Küratörlüğünü Selen Ansen ve Eda Berkmen’in üstlendiği Folia sergisi, Abdülmecid Efendi Köşkü’nü hayali bir bahçeye çeviriyor. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç’un “büyülü bahçe” fikrinden hareketle, ortaya çıkan sergide doğanın doğum-ölüm-doğum döngüsünü gözlemlemek, bu döngüde kaybolmak ve yeniden “kendini bulmak mümkün” Eserlerin izleyiciyi içine aldığı, izleyiciyi sadece görsel olarak değil, yaşadığımız zamanlarda hayatımızın yüzeyselliğini düşündürerek, fikirsel bir yolculuğa da çıkartıyor: İzleyici, kendi yaşantısındaki ‘folia’ kavramını sorguluyor. Bu bağlamda serginin ismi de öne çıkıyor. Arzular, istekler ve bir tür kendini bırakma halini hatırlatıyor Folia.
Latince kökenli “Foli” “yaprak” anlamına geliyor ve hem gerçek yaprakları hem de sayfalar ve ince tabakalar gibi mecazî uzantıları kapsar. Bu çok yönlü kök, doğa, sanat ve dili birbirine bağlayarak farklı alanları katmanlı anlamlarla zenginleştiriyor. Diğer yandan, folia kelimesi, Fransızca Folie kelimesine de gönderme yapıyo; ‘á la folie,’ delicesine, çılgıncasına anlamını taşıyan bu kelime, serginin ana karakterine çok uyuyor. İzleyici çılgınca değişen bir doğanın katmanlı alanlarını gece-gündüz ayrımıyla ve eserlerle keşfediyor.
Ortaya çıkan bu çok katmanlı ve derin anlamlar taşıyan bahçe, insan eliyle üretilen formlarla yaratıklar gelişiyor, serpiliyor, çürümeye yüz tutuyor, yenileniyor, çoğalıyor, birleşiyor ve başkalaşıyor. Sergilenen eserler, doğadaki süreçleri farklı malzemeler ve mecralar aracılığıyla yorumlarken, bitkiler, hayvanlar ve insanlar arasındaki karşılıklı etkileşimleri yeniden düşünmeye teşvik ediyor. Sergide çok farklı eserlerin çok farklı malzemeler kullanarak üretildiğini görüyoruz. Büyük ölçekli mekâna özgü yerleştirmeler, incelikle üretilen küçük resimler, seramik eserlerle bir arada gözlemleniyor. Her eser doğru bir şekilde yerleştirilmiş ama bir o kadar da doğanın kaosuna ve karmaşasına özgü aslında. Kendisine göre bir döngü ve gerçeklik içinde bu bahçe ama çok hızlı ilerleyen bir yapısı ve değişkenliği de var.
Doğa, Denge, Bahçe
Diğer yandan, son zamanlarda fazlasıyla romantikleştirilen doğa, denge, bahçe gibi kavramları da yeniden sorgulatıyor. Belki de hiçbirisi düşünüldüğü gibi doğaya duyulan özlem bağlamında bir anlam taşımıyor. Bahçe burada, bazen içinde olmanın oldukça karmaşık ama bu karmaşanın da olması gereken bir dengede olduğu bir alanı temsil ediyor. İnsanın kaçmak istediği bir karmaşa, olmak istediği bir denge ve yeniden doğabileceği bir yeri anlatıyor. Burası insan ruhunun ihtiyaç duyduğu bir yer, oldukça latif bir yer ama bir o kadar da gerçekliğe yakınlaşabildiği bir mekânı temsil ediyor. Kurulu düzenin arkasındaki karmaşanın da insan ruhunu besleyebileceği fikrini uyandıran Folia, bir tür deliliğe davet ediyor izleyiciyi. Bu delilik aslında insanın ruhunun derinliklerindeki karmaşayı bilen ve bilmeyle gelişebilecek bir yer. Folia’da gördüğümüz eserler bu çılgınlığın insan yaşantısında ihtiyaç duyulan bir zaman ve mekân olduğunu hatırlatıyor bizlere.
Tam burada küratörler, Eda Berkmen ve Selen Ansen’in sözlerine yer vermek gerekiyor. Sergi için kaleme aldıkları metinde şunları yazıyorlar:
Akıl sınırlarının ötesine geçip büyütmemiz ve çiçeklendirmemiz için davet edildiğimiz bir bahçeydi bu. Belki de asıl mesele, dış dünyayı içeri almak ya da uhrevi olanı bu dünyaya taşımaktan çok, bahçelerin bizi kendi benliğimizin dışına çıkaran, sonlu hayatlarımızda kurulmuş sınırların ötesine geçmemizi sağlayan yerler olduğunu idrak etmekti. Bu kendinden çıkma hali aynı zamanda, antik Yunanlılar ekstasis (coşku/taşma) adını verdiği, arzuya ilişkin bir alandır.
Böylece, izleyici de bu ekstasis durumunda dahil oluyor ve bahçenin güvensiz alanlarının da olduğunu keşfediyor, tıpkı insan halleri gibi…
Bahçenin Çılgın Döngüsü
Sergide doğadaki canlıların da değişen hallerini görüyoruz, bazen bir tabuttan çıkan, serçeler bazen ölü bir geyik, bazen de kuş sesleri içinde kalıyor izleyici. Böylece, kendi sınırlarını da bahçenin sınırları içinde görüyor. Aslında, Folia insanın bu çılgınlık hallerindeki duygusunun değişimine de bir bakış sunuyor. Böylece, anlıyoruz değişmek iyi bir şey, hayvanlar gibi insanlar da değişiyor, ve doğum-ölüm-yeniden doğum döngüsünü defalarca yaşayabiliyor. Bu durum aslında büyülü bir gerçekliği sunuyor bizlere: Yaşam her an devinim halinde olan bir çılgınlıktır.
Tarih boyunca bahçeye atfedilen sembolik ve kültürel anlamlardan beslenen Folia sergisindeki eserler, bahçeciliğin mevsimlere dayalı süreçlerine ve barındırdığı çeşitli eylemlere ışık tutmanın yanı sıra sihir, aşkınlık ve ütopya kavramlarını da ele alıyor. Böylece, eserler Abdülmecid Efendi köşkünün iç ve dış mekânlarını birbirine bağlarken, doğanın canlılığı ve bereketi ile insanın hayal gücü arasında köprü kuran çok duyulu bir deneyim sunuyor.
Japonya’dan Güney Afrika’ya
Folia sergisinde yüze yakın sanatçıyı ve üç yüzü aşkın yapıtı kapsayan sergi, Japonya’dan Güney Afrika’ya kadar farklı coğrafyalardan ve 19. yüzyıldan bu yana tarihin farklı dönemlerinden sanat eserlerini popüler kültür, botanik bilimi ve zanaatla ilişkilenen nesneleri bir arada görmek mümkün. Türkiye ve yurt dışındaki kurum, sanatçı ve koleksiyonerlerden ödünç alınan yapıtların yanı sıra Koç Holding desteğiyle bu bağlamda üretilen eserleri bir araya getiren kapsamlı sergi, 1 Mart 2026 tarihine kadar görülebilir.






