Ve Şimdi İyi Haberler / And Now The Good News sergisi Pera Müzesi’nde, 13 Nisan tarihinde açıldı. 7 Ağustos tarihine kadar devam edecek olan, küratörlüğünü Christoph Oswald’ın gerçekleştirdiği serginin odağında, adından da akla gelebileceği üzere, bir iletişim mecrası olan ancak bunun da ötesinde kitlesel etki alanı ve gücü yıllar içinde gittikçe yaygınlaşan “medya” yer alıyor.
Annette ve Peter Nobel Koleksiyonu’ndan 400’ün üzerinde eserden oluşan bir seçkiyi bir araya getiren sergi “kitle iletişim araçları ve sanat arasındaki ilişki”ye dair bir anlatı ortaya koyuyor. Sergideki resim, fotoğraf, kolaj, desen, yerleştirme ve video gibi çeşitli üretim metotları ile ortaya konulan işler, karşılıklı manipülasyona dayalı ve hatta spekülatif denilebilecek bu ilişkinin, güncel sanat bağlamında önemli olan kırılma noktaları üzerinden izleyiciye sunuluyor. Bu okuma, etkisi altında kalmak, mesafeyi korumak ve sonunda maruz kalmak arasında gidip gelinen bu ilişkiyi sorgulatma ihtimali barındırıyor kendi içinde.
Günümüzde ‘haber”i metin okuma ihtiyacı duymaksızın, görsellik üzerinden ve hatta birkaç saniye içinde okuyup, anlayıp, üzerine yorum yapacak duruma gelme halimiz, bu sergideki pek çok iş üzerine düşünmeyi ve kitle iletişim araçları ile sanat arasındaki bu ilişkiye ‘okur’ olarak yeniden bakmayı daha da anlamlı kılıyor. Bir başlangıç noktası olarak gazeteden yola çıkan bu anlatı, dijital mecraların gittikçe varlığını daha fazla ortaya koyduğu bir döneme kadar gelirken, elbette insanda daha derin araştırma ve okuma için bir tür merak uyandırıyor. Bu okuma için anlamlı kaynaklardan biri ise, Annette ve Peter Nobel’in “Sergi Üzerine Notlar”ına ek olarak, Jean Baudrillard’dan “İmgenin Şiddeti, İmgeye Uygulanan Şiddet makalesi gibi çeşitli metinlerle desteklenen sergi kataloğu sayılabilir.
Zaman Tüneli
Sergide yer alan işler, politik, sosyal, toplumsal, sanatsal ve yaratıcı üretime dair pek çok açıdan küresel ölçekte kırılma noktası olarak nitelendirebileceğimiz olaylar, gelişmeler ve dönemler üzerinden sunuluyor. Ve “düşünsel başlangıç noktası olarak gazete”den yola çıkılıyor.
Bu bağlam içinde en belirgin değişime neden olan fotoğrafın icadından sonraki dönem elbette sergi kapsamında da çok önemli bir yere sahip. Sergi kapsamında Nobel Koleksiyonu’ndan seçilen pek çok kolaj ve sergideki “Dünya Bir Resimdir: Gerçekliğe Yeni Bir Erişim Olarak Fotografik Algı” başlığı bu açıdan önemli. Kitle iletişiminin metin boyutundan çıkıp fotoğrafla görselleşmesi, kazandığı popülerlik anlamında da etkili elbette. Sergide yer alan arşiv fotoğrafları da bu sürecin bir bölümünü göz önüne seriyor. Fotoğrafın tanıklığının pek çok şeyi değiştirdiği açık. Sonrasında ise fotoğrafın da taraflılığı, kurgulanmışlığı, hatta kimi durumda sahteliği, öznellikle yorumlanabileceği ve gerçeği çarpıtma potansiyeli üzerine düşünmek ise sarsıcı.
Sergideki “Devrime Hizmet Etmek: Öncülerin Çağı” başlığı “birçok sanatçının toplumsal ütopyalara hizmet ettiği, 20 yüzyılın başlarında Avrupa monarşilerinin sona erişini izleyen toplumsal ve siyasi çalkantılar” dönemine odaklanan örnekler sunuyor. Burada özellikle Sovyetler ve Almanya odaklı işler üzerinden bir seçki görülüyor.
İki dünya savaşı sonrasında dünyanın büyük bölümünü etkisi altına alan toplumsal tepkinin medya dünyasındaki temsili ve dışavurumuna dair çeşitli örnekler de sergideki seçkinin önemli bir parçası. Ece Temelkuran’ın sergi kapsamında “gazete” formatında basılan ve çeşitli köşe yazarlarının yazılarından oluşan içerikteki yazısının başında yer verdiği anlatım bu bağlamda çarpıcı; “Ne zaman ki kalabalıklar, yanı başlarında olgunlaşan korkunç gerçeğin keyiflerini kaçırmaması için bir kabareye sığınır gazeteci için grotesk bir cennetin kapısı aralanır. İki dünya savaşı arasında Avrupa başkentlerinde endişeli bir iştahla büyüyen eğlence sektörü de bugün benzer bir panik ile sayısız dijital platformda sonsuzlaşan filmli, oyunlu hikâye platosu da benzer bir “Zeitgeist” ürünüdür: Yarın ölecekmiş gibi / Hiç ölmeyecekmiş gibi keyfini çıkaralım hayatın! (Kabaret, sözler Fred Ebb)”
Serginin bir diğer başlığı ise “Küreselleşme ve 1989’un Diğer Sonuçları”. Ve elbette başrolde liberalleşen ekonominin önemli merkezlerinden biri olan Davos Dünya Ekonomik Forumu’na dair eleştirel bir yaklaşım ortaya koyan kolajla birlikte bu başlık üzerine düşünmek anlamlı. Kitlesel iletişim araçlarının, özellikle basılı medyanın tüketim kültürüyle ilişkisinin en belirgin olarak ve yeni bir okumayla sunulduğu bölüm ise “Cinsiyetler Savaşı, Kültürler Çatışması” başlığı altında. Burada markaların mecralardaki temsiliyetinin eleştirel medya söylemi üzerinden görüldüğü işler bulunuyor. Bu bölümde ayrıca başta 11 Eylül olmak üzere, meydana gelen sarsıcı siyasi olayların sebep olduğu küresel ölçekteki kültürel kutuplaşmaya dair eleştirel işler de yer alıyor.
Son yıllarda dünyanın farklı yerlerinden gelen haberlerle medyanın merceğini artık hiç ayırmadığı ancak şeffaflığının ve özgünlüğünün de kimi zaman soru işareti yarattığı toplumsal cinsiyet, din, etnik köken gibi kavramların kendine bulduğu alan ise buradaki işler üzerinden sorgulamaya değer. Bu sorgulama üzerine sergideki “Facebook’ta Nasıl Görünürsünüz: Basın Sonrası Çağ” başlığı ise, dijital erişimin yaygınlaşmasıyla birlikte değişen düzene dair bir başlangıç niteliğinde sayılabilir.
Artık kitlesel iletişim araçlarının yarattığı etki de, onları etki altına alan değişimler de geçmiş yıllara nazaran çok daha hızlı yaygınlaşıyor. Bu kaçınılmaz… Ve bu yaygınlığın çok çarpıcı sosyoekonomik ve toplumsal sonuçlar yarattığı da aşikar. Diğer yandan günümüzün “hız dünyasında bu çarpıcı sonuçlara belli bir mesafeden bakmak, yorumlamak çok mümkün değil. Bu sorgulamayı ve “kitle iletişim araçlarıyla sanat arasındaki ilişki”yi odağına alan işlerin üretilmesi ve izleyiciyle buluşması bu açıdan önemli… Yine Ece Temelkuran’ın yazısında ifade ettiği gibi; “…Dağınık bütün parçalarda bir bütün görebilmek yeterince mesafe almayı gerektirir, sanatçı o mesafede duruyor…” Tam da bu nedenle “Ve Şimdi İyi Haberler” sergisi birkaç yıl sonra genişlemiş bir seçkiyle yeniden izleyiciyle buluşsa, “üzerine bugünden ve yarından neler eklenir acaba?” diye düşünmeden edemiyor insan…
Alberto Giacometti, Aleksandr Rodchenko, Andy Warhol, Andreas Gursky, Jenny Holzer, Bedri Baykam, Barbara Kruger, Christo, David Hockney, Dennis Hopper, Elmgreen & Dragset, Fernand Légér, Georges Braque, Henri Cartier-Bresson, Joseph Beuys, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Le Corbusier, Malevich, Man Ray, Mayakovski gibi önemli isimlerin aralarında bulunduğu 164 sanatçının farklı araçlarla ürettiği 300’e yakın eserini bir araya getiren serginin küratörlüğünü Christoph Doswald üstlendi.
Sergi Tasarımı Üzerine…
“Ve Şimdi İyi Haberler / And Now The Good News” sergisinin tasarımı, çeşitli içerik ve ölçeklerde, farklı mekânlarda sergi tasarımları gerçekleştiren, özellikle Pera Müzesi’ndeki sergilerden de tanıdığımız Pattu Mimarlık tarafından gerçekleştirildi. Pattu’nun kurucuları Cem Kozar ve Işıl Ünal ile sergi tasarımı üzerine kısaca konuştuk.
-
Sergi hiç de kısa sayılmayacak bir mazisi olan ve çok çeşitli gelişmeler nedeniyle bugün daha da tartışmalı haldeki “kitle iletişim araçları ve sanat arasındaki ilişki”yi belli bir kapsamda odağına alıyor. Bu kapsamın içinde serginin izleyici ile buluşmasında özellikle vurgu yapılmak ve öne çıkarmak istenilen ve dolayısıyla sergi tasarımında da dikkate aldığınız bir nokta/ tema var mıydı?
Serginin küratörü Christoph koleksiyonu çok akıcı ve kronolojik bir kurguya oturtmuştu. Bu, eserler özelinde değil bizzat kitle iletişim araçlarının gelişimine dayanan bir kronolojiydi. Bu akış, her şeyin boş bir sayfa ile başladığı, sonra yazının geldiği, fotoğrafın eklenmesi ile bambaşka bir hale bürünen, ardından da 19. yüzyıldan günümüze dünyadaki radikal değişimlere paralel giden bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculukta bize birçoğunu çok iyi tanıdığımız sanatçıların, belki de daha az bildiğimiz ama konuyla çok ilişkili işleri eşlik ediyor.
Sergiyi tasarlarken Christoph’tan gelen ana seçki tabii ki tasarımı esas şekillendiren kriter oldu. Ancak kağıt üstündeki bir kurguyu içinde gezilen bir mekâna aktarmaya başlayınca ölçek, duygular, karşılıklı ilişkiler, eser ile ilk karşılaşma gibi başka kriterler de devreye giriyor. Üç kata yayılan ve oldukça kalabalık bu eser seçkisini rahat okunabilir bir hale getirmek başlı başına zorlu bir tasarım problemiydi. Eserlerin yerleşimi aslında tasarımı belirledi diyebiliriz. Yapı taşlarımız tekil eserler oldu aslında, bu yüzden de her birini anlamak ve doğru konumlandırabilmek önemliydi. En çok dikkat ettiğimiz konu da bu oldu.
-
İçeriğin kendisi belli bir görselliği yansıtmayı amaçlıyorken serginin kendi görselliğinin dengesini nasıl gözettiniz?
Bazı sergilerde tasarımcı olarak çok daha ön planda olduğumuz bir role bürünüyoruz, ancak sanatçı listesini ilk gördüğümüzde bunun o sergilerden biri olamayacağını anlamıştık. Burada görünmeziz, sadece mekânın şekillenişi ve eserlerin konumlanışı ile varız. Yalnızca serginin girişinde kendimizi tutamayıp ufak bir tipografik oyun yaptık, onun dışında çok sade ve sergilenen işlerin önüne çıkmayan bir dil belirledik.
-
Sergi tasarımı serginin ve içeriğin okunmasını nasıl destekliyor sizce?
Sergi tasarımının mekâna yayılan bir hikaye anlatması gerektiğini düşünüyoruz. Kürasyon/kurgu zaten tutarlı bir anlatıya sahipse, sergi tasarımı bunu mekânda daha anlaşılır kılmak için yardımcı olur sadece. Burada bu hikayeyi çok iyi biçimde aktaran bir küratöryel çerçeve vardı zaten. Tasarlarken amacımız 5. kattan başlayarak bu kronolojik hikayeyi doğru ayrımlarla mekânsallaştırmaktı. Duvarların ve eserlerin konumlanışları bu hikayenin içinde nasıl dolaşacağımızı belirliyor, çünkü serginin lineer bir akışı var. Bölüm metinleri, renk geçişleri gibi dokunuşlarımız da hep ziyaretçinin sergiyi daha kolay okuması için yapıldı.
-
Sergiyi nasıl bir duyguyla hazırladınız?
Heyecanla! Koleksiyonda kimlerin işleri yok ki… Le Corbusier’den Man Ray’e, Giacometti’den Christo’ya, David Hockey, Andy Warhol, Gilbert & George gibi son yüzyılın sanatına yön vermiş neredeyse sanat tarihi dersini andıran bir sanatçı listesi var. Ayrıca müthiş bir tutarlılıkla oluşturulmuş özenli bir koleksiyonun içinde bunları izleyebilmek çok keyifli bir deneyimdi.