Halil Altındere’nin 12 yıl aradan sonra küratörlüğünü üstlendiği sergide, Türkiye’den ve dünyadan 40’ı aşkın sanatçının 50’ye yakın eserini bir araya geliyor. Alexandre Vallaury binasının 2. ve 3. katlarına yayılan sergi gözetleme, gösteri, direniş, göç, cinsiyet politikaları, sınır, hafıza gibi can alıcı meseleleri görünür kılmayı hedefliyor.
Sergide eserleri yer alan sanatçılar şöyle: Adrian Melis, Ahmet Öğüt, Ali Kazma, Aslı Çavuşoğlu, Banu Cennetoğlu, Basim Magdy, Bouchra Khalili, Buğra Bilgen, Cengiz Çekil, Cevdet Erek, Claire Fontaine, Ege Berensel, Elena Kovylina, Elmas Deniz, Erdal Duman, Erinç Seymen, Extramücadele, Füsun Onur, Gözde Mimiko Türkkan, Gülsün Karamustafa, Hale Tenger, Halil Altındere, Hamra Abbas, Hasan Özgür Top, Hatice Güleryüz, Hera Büyüktaşçıyan, Hiwa K., Iman Issa, İnci Eviner, İpek Düben, Lawrance Abu Hamdan, Meriç Algün Ringborg, Mounir Fatmi, Murat Gök, Nasan Tur, Santiago Sierra, Sesil Beatris Kalaycıyan, Vahap Avşar, Yasemin Özcan, Zeren Göktan, Zhou Tao.
Agah Uğur’un toplumsal ve entelektüel duyarlılıkla oluşturduğu; geleceğe, geçmişe ve bugüne ilişkin birçok farklı soruyu barındıran özel koleksiyonunda Türkiye’den güncel sanatçıların farklı dönemlerine ait eserlerin yanı sıra yakın coğrafyalardan önemli sanatçıların eserleri de bulunuyor. Malzemeyle sınırlandırılamayan, nesnesi olmayan bir eserden büyük bir enstalasyona; çizimden neona ya da Metaverse’deki bir NFT’ye kadar çeşitlilik gösteren eserler, sergide Altındere’nin kendine has yaklaşımıyla bir araya geliyor.
31 Ekim’e kadar devam edecek olan sergi, görmek ile hakikat arasında nasıl bir bağ kurulabileceğini sorguluyor. Gözün kulağa üstün geldiği bir çağda, sosyal medyanın, ekranların, kameraların gözleri ile birbirine bakan insanlık, anne karnındaki bebekten, beyin dalgalarını gören makinelere “her şeyi” görebilir ve gördüklerinin “gerçek” olduğuna inanabilir mi? Gizli olanı görmenin yasak olduğu eski günlerden bugüne, artık tam şeffaflık bir hak, hatta zorunluluk haline gelmiştir. Altındere izleyiciyi, 660 metrekarelik bir ‘sahne’ye, başka deyişle bir ‘mücadele alanına’ davet ediyor.
Agah Uğur, “Bedenin Mücadele Alanındır”daki eserlerin ‘izleyiciyi etkileme ve farklı bir şekilde düşündürme görevini iyi yaptığını’ ifade ederken, “Böyle muhteşem bir binada ve Bienal’den dolayı çok yabancı sanatseverin İstanbul’a geldiği bir dönemde bu sergiyi yapabilmenin bir şans olduğunu hissettim. Bu misyonu kim üstlenebilir diye düşündüm ve dostluğumuzdan öte, sıradışılığından ve her zaman bir adım önde olmasından gurur duyduğum, zamanında çok güzel bağımsız sergilerin küratörlüğünü de üstlenmiş olan sanatçı Halil Altındere aklıma geldi. Onun da bazı şartları oldu ama beni kırmadı ve inanılmaz hızlı bir şekilde sergiyi ortaya çıkarttı. Kendisine ve emeği geçen sergi ekibimize teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Serginin küratörlüğü üstlenen Altındere ise “…. Agah Uğur Koleksiyonu’nu heyecanlı ve enerjisi yüksek bir koleksiyon, toplumsal ve entelektüel geleceğe ilişkin birçok farklı formu bünyesinde barındırıyor ki bu koleksiyonerlik dünyasında eşine az rastlanan bir pozisyondur. Bu anlamda diyebilirim ki Uğur’un malzemeyle sınırlandırılamayan koleksiyonu hem bir müze tutumu hem de yaşadığı coğrafyaya ve zamana dair bir sorumluluk sergiliyor. Bienal ve fuarın olduğu dönemde koleksiyondan benim bakış açımla seçilen eserlerden oluşan Bedenin Mücadele Alanındır, barındırdığı eserlerle yakın döneme tanıklık ediyor ve bunu da izleyicilere aktaracak, anlatacağız. Bu yönüyle de sergiyi önemsiyorum” dedi.