tasarım okurken en sevdiğim ders tipografiydi. Ama en zorlayıcı dersti. Daha sonra serbest Arap kaligrafisi üzerine çalışmaya başladım ve bu yolu benim için doğru kılan Hassan Massoudy ile tanışacak kadar şanslıydım. İşim gereği Asya’da çok seyahat ettiğim için, bu asırlık sanatın titizliği ve bana sağladığı özgürlük beni baştan çıkardı. Daha sonra Paris’te Alessandra Leneve ile tanıştım ve benim için üstat oldu. 10 yıl boyunca bana bu pratiği öğretti. İşte o zaman uçsuz bucaksız bir okyanusa dönüşen bir su birikintisine adım atmış oldum.

İlginizi çekebilir:  Çıplak ve Bembeyaz: 200 Model Ölü Deniz İçin Bir Arada
Chris Calvet, Le Tigre

“Çin, Benim Hayatımın Bir Parçası”

Çin kaligrafi sanatının zengin bir kültürel geçmişi var ve adım adım bu zamana aktarılan geleneksel bir form. Klasik sanat eğitiminde olan usta-çırak öğretisine dayanan, meditative bir yönü var. Siz Çin kaligrafi sanatının geleneksel ve kültürel tarafıyla ilgilendiniz mi?

Bu bir çeşit karışım. Yazmayı öğrenerek ve ülkeyi gezerek kendimi yavaş yavaş Çin kültürüne bıraktım. Fransız-Çin kültürel alışverişinin 50. yıldönümü kapsamında Chengdu’daki Winshare Müzesi ve Nonguyan Merkezi’nde sergi açmak üzere seçilecek kadar şanslıydım. Bu ziyaret sırasında, bana sadece onlardan öğrenebileceğim şeyleri öğreten Çinli usta hattatlarla tanıştım. Çin, benim hayatımın bir parçası. Her bir simgenin ardında 5.000 yıllık bir tarih yatıyor.

Eserlerinizde yer alan yazılar anlamlı ifadeler mi yoksa Çin kaligrafisine yalnızca biçimsel olarak benzettiğiniz semboller mi?

Sözcük seçimi üzerinde çalışıyorum. Fransızca’da, sonra Çince’de yankılanıyor. Bu seçim aynı zamanda bir gövde eklemek için görsel olarak ilginç olan grafiklerle de ilgili. Tüm ideogramlar grafiksel olarak bir “ifade” olarak kullanılamaz. Sözcükler, semboller, şiir, her kişide farklı yankı bulacaktır; kişilerin kendi bakış açıları, kendi deneyimleri, kendi hikayeleri vardır ve ben sembolün uçuşa geçmesi fikrini seviyorum.

“Oryantalist Bakış Açısına Sahip Olduğum Doğru”

Fransız kültürüyle büyümüş biri olarak Uzak Doğu’yla kurduğunuz ilişkiyi oryantalist şekilde kurduğunuzu düşündünüz mü? Zira Çin kültüründe doğup büyümemiş birisiniz ve dışarıdan bir gözle Uzak Doğu’yu deneyimliyorsunuz. Dolayısıyla doğal olarak dolaylı şekilde o coğrafyayla ilişki kuruyorsunuz ve Çin kaligrafisini gerçekten anlamak için Çin kültürüne hâkim olmak gerekmez mi?

Evet, ben Çinli değilim, bu nedenle kültürel sahiplenme argümanı kolaylıkla yapılabilir. Ayrıca oryantalist bir bakış açısına sahip olduğum da doğru. Bir anekdot olarak, kaligrafiyi keşfetmeye başladığımda aslen Moğolistan’dan Tatar olan bir büyük büyükannem olduğunu keşfettim. Belki de genetik bir bağ vardır. Düzenli olarak Nonguyan’daki merkezde kalıyorum ve yoğun bir etkileşim ve paylaşım anları yaşıyoruz. Bir Fransız’ın kültürlerine bu kadar ilgi göstermesini takdir ediyorlar ve bu onları duygulandırıyor. Kaligrafi, dijital teknoloji ve Batı tarzında yazım sağlayan pinying nedeniyle kayboluyor ve genç nesil Çinliler tarafından daha az uygulanıyor. Çin’de bile yaygın olarak uygulanmayan büyük formatlarda çalışıyorum. Yaptığımız alışveriş, yazının evrensel ve zengin bir paylaşım olduğunun göstergesi.

Sergi buradan sonra nereye gidecek? Başka hangi şehirlerde sergilenmesini umuyorsunuz?

Yakında Çin’e dönüp orada sergilemeye devam edeceğim. Henüz “Signes” ile tanışmayan ABD ve İngiltere’deki bazı şehirlere de sergiyi taşımak istiyorum. Ve belki de Moğolistan! Atalarıma geri dönmek için… Neden olmasın?

Chris Calvet’in “Signes” serisi, 18 Eylül itibarıyla 42 Maslak’taki Gama Gallery’de 12 Ekim tarihine kadar pazar günleri hariç 12.00-22.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.

 

Previous Story

Bestami Eği’den Yeni Sergi: “Antroposen”

Next Story

Performistanbul’da Nathalie Rey’in Tatlı Acı Komedi’si

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.