Yeşim Kozanlı, Han Tümertekin ve Faruk Göksu

Bir Tasarım Problemi

“Bir Tasarım Problemi” başlıklı etkinlik dizisinin ilki  Zorlu PSM Sky Lounge’da gerçekleştirildi. Etkinlik serisinin ilk oturumunda Faruk Göksu, Han Tümertekin ve Yeşim Kozanlı konuşmacı olarak yer aldı.

/
İlginizi çekebilir:  Oğlu Anlatıyor: Orhan Kemal'in Kadın Kahramanlarında Umut Daha Fazla

ArcheThink tarafından düzenlenen “Bir Tasarım Problemi” etkinlik dizisinin ilki oturumunda Şehir Plancısı Faruk Göksu, Mimar Han Tümertekin ve İç Mimar Yeşim Kozanlı seçtikleri bir projelerinde yaşadıkları bir sorunu ve çözümünü katılımcılarla paylaştılar. 15’er dakikalık 3 oturumda gerçekleşen etkinlikte konuşmacılar projelerin tasarım aşamasında, tasarımcıların geliştirdiği çözüm ve bakış açılarına dikkat çektiler.

Kentsel Strateji ve Nilüfer

Şehir Plancısı Faruk Göksu etkinlikte yaptığı konuşmada Bursa Nilüfer Belediyesi’nde alt sınıf ve orta sınıf insanların yaşadığı bölgede bulunan yarı kamusal Pancar Deposu’nun nasıl tasarım atölyesine dönüştüğünü anlattı. Göksu  farklı bölgelerde yıllarca kurdukları tasarım  atölyelerinde sadece bir ürün değil, projeden etkilenenlerle birlikte bir süreçte tasarladıklarına dikkat çekerek, “Bu deneyimimiz de bizi  Nilüfer Belediyesi ile tanıştırdı. Nilüfer Tasarım Atölyesi’ni de temel felsefesini de yine  katılımcı ve kapsayıcı ortamlarda tasarımcılarla, mahallelileri buluşturmak ve sorunları yeniden keşfederek çözüm yolları aramak olduğu bir felsefe üzerine kurduk,” dedi.

“Duyarlı, yaratıcı, araştırmacı, becerikli Nilüferliler ile atölyelerde, sokaklarda, köyde, hasatta buluştuk. Pandemi geldi, bazı sıkıntılarımız oldu ama Nilüferlileri  tasarımcılarla buluşturduk. Daha sonra bölgede yeni keşifler için bilindik yöntemlerin dışında yöntemler kurduk. Gözlemler, fark etmeler, analizler, sorgulamalar vb. bütün bunları gençlerin yaratıcı gücü ile yaptık. Gençlerin farklı düşünce anlayışını keşfettik ve onları bu sürecin içine dahil ettik,” diyen Faruk Göksu konuşmasında tasarım projelerinin yarattığı sosyal etkiye de dikkat çekerek konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Artık yaşadığımız gezegende iklim değişikliği, doğal afetler gibi bu tür problemlerin çözümüne herkesin bir şekilde katkı sağlaması gerekiyor. Bugün siz çok ünlü bir mimar olabilirsiniz, çok iyi bir tasarım yapabilirsiniz ama yarattığınız tasarımın  iklim değişikliği, göçler, savaşlar, afetler gibi zor koşullarda karşılığı nedir?  Bu olağanüstü durumlarda nasıl bir çözüm ve katkı sunuyor? Tüm bunları sorgulamamız çok önemli.”

Sadece Merdiven

Mimar Han Tümertekin ise “Sadece Merdiven” başlıklı konuşmasında Kız Kulesi’ndeki restorasyon süreçlerini anlattı.  “Burada bize aktarılan sorun şuydu: Yapı 2000 yılında bir işlev değişikliği ile restorana dönüştürülmüştü. Kültür ve Turizm Bakanlığı burayı sadece ziyaret edilen, oradan İstanbul’un seyredildiği bir tür müzeye dönüştürmek istiyordu. Bize verilen brief bu kadar basitti. Hiçbir şekilde bir önceki işlevi sürdürülmeyecekti, peki yeni işlev nasıl bir mimari müdahale gerektiriyordu itiraf etmeliyim ki başında düşündüğümüz kadar müdahale ettirmeyi gerektirir bir durum sonra karşımıza çıkmadı, ” diyen Tümertekin hem imaj hem de fiziksel olarak önemli olan yapıda süreç boyunca tek başlarına hareket etmediklerini tüm kararlar ve yönlendirmelerde bir danışma kurulu bulunduğuna dikkat çekti.

İlginizi çekebilir:  Zor Hayatlardaki "İnsan"lar

“Yapıyı yeni işlevine uygun donatmak  için sonradan eklenen tüm eklentileri yapıdan çıkarmak gerekiyordu,” diyen  Tümertekin, o dönemlerde basında bu müdahalenin “Kız Kulesi’ni yıktılar” şeklinde haberlere de konu olduğunu anlattı. Ünlü mimar kuledeki restorasyon süreci ile ilgili şu detayları paylaştı:

“Yapı 1940’lı yılların başında bir yangın geçiriyor. Yangında kulenin külahı ve tüm ahşap bileşenleri yanıyor. Sonraki süreçte o yılların en güvenilir malzemesi olan betonarme ile kulenin üstündeki külah inşa ediliyor ve içindeki yeni merdiven yapılıyor. Nitekim biz yapıya müdahaleye davet edildiğimizde o merdiven ve o külah duruyordu. Tabii ki ilk yapılacak iş yapının özgün haline dönüştürülmesiydi ama nasıl? Çünkü karşımızda binlerce yıllık bir yapı var ve biz hangisini özgün kabul edeceğiz. Böyle bir problemle karşı karşıyaydık. Orada -Zeynep Ahunbay’ın müdahalesi şu şekilde gelişti: ‘Yapıyı en çok belgeyi bulacağımız dönemine yaklaştıralım’ dedi. Bu noktada yaptığımız araştırmalarda II. Mahmut döneminde ait fotoğraflar, gravürler  ve pek çok belgeye ulaştık. Dendi ki tamam, yapıyı yangın öncesindeki yani ahşap merdiven ve ahşap külahın olduğu ve avlusunun da üstünde bir çatının yer almadığı haline döndürelim. Mühendisler hesaplarını yaptılar, uygun ağaçlar bulundu konstrüksiyon yenilendi vs. Peki biz mimarlar ne yapacağız? Bir sürü sorular oluştu kafamızda ve onu damıtmaya çalışıyoruz. Sonuçta vardığımız nokta, yapıya sadece bir merdiven tasarlamak oldu. Sadece bir merdiven tasarlayacaktık ve bu merdivenle yeni ziyaretçi dolaşımını tasarlayacak; yapı yeni işleviyle donanmış olacaktı. Böylece gerekli mimari müdahale tamamlanıyordu. İtiraf edeyim bunu tasarlarken de hiçbir kompleks duymadık. Düşünün size İstanbul’un moda tabirle en ikonik yapılarından biri emanet edilmiş ve bir şeyler yapmak isteyebilirsiniz ve siz bir tane merdiven tasarlıyorsunuz. Ama nasıl bir merdiven? İşte bu soruyu sorduğunuz anda müthiş bir dünya daha açıldı karşımıza.”

Geçmişin Yükü

Etkinlikte iç mimar Yeşim Kozanlı ise “Geçmişin Yükü” adlı bir sunum gerçekleştirdi. Kozanlı sunumunda Prag’da tarihsel dokunun yoğun olduğu bir bölgede gerçekleştirdiği otel projesinde öne sorunlarını ve çözümlerini dinleyiciyle paylaştı.

Previous Story

Papa, Venedik Bienali’ni Ziyaret Etti

Next Story

İlk Borsanın Kurulduğu Kent: “Aizanoi”

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights