Altın Palmiyeli “Parazit” ve Daha Fazlası
Güney Koreli yönetmen Bong Joon-ho’nun Giseaengchung / Parasite filmi, yılın belki de en çok merak edilen filmi. Cannes Film Festivali’nde aldığı övgülerin ardından, Alejandro González Iñárritu’nun başkanlığını üstlendiği jüri tarafından büyük ödül Altın Palmiye’ye layık görülen “Parazit”, 72 yıllık festival tarihinde bu ödüle uzanan ilk Güney Kore yapımı oldu. Son yıllardaki birçok Altın Palmiye ödüllü film gibi İstanbul’da ilk kez Filmekimi kapsamında gösterimi yapılacak olan film, birbirinden oldukça farklı iki ailenin gizlice iç içe geçmesi sonucu yaşanan trajikomik olayları anlatıyor. Ülkesinde bir ayda on milyon izleyiciyi aşarak gişe rekorları kıran filmin yönetmeni Bong Joon- ho’yu, Gwoemul / The Host, Snowpiercer ve Okja gibi fantastik ve bilimkurgu filmlerin yanı sıra Güney Kore sinemasının başyapıtlarından Madeo / Mother ile tanıyoruz.
Son yıllarda tıpkı Altın Palmiye ödülünü kazanan filmleri Filmekimi’nde izlemeye alıştığımız gibi, sevdiğimiz birçok yönetmenin yeni filmlerini de Cannes Film Festivali’ndeki ilk gösterimlerinin ardından Filmekimi’nde izlemeye alıştık. Bu yıl bunlar arasında Pedro Almodóvar, Dardenne Kardeşler, Xavier Dolan ve Gaspar Noé de var:
İspanyol sinemasının, güçlü kadın karakterleri, canlı renk tuvali ve sürükleyici senaryolarıyla tanınan yönetmeni Pedro Almodóvar, yeni filmi Dolor y gloria / Pain and Glory’de gözde oyuncuları Antonio Banderas ve Penélope Cruz’la bir araya geliyor. Almodóvar’ın kendi yaşamından esinlenerek yazdığı senaryonun merkezinde şaşaalı günleri geride kalmış ünlü bir yönetmen var. Filmdeki performansıyla Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanan Antonio Banderas’ın adı şimdiden Oscar adaylığı için konuşuluyor.
Toplumsal gerçekçilik akımının Belçikalı temsilcileri Jean-Pierre ve Luc Dardenne, kendilerine Cannes’da En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran Le Jeune Ahmed / Young Ahmed ile kameralarını Avrupa’nın güncel sorunlarından İslamofobi’ye çeviriyor. Filmde genç oyuncu Midir Ben Addi’nin canlandırdığı Belçikalı Ahmed, yanlış yorumladığı dini uğruna öğretmenini öldürmek için bir plan kuruyor. Dardenne Kardeşler’i zevkle takip edenler bu filmde de güçlü performanslar ve toplumsal bilinci yerinde bir hikaye bulacak.
Quebec sinemasının harika çocuğu Xavier Dolan, on yıllık yönetmenlik kariyerine sayısız ödül sığdırdı. Yönetmen, birçok filmi gibi ilk kez Cannes Film Festivali’nde gösterilen Matthias et Maxime / Matthias and Maxime’de aşk ve arkadaşlık arasındaki hassas dengeleri sorguluyor. Arkadaşlarının çektiği kısa filmde rol icabı öpüşmek zorunda kalan çocukluk arkadaşları Matthias ve Maxime’in ilişkileri bir anda farklı bir boyut kazanıyor. Filme adını veren karakterlerden Maxime’i Xavier Dolan’ın kendisi canlandırıyor.
Aykırılığı ve sınırları zorlayışıyla tanınan Gaspar Noé, geçtiğimiz yıl çok konuşulan Climax’in ardından, yeni filmi Lux Æterna’da kurmaca ve gerçeğin sınırlarını yok ediyor. İki oyuncu, Béatrice Dalle ve Charlotte Gainsbourg’un film setinde birbirlerine cadılarla ilgili masallar anlatmalarından ibaret gözükse de, filmin Cannes’daki gala gösterimi sırasında bayılanlar olabileceği öngörülerek salonun kapısında bekletilen sağlık ekibi, Gaspar Noé’nin sürprizleri konusunda ipucu veriyor.
Ayrıca Cannes Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu (Emily Beecham) ödülüne layık görülen, antidepresan salgılayarak insanları mutlu ederken yan etkisi onları tuhaf bir şekilde değiştiren “Little Joe” adlı bir bitkiyi konu alan, Jessica Hausner’in Little Joe, En İyi Senaryo ödülünün yanı sıra Kuir Palmiye’yle de ödüllendirilen, on sekizinci yüzyılda bir ressam ve modelinin zamana meydan okuyan aşkını konu alan, Céline Sciamma imzalı Portrait de la jeune fille en feu / Portrait of a Lady on Fire ve Jüri Ödülü’nü paylaşan, Brezilya’da anaerkil düzenin hakim olduğu bir köyün haritalardan silinmeye başlaması üzerine yaşananları anlatan, Kleber Mendonça Filho ve Juliano Dronelles imzalı Bacurau da Filmekimi’nde kaçırılmaması gereken filmler arasında yer alıyor.
Ülkelerinin Oscar Adayları, Filmekimi’nde
Akademi Ödülleri’nin, bu yıl ismi En İyi Uluslararası Film olarak değiştirilen kategorisinde değerlendirilmesi için tüm ülkelerin birer aday belirlediği şu günlerde, ülkelerinin Oscar adayı olarak seçilen filmler arasında Filmekimi seçkisinde yer alanlar da var. Bazıları şunlar:
Brezilya’nın adayı olarak seçilen A Vida Invisível de Eurídice Gusmão / The Invisible Life of Eurídice Gusmão birbirlerinin dünyanın uzak birer köşesinde hayallerini yaşadığını zanneden iki kız kardeşin hikayesini anlatıyor. Karim Aïnouz’un filmi, Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünün büyük ödülünü kazanmıştı.
Kolombiya’nın Oscar adayı Monos, genç oyuncu performansları, görüntüleri, ses tasarımı ve müzikleriyle dikkat çekiyor. Yönetmen Alejandro Landes’in “Sineklerin Tanrısı” romanına öykünen filmi, dağlardaki silahlı bir grup ergenin bir kadını rehine tutarken bir yandan da birbirleriyle çocukça oyunlar oynadıkları tuhaf ve gergin bir gerçeklik yaratıyor.
Gürcistan’da geçen ve Gürcü toplumunu konu alan, fakat ülkesi tarafından seçilmeyince ortak yapımcı ülke İsveç’in adayı seçi- len And Then We Danced, yılın çarpıcı, yarışın iddialı filmlerinden. Levan Akin’ın filmi, baskıcı Gürcü toplumunda en büyük tutkusu halk dansları olan bir gencin, ekibe yeni katılan bir dansçıya kapılmasını ve aşkı, cinselliği sorgulamasını konu alıyor.
Yazıdaki ilk önerilerimizden olan Altın Palmiye ödüllü Giseaengchung / Parasite ise Güney Kore’nin adayı seçildi. Henüz gösterime girmeden ABD’de de büyük yankı uyandıran filmin, ödül için iddialı olacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Tozlu Raflardan Gün Yüzüne… Maradona!
Filmekimi seçkisinde heyecan verici bir belgesel de dikkat çekiyor. 1980’lerden günümüze, efsane futbolcu Maradona’nın yaşamını anlatan Diego Maradona, sadece futbol tutkunlarının değil, belgesel izleyicisinin de kaçırmaması gereken bir yapım. Belgeselin yönetmeni Asif Kapadia, daha önce Formula 1 yarışçısı Ayrton Senna’nın (Senna, 2010) ve genç yaşta kaybettiğimiz yetenekli sanatçı Amy Winehouse’un (Amy, 2015) yaşamına dair belgeselleriyle övgü toplamış, özellikle kurgudaki başarısıyla dikkat çekmişti. Kapadia, bu kez Maradona’nın 500 saati aşkın, daha önce yayınlanmamış görüntülerinden oluşan bir belgeselle bizi futbol sahalarına sürüklüyor.