"En Uzun Gece"

Can Merdan Doğan’dan 18 Dakikada “En Uzun Gece”

Uluslararası birçok film festivalinden ödüllerle ayrılan "Stiletto: Pembe Bir Aile Trajedisi"nin yönetmeni Can Merdan Doğan, yeni filmi "En Uzun Gece"yle ilgili soruları ArtDog Istanbul okuyucuları için yanıtladı.

/

İlk filmi “Stiletto: Pembe Bir Aile Trajedisi” filmi beğeni toplayan yönetmen ve senarist Can Merdan Doğan, Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde Türkiye seyircisiyle buluşan yeni filmi “En Uzun Gece” ile geri dönüyor. Başrollerini Mustafa Kırantepe, Deniz Görkem Kaya, Hasibe Eren‘in paylaştığı, Ayvalık Uluslararası Film Festivali kapsamında Türkiye seyircisiyle buluşan ve MUBI Türkiye’de gösterime giren film, bacanağıyla birlikte aynı yatağı paylaşmak zorunda kalan aile babası Hüseyin’in “en uzun gecesi”ni anlatıyor.

Yeni filminizle ilgili söyleşimize temel bir soruyla başlamak istiyorum. “En Uzun Gece” ismine karar verme sürecinizde etkin olan düşünceler nelerdi? Filmde izlediğimiz geceyi uzun kılan şey nedir?

Filmde aslında her şey 21 Haziran gecesi geçiyor. Bu bilgi kadınların kendi aralarındaki, 21 Aralık’ın mı yoksa 21 Haziran’ın mı en uzun gece olduğunu bilememelerinden kaynaklı, eğlenceli bir diyalog olarak vardı. Ancak kurguda, kör göze parmak olur korkusuyla çıkarmak durumunda kaldık. Filmde izlediğimiz geceyi uzun kılan durum ise, Hüseyin’in zihninde olup bitenler aslında. Daha doğrusu, onun zihnindekilerin yaşanıp yaşanmadığını bilemeyişimiz diyebilirim.

“En Uzun Gece”

Aynı yatakta yatmak zorunda kalmış iki erkeğin yaşadığı tuhaf gerginlik üzerine bir hikâye yazarken kendi deneyimlerinizden ya da çevrenizden duyduğunuz hikâyelerden ilham aldığınız noktalar oldu mu?

Böyle bir deneyimim olmadı. Aslında yazdığım senaryoları deneyimlerimden ziyade, kuir bir tartışmaya ne kadar hizmet eder üzerinden düşünüp yazıyorum. Hikâye tamamen kurgusal, ancak karakterlerin yaratılmasında ve naifliklerinde kendi ailemden muhakkak esinlenmeler vardır. Bu ister istemez oluyor. Sanırım kendini hetero olarak tanımlayan bir erkek için bu deneyim zor olmalı. Özellikle karşısında Fırat gibi kara yağız bir delikanlı varken!

“Film Ailenin İçine Bir Bomba Atıyor”

“En Uzun Gece’nin, Stiletto: Pembe Bir Aile Trajedisi” filminizle belli noktalarda, özellikle de kuir anlatı yapısında ve kadın karakterlerin üstlendiği rollerde, akrabalık kurduğunu söyleyebilir miyiz? Öyleyse bu hikâyeyi kuir bir çerçevede toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden nasıl yorumlarsınız?

Evet, böyle okunması ve değerlendirilmesi beni mutlu eder. Sinema kariyerimin en başından beri tartışmak istediğim mesele tam da bu. Filmografimde birbiriyle beraber okunmaya olanak tanıyan kuir anlatılar peşindeyim. Bu anlamda, gelenekler, toplumsal cinsiyet rolleri, bu rollerin ezberleri beni bir şey yazmak konusunda sürekli kışkırtıyor. “En Uzun Gece” de tıpkı “Stiletto”daki gibi ailenin içine bir bomba atıyor. “Stiletto”da bu çatışmaya sebep olan stilettolar iken; “En Uzun Gece”de yatağın kendisi oluyor. Aslında yine benzer bir tartışma var. “Stiletto”da bu soru, ‘bir çift ayakkabı kim olduğunuzu belirleyebilir mi’ iken; “En Uzun Gece”de “yatakta yanınızda olan kişi sizin arzularınızı belirler mi”ye dönüşüyor. Bu anlamda arzuların toplumsal cinsiyeti olmadığını düşünüyorum. “Stiletto”daki Hasan da, “En Uzun Gece”deki Hüseyin de bu ihtimallerin peşinden sürükleniyorlar…

İlginizi çekebilir:  Atlas 1948 ile MUBI'den İş Birliği
“En Uzun Gece”

Gerçeklikle fantezi arasındaki çizginin anlatım teknikleriyle muğlaklaştığı rüyavari sahneler, filmlerinizde bir yönetmen imzası olarak öne çıkmaya başlıyor. Sizi bu gri alanlara doğru çeken şey nedir? Fantezilerin gerçeklik içindeki yeriyle nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Fanteziler gerçekleşmesi zor olan ihtimaller aslında. Hayaller öyle değil, hayallerin gerçekleşme ihtimali var. Ben fantezileri gerçeklikle harmanlayarak anlatmaya çalışıyorum, böylelikle bu fantezilerin gerçekleşme ihtimallerine göz kırpıyorum. Bir yandan da gerçekliğe yakın bir sahnelemenin seyirci de nasıl bir duygu uyandırdığını merak ediyorum.  Arzular ise, yani ulaşılmaz olana işaret eden yerler de, tam da benim için kuir ihtimali barındırıyor. Fanteziler bu anlamda arzuların evi aslında. Hüseyin, Fırat’ı değil, bir ihtimali arzuluyor. Yaşanan durumsa Hüseyin’in evinde karşılığını buluyor.

Can Merdan Doğan

Son olarak prodüksiyon tasarımıyla ve sanat yönetmenliğiyle ilgili bir soru yöneltmek istiyorum. En uzun gecenin yaşandığı evi tasarlarken özellikle dikkat ettiğiniz unsurlar nelerdir ve bu unsurların hikâyeye katkısını hangi motivasyonlarla açıklarsınız?

Bu soruyu yanıtlarken sanat yönetmenlerim Osman Özcan ve Görkem Canbolat’ın isimlerini özellikle anmak isterim, ikisi de kafamda ve senaryoda olan şeyi çok net ve açık gördüler, evin içindeki dünyayı da birebir kurdular. Evi çiçeklerle bezeli bir bahçe gibi giydirmek istedik hep. Yine bir ihtimali metaforik olarak hissettirecek tomurcuklar, filizler, güller evde hissedilsin istedim. Aynı zamanda bu güllerin, erkek bedenine değmesi, temas etmesi çok önemliydi benim için. Sanat tasarımını özellikle kadınların dünyasıyla erkeklerin dünyasını yine öğrenilmiş toplumsal cinsiyet kodları ve onların nesneleriyle oluşturduk. Bu zıtlığı hissettirmek hem ışık tasarımında hem de mekânların tasarımında çok önemliydi.

Previous Story

“Sansür Tartışması Yok, Tahakküm Var!”

Next Story

Gamze Kuş: Sahne Tasarımı Oyunun Büyük Bir Parçası

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.