Bir Cennet Trajedisi - ArtDog Istanbul
nci Eviner, Reenactment of Heaven, video, 2018, detay.

Bir Cennet Trajedisi

///

Beni özgürleşme alanı olmanın yanı sıra bir araştırma alanı olarak ele alan İnci Eviner, Huriler ve Yolcular adlı sergisinde izleyicileri bir kez daha -önceki sergilemelerinden aşina olduğumuz üzere- işlerin çevresinde dolaşarak onları tecrübe edebileceği bir mekân kurgusu bekliyor. Desen, video, fotoğraf, heykel ve performatif pratiklerin de dahil olduğu çok cepheli çalışmalarına mekânı da dahil ederek yeni bir boyut ve anlam kazandıran sanatçı, Huriler ve Yolcular sergisinde izleyeni klasikleşen huri ve cennet kavramlarından kurtararak, işe eşlik eden Yolcular ile birlikte bir seyahate çıkarıyor. Kadın bedeninin öznelliğini araştırdığı ve cinsel, politik, toplumsal kimliklerinin arasında yersizyurtsuzlaşan kadın bedenlerini, zihinlerini kurtardığı çalışmaları asla tek bir açıdan okunacak kadar sığ değil. Sanatçının işleri kavramsal ve biçimsel anlamda oldukça çok cepheye sahip.  İnci Eviner ile bu cepheleri kapsayacak şekilde -önceki çalışmalarına göndermelerde de bulunarak- bir sohbet gerçekleştirdik.

  • Dirimart’taki ilk kişisel serginiz Huriler ve Yolcular. İstanbul Modern’deki retrospektifiniz ve Galeri Nev İstanbul’daki Ufkun Altında serginizde, ziyaretçiler mekânsal olarak sergi içinde yönlendiriliyordu. Dirimart’taki serginizde de ziyaretçileri böyle bir düzenleme bekliyor mu?

Evet, Dirimart’taki ilk kişisel sergim olacak Huriler ve Yolcular. Sergide yer alan Cenneti Sahnelemek adlı video işim ilk kez Liverpool Bienali’nde sergilenmişti. Ona eşlik edecek heykel çalışmalarıyla, dünyevi olanla ebedi olan arasına sıkışıp kalmış bir grup kadının mücadelesine eşlik eden ve bir göç hazırlığı içinde olan bir kafile yer alacak. Bu sergide farklı uzamları aynı mekânda buluşturmak istedim. Ebedi olanla dünyevi olanın çatışması bazen de uzlaşmasını mekânda yaratacağım ışık düzeniyle sağlamayı düşünüyorum.

Galeri mekânında, çift taraflı ekranın ortadan kestiği ve izleyicileri etrafında hareket etmeye davet eden ve izleyicinin bedensel olarak kendini videonun içinde hissedeceğini düşündüğüm bir yerleştirme olacak. Huriler, cennette (yeraltında) lekelerin soyut dünyasına kendilerini yerleştirirken, dünyevi hayata dair hafızalarından fışkıran erotizm ve diğer insani durumlarla mücadele ediyorlar. Bütün bunlar olurken hemen yakınlarında onlara eşlik eden bir grup yaratık görüyoruz. Bunlar, yürüyüş yapan ya da göç eden yarı mitolojik seramik heykellerden oluşan bir kafile; göçe hazır bekliyorlar belli ki yolculukları bu dünya değil. Belki başka bir dünya, güzellik ve bolluk dünyasına doğru yola çıkmak üzereler. Yolcular, bu seramik formların iç fiziksel ağırlığını hafifletmek için fırça darbelerinin yarattığı siyah sırlar, boşlukta yüzen lekeler gibi ve böylece, mekânda farklı uzam ve algılamaların mümkün olacağını hayal ediyorum. Sonuç olarak, içeriğin talep ettiği mekânsal düzenleme ışık ve yerleştirmelerin pozisyonuyla sağlanacağı gibi, videonun ışıklı boşluğunda yüzen hareketli figürlerin de yani işin kendisinin de ruhâni olanla insani ve dünyevi jestlerin yarattığı çatışmayı daha iyi yansıtacağını düşünüyorum. Yani işin kendisi, mekân içinde bir bir mekân yaratıyor.

İnci Eviner, Cenneti Sahnelemek, 2018, 2 kanallı 4K video, 4’ döngü (videodan detay görüntüsü)
  • Sergideki çalışmalarınızın ana noktasını beden kavramı oluşturuyor. Bedenle ilgili sorgulamalara tarih boyunca rastlıyoruz:  bu sergide yer alan işleriniz çerçevesinde  beden algısı hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Kimlikli bedenin sorgulanması işlerimin temelinde yer alıyor. Bu beden, bazen distopyanın ele geçirdiği bazen büyük söylemlerin işgali altındaki bir beden. Yani sürekli verili kimliklerle mücadele ederek varoluş yolu arayan bir beden… Benim için kimlikli beden, ideolojilerin şekillendirdiği bir alan, bu yüzden onu özgür kılmak için sürekli çatışmaların ortasında, yangının kalbinde tutuyorum. Cinsiyetli beden, üstüne yüklenen ideolojik anlamlar dizgesinden sıyrılmaya çalışırken neşesini hayal gücünden alarak yola çıkıyor. Videolarımda sıkça kullandığım kadın figürü, devinim ve tekrarlarla, alıntılarla her türlü cinsiyet tanımlayan işaretlerle, toplumsal baskılarla, güç ilişkileri ve sanat tarihinde yer alan kadın imgeleriyle çekişme halinde. Aynı zamanda kendi imgesel varlıklarıyla da aralarında bir çelişme var. Cinsiyetli beden, kendi alanını tekrar tekrar tanımlamalı diye düşünüyorum. Beden ve etrafını sarıp onu şekillendiren, zihnini ve davranışlarını ele geçiren iktidarın görünmez eline, yalanlarına ve boş vaatlerine, hayatın içinden topladığım jestlerle karşı koyuyorum.

Bedeni günlük hayatın akışı içinde ele alarak, onun politik bedenini bu akış içinde keşfetmesini istiyorum. Yeniden kapasitesini, imkânlarını ve potansiyelini keşfetmesini istiyorum. Dolayısıyla, bu da toplumsal cinsiyetin ve onun kurumlarla olan karmaşık ilişkisinde ortaya çıkıyor. Cenneti Sahnelemek videosunda kapanmak, kapatılmak, ebedi dünyaya ait saf kadınlık ideali, öteki dünya ve bu dünyaya ait gerçekler yer alıyor. Kapatılması ve kontrol altına alınması gereken, kadın ve erkekliği tehdit eden, toplumu sarsan güç! Bunlar her zaman iktidarın gizli işleyişleri ve kadın bedeninin tutsaklığı üzerinden ürettiği söylemlerdir.

Bütün bunlar benim videolarımda sürekli değişen, dönüşen ve farklı bir gerçekliğe evrilmek üzere olan temsiller olarak yer alıyor. İşlerimde maske ve kostümleri sıkça kullanıyorum. Bunlar benim işlerimde başka bir kimliğin mümkün olabileceği, yani insanın kendi kimliğini inşa edebileceği bir duruma imkân vermek için varlar ve bazen bunlar parodilere dönüşüyorlar. Komedi ve oyunu her zaman bir çeşit yüzleşme imkânı olarak düşünüyorum.

Huriler’e dönecek olursak; yeraltını bir çeşit cennet metaforu olarak kullanıyorum. Orası dini söylemlere göre kadınlar için bir cennet değil, tam tersi bir kapatılma mekânı. Bu kadınlar  yeryüzüne çıkmak için absürt davranışlar içinde çabalarlarken kendi cinselliklerini keşfe çıkarlar. Kadınlar kadınlıklarını kullanarak cennet/yeraltı yani ebedi uzamı ele geçirmeye çalışırlar ve hınzır oyunlarını sahnelerken gerçek dünyada gündüz geceye döner ve gece gündüze, hayat akar gider…

İmge olarak cinsiyetli kimliği tekrar ve alıntılar içinde sürekli hareket halinde ele almak, bana bu dönüşüm ve değişimin yolunu açabilir mi, diye soruyorum kendime. Öte yandan mekânlar metaforlara dönüşerek bu çılgın kadın kalabalığı ile karşılaştıklarında gizledikleri siyasi amaçları ifşa etmek durumunda kalıyorlar. Bütün bunları video imkanları içinde sahnelemek, erkek egemen dünyaya servis etmekle, kendi gerçekliklerinden soyutlanmış ve birer imgeye dönüşmüş kadın için bir mücadele imkânı olarak düşünüyorum. Kapatıldıkları mekânı onlar için eğlenceli bir oyun alanına dönüştürmek istiyorum. Onlara bu oyun için garip roller veriyorum. Hayvani, tanımlanamayan ama sürekli yaşam enerjisi içinde olan bu kadınlara bazen erotizm sembolü olacak sivri topuklu rugan çizmeler giydiriyorum ve onlar bunları, hayvani toynaklara dönüştürüyorlar. Kimisi giysilerin içinden başkası olarak çıkıyor kimisi tırnaklarını ve dişlerini biliyor, kimisi de kabuklarından sıyrılarak kendisi için göbek dansı yapıyor. Burada giysilerin politik yüklemlerinden kurtulması için yoğun bir çalışma vardır. Sürekli bir işleyiş görüyoruz bu videoda: Çok meşguller, çünkü üstlerine yapışmış tüm simge ve imgeleri işleyip, yeniden dönüştürmek zorundalar. Video işlerimde özneleşme süreçlerini, alışkanlıklar ve nosyonlarla çatışma halinde temsil etmek istiyorum. Kadın cinayetleri ile katmerleşen acımız bizi nasıl daha fazla mücadeleye iter ve daha çok farkındalığa yol açar?

İlginizi çekebilir:  "Liminal Space" Zarastro Art'ta
İnci Eviner, Cenneti Sahnelemek, 2018, 2 kanallı 4K video, 4’ döngü (videodan detay görüntüsü)
  • “Cenneti Sahnelemek” adlı video çalışmanızda ekran alt ve üst olarak ikiye ayrılmış durumda. Yukarıda tam bir gün dönümünü gördüğümüz, çatı üzerinden çekilmiş İstanbul manzarası var. Altta ise huriler ve cennet sahneleri. Oysa inanç sistemlerinin çoğunda cennet tasvirleri hep yukarıdadır. Cenneti Sahnelemek’te sadece huriler ve beden üzerinden bir sorgulama değil, mekânsal bir sorgulamanın da olduğunu görüyoruz. Bu çalışmanızdaki mekân üretiminde, üzerinde durduğunuz noktalar nelerdir?

Cenneti Sahnelemek işimde üst kısımda yer alan İstanbul’dan sahne; atölyemin, Hasköy’ün yanındaki çatılardan görülen ve 360 derece dönen bir kamera ile çektiğimiz, gündüzden geceye, geceden gündüze geçen, zamanın akışını gösteren ve dünyevi olanı, gündelik olanı gösteren sahneleri barındırıyor. Onun altındaysa yeraltını hem bir metafor hem de zamanla ve mekânla ilgili olarak beni çok daha karmaşık meselelere düşündürmeye yönelten bir ortam, bir imkân olarak benimsiyorum ve o şekilde yer alıyor.

Yeraltının önemli bir yer tuttuğu daha önceki işlerimden Beuys Underground, Sharjah Bienali’nde sergilendi ve orada da yaptığım desenlerden oluşan bir yeraltı vardı. Desenlerimden meydana gelen yeraltını, çalışmalarımda oldukça fazla kullanıyorum. Bazen bu işte olduğu gibi, ebedi bir alan, zamansız bir mekân ya da dünyanın gelip geçmekte olan, günlük hayatın tam tersi ebedileştirdiğimiz inanç sistemlerinin bir şekilde sahnelendiği bir yeraltı hayal ettim.

Ebedi bir mekân yaratmak istedim; sonsuz bir mekân, ama onu lekelerden oluşturdum. Resimsel lekelerin yarattığı ebedi bir ortam: Cennetteki kadınlar. Diğeri ise hayat geçiyor ama orada bir de kuklalar var: Çatılarda yer alıyor kuklalar. Uzaktan bir İstanbul. Benim alışık olduğum Hasköy manzarası, benim ortamım. Her zaman atölyem neredeyse oradan çok beslendim.

  • Peki, sizin mekân hafızanızda böylesine yeri olan bir çatı ve kent manzarasında insan, mekân ile nasıl ilişkileniyor? Bedenin mekânda-sizin İstanbul’unuzda varoluşuyla ilgili nasıl sorunsallaştırmalar var? Gözlemleriniz, deneyimleriniz nelerdir?

Son zamanlarda değer verdiğim ve tekrar tekrar okuduğum Jacques Rancière’in şu sözü çok önemlidir benim için. Derslerimde de bu önemde tekrar eder dururum: “Sanat öznel olduğu için politiktir.” Öznel olduğu için tam da bu yüzden politiktir. Aslında özne, bir yandan sanatçı dünyanın daha iyi bir yer olmasını diler ve niyet ederken, bir yandan da özneldir. Dolayısıyla, bu paradoks, aslında sanatı besleyen bir kaynaktır. Ben, duygularım, içinde bulunduğum politik gerilim ve bütün gözlemlerim, kadın olma durumum ve oluş halimiz… Bütün bunlar birbirini etkilerken, sanatçı bir yandan özgün bir form, kendi görsel dilini ortaya koymak ister. Bir yandan da bütün bu politik baskılar ve yaşadığımız son derece kaotik dünyayla başa çıkmaya çalışırlar. Dolayısıyla benim işlerimde bu paradoks her zaman yer alır.

Yani bir yandan dış dünyadaki bütün bu kaosla ilgili teoriler, yaşadığımız dünyayla, dünyaya verdiğimiz zihinsel, akılcı cevaplarla ve bir yandan da akıl dışı olana, bilinmedik ve beklenmedik olana imkân tanımakla ilgili. Bütün bunların kadın bedenini şekillendirme iddiası, altındaki enerjiyi yok etme ve bastırma gücünü bir şekilde alt etmenin bir yolunu arıyorum. Bunu hikayelerle yapabilir insan; romanlarla yapabilir, ben çok özgün ve çok öznel bir yerden yola çıkıp, çok politik bir şey söylemek istiyorum. Dolayısıyla, İran’da olanlar şu anda beni çok ilgilendiriyor, örtünmek ya da örtünmemek; çünkü bu kimlik politikaları ile ilgili ve dünya yaşanmaz bir hale geldi. Dolayısıyla bu belirli kimlikler, baskı ile kurulan kimlikler, vatandaşlık kimlikleri, kadın kimlikleri, cinsellik, erotizm, vesaire bütün bunları sorguladığım oyun alanları haline getiriyorum videolarımı. Fakat tek tek bakıldığında, bu mücadelelerde, kadın kadına yapılan mücadelelerde, boşlukta debelenip duran figürler hem dramatik hem de komik şeyler.

  • Çalışmada sanki kadınların giysileriyle bir problemi var gibi. Yani aslında toplumun problemi var ama videolarda kadınlar hep giysileriyle uğraştıkları için sanki onlara yapay bir sorunsal ekleniyor.

Tabii. Ondan sıyrılmak istiyorlar. Yani onu istemiyorlar. Bir de bunun komik kısımları var tabii: Bir yandan bunu çıkarmaya çalışıyorlar bir yandan da giyiniyorlar. Hayatın içindeki iki yanlılık hem ölümün hem yaşamın iç içe olması, bütün bunları görüyoruz. Dolayısıyla ben indirgemek istemem yaptığım işi. Formüle etmek istemem. Söyleşilerde de ucu açık konuşmaya çalışıyorum. Çünkü yapıtın kendisidir önemli olan. Ben yapıtı anlatmak yerine, yapıtı oluşturan ögeleri paylaşıyorum şu anda. Dolayısıyla cümleler açık olmalıdır bence.

  • Sergideki heykel çalışmalarınız Yolcular ile ilgili neler söyleyebilirsiniz? Henüz bitmiş halini sanıyorum siz de görmediniz.

Evet, ilk kez ben de açılışta göreceğim. Heykeller, çalışmalarımdan aşina olduğunuz insanlar, hayvanlar, tuhaf yaratıklar bazen sadece yarım kalmış bir jestin cisimleştiği parçalar bunlar: Kimisi yorgun, oturuyor, sadece bacakları var kertenkele gibi. Kiminde maskeler var. Maske çok kullanıyorum; çünkü benim için aynı zamanda kimliksiz olmanın geçici yolu olarak görüyorum. Ayrıca maskenin tarihsel yükünü araştırmayı da seviyorum. Dolayısıyla çok maske yapıyorum ve yaptığım maskelerden esinlenerek yaptığım seramikler gibi bir sürü iş var sergide. Metal ayaklar üzerinde birileri koşuyor, birileri onu tutmaya çalışıyor ama bütün bunlar seramik yani çok fiziksel, maddesel bir malzeme olmasına rağmen jestler var. Her zaman jestlerle, beden jestleriyle çok ilgiliyim. Dolayısıyla bu ağır ve fiziksel malzemeyle -ki desen gibi iki boyutlu bir şey değil, üç boyutlu- çok hafif, anlık ifadeler ve jestler yakalayabilir miyim diye düşündüm. Yolcular enstalasyonumdaki parçaların hepsi bir yere gidiyor, bir gösteri yapıyor ya da göç ediyorlar. Grup halinde hareket ediyorlar. Bir çeşit ‘society’ gibi. Kimisi oturuyor kimisi koşuyor kimisi havada. Belki de birbirlerine karışacaklar. Dolayısıyla hepsinin bir araya geldiği zamanki etkisini ben de merak ediyorum.

Previous Story

Artemisia Gentileschi Eserine Restorasyon

Next Story

Aralıkta Atlas 1948’de

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.