Müziğiyle yalnızca bir sanatçı değil, aynı zamanda toplumsal bir rehber olan Edip Akbayram, hayatını kaybetti. Uzun süredir sağlık sorunlarıyla mücadele eden müzisyen, zatürre rahatsızlığının ardından kaldırıldığı Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde iç kanama geçirdi ve yoğun bakıma alınmıştı. 4 Ocak’tan bu yana tedavi altında olan Akbayram, çoklu organ yetmezliği nedeniyle bugün saat 19.30’da yaşamını yitirdi.
Çocukken Hayaliydi
29 Aralık 1950’de Gaziantep’te dünyaya gelen Edip Akbayram, daha henüz dokuz aylıkken çocuk felcine yakalandı ve bu hastalık, çocukluk yıllarını derinden etkiledi. Ancak onun yaşamındaki bu zorlu süreç, müziğe olan tutkusunu hiçbir zaman gölgeleyemedi. Akbayram, çocukluk yıllarını anletırken şöyle diyordu: “Haftalığımdan biriktirdiğim paralarla ünlü şarkıcılarının konserlerine gider, eve döndüğümde aynanın karşısında onların taklitlerini yapardım.”
Ve Hayalini Gerçekleştirdi
Henüz çocukken bir orkestra kuran Akbayram, amatör olarak evlerinin yakınındaki bir düğün salonunda sahne aldı. Liseye başladığında ise müzik yolculuğunda yeni bir kapı araladı. Arkadaşlarıyla birlikte Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan gibi büyük ozanların deyişlerini besteleyip seslendirmeye başladı. Bu süreçte, ilk plağı olan Kendim Ettim Kendim Buldum ortaya çıktı. Siyah Örümcekler adını verdiği grubuyla kaydettiği bu plak, “Siyah Örümcekler-Gaziantep Orkestrası” ve “Edip Akbayram ve Siyah Örümcekler” başlıklarıyla iki farklı baskı halinde yayımlandı. Gaziantep’te başlayan bu müzikal serüven, Adana’da yeni bir döneme girdi. Akbayram, burada kurduğu orkestrayla ilk kez sahneye çıktı ve Beyaz Saray adlı bir gazinoda çalışmaya başladı.
İstanbul’da Yeni Bir Başlangıç
1968 yılında liseden mezun olan Edip Akbayram, uzun zamandır hayalini kurduğu doktorluk mesleği için üniversite sınavlarına girdi ve diş hekimliği bölümünü kazandı. Ancak, müziğe olan sevgisi galip geldi ve kariyerini bu yönde şekillendirme kararı aldı. İstanbul’a taşındıktan sonra, kendini tamamen müziğe adadı.
1971 yılında Altın Mikrofon Yarışması’na katılarak büyük bir çıkış yakaladı. Âşık Veysel’in bir şiirinden esinlenerek bestelediği Kükredi Çimenler şarkısıyla birinci oldu. Bu başarı, onun Anadolu pop müziğinde yükselmesini sağladı. 1974 yılında Dostlar Orkestrası’nı kurarak, Kara Kuzu, Deniz Üstü Köpürür ve Garip gibi eserleriyle büyük beğeni topladı. Bu 45’likler, Akbayram’a ödüller kazandırdı ve onun ününü Türkiye’nin dört bir yanına taşıdı. Aldırma Gönül ve Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz adlı eserleri ise satış rekorları kırarak Altın Plak kazandı. Sanatçının kariyeri boyunca kazandığı ödüller, 250’nin üzerine çıktı.
Zor Yıllar ve Yeniden Doğuş
1980’li yıllar, Akbayram ve onun gibi toplumcu müzik yapan sanatçılar için oldukça zorlu bir dönemdi. 1981-1988 yılları arasında, bestelerinin TRT’de çalınması yasaklandı. Ancak bu zorluklar, Akbayram’ın müziğe olan bağlılığını azaltmadı. 1990’lı yılların ortasında, Türküler Yanmaz albümüyle güçlü bir dönüş yaptı. Bu albüm, Sivas Katliamı’nda yaşamını yitirenlere ithaf edilmişti ve içinde Can Yücel, Oktay Rifat, Ahmed Arif, Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali ve Vedat Türkali gibi edebiyatçıların eserlerinden bestelenmiş şarkılar yer alıyordu.
Ucuz Kahramanlıklardan Uzak
Edip Akbayram, müziğini sadece bir sanat değil, aynı zamanda topluma bir mesaj aracı olarak gördü. Bu tutumunu ise şu sözlerle açıklıyordu: “Fikret Kızılok ve Cem Karaca’nın Anadolu ezgilerini pop çizgisinde söylemelerini örnek aldım. Ancak kendi rengimi, Edip Akbayram çizgisini oluşturdum. Toplumcu müzik yapmak istiyordum. Müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı. Ancak sivri, ucuz kahramanlıklardan uzak durmaya çalıştım. İnançlarımdan, düşüncelerimden, politikamdan taviz vermeden, müzik tekniğinden yararlanarak, sorunlu, yoksul, geniş halk kitlelerine ulaşmak, daha çağdaş bir şeyler yapmak istiyordum.”
“Sezen Aksu İle Beni Linç Edeceklerdi”
2000 yılında Hürriyet’ten Yüksel Şengül’e röportaj veren Edip Akbayram, 1979 yılında Sezen Aksu ile birlikte nasıl ölümden döndüklerini anlatmıştı:
“Yıl; 1979’du. Dönemin Başbakan Yardımcısı da Bülent Ecevit’ti. Sezen Aksu, ben, Tülay, Hale Hanzade, bir Anadolu turnesindeyiz. Antakya’nın Reyhanlı’sıydayız. Osman Diper, öylesine ilginç bir konser mekanı düzenlemiş ki, müthiş. Konser vereceğimiz salon, Ülkü Ocakları’nın altında.
‘Hayırlısı’ dedik. İçerisi ağzına kadar doldu. Ama hepimiz de tedirginiz… Farklı bir seyirci topluluğu gibi geldi bize. Sahneye çıkan Yaylalar‘ı okuyor. Ben Kıymayın Efendiler adlı şarkımla sahneye çıktım ki, ortalık karıştı. ‘Edip’i bize verin’ diye bağırıyorlar. Sahneye hücum başladı ve ben bir anda Osman Diper’i gördüm. İri yarı bir adamdır o. Beni ensemden tuttuğu gibi kulise uçurdu. Orada bıraksa, linç edileceğim.
Benim yerime hemen Sezen Aksu fırladı sahneye. Sezen, Orhan Gencebay’ın şarkısını okumaya başladı; Sevenlerin Sağı Solu Belli Olmaz. Tabii millet oturmuyor ki yerine. Sonunda Sezen Aksu da kaçtı içeriye. Ve hepimiz içeride mahsur kaldık. Bu arada dışarıdaki azgın kalabalık içeri girmek için ha bire kapılara yükleniyorlar. Bir ara ateşe vermeye karar vermişler. Tıpkı Sıvas’taki Madımak Oteli faciası gibi bir facia olacak. Ancak askeriyeye haber verilince, asker geldi ve bizi kurtardı. Kısacası, Sezen Aksu’yla beni linç edip yakacaklardı. Ben bu olayı Bülent Ecevit’e yazdım. Ve daha sonra öğrendim ki, bizim can güvenliğimizi korumakla görevli olan memurlar görevden alınmışlar.”
Edip Akbayram: İnandığını Savunmanın Bedellerini Ödedik
2011 yılında Gazete Kadıköy’e verdiği söyleşide ise şöyle demişti:
“Ben sosyalist bir insanım. Düşüncelerimi her zaman her yerde çekinmeden söyledim, söylerim de. Zaten sanatçının özgür olması, hiçbir şeyden korkmaması, inandığı doğruları savunması gerek. Ben de ezilen insanların-etnik kimlikleri ne olursa olsun-melodik sesi olmaya gayret ediyorum. Hayatım boyunca hep onların yanında oldum. Onların yanında olurken de baskı, işkence, tutuklama gibi şeyler geçti başımızdan. Ama gülü seven dikenine katlanır diyorum. Biz işin zor tarafını seçtiğimiz için, sorumlu sanatçı olduğumuz için bunlara şimdiye kadar göğüs gerebildik. Bundan sonra da yine doğru bildiğim adımları ülkem adına atarım. Solcu, ilerici, yurtsever, demokratlara yapılan tüm baskıları biz sanatçılar da yaşadık. Para karşılığında çizginizi değiştirmeniz için baskı yapılan bir rejimdi. Namuslu kalmanın, inandığını savunabilmenin bedelleri vardı. Biz bu bedelleri ödedik.”
Toplumcu Bir Sanatçıydı
Edip Akbayram, müziğiyle yalnızca bir sanatçı değil, aynı zamanda toplumsal bir rehber oldu. Hayatı boyunca emekten, işçiden yana oldu. Emeğin ve işçinin en yüce değer olduğunu daima savundu, Anadolu’nun sesiyle modern ezgileri harmanlayarak, müziğin gücüyle geniş kitlelere ulaştı. Edebiyattan uzak kalmadı; Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, İstanbul (Bekle Bizi İstanbul), Aldırma Gönül, Güzel Günler Göreceğiz, Mare Nostrum (Aşk Olsun Sana Çocuk) gibi şiirleri müziğiyle yorumladı. Edip Akbayram, hayatı boyunca sürdürdüğü çizgisi ve sanatıyla, Türkiye’nin müzik tarihinde unutulmaz bir iz ve onurlu bir duruş bıraktı.