Sinemanın nadiren ele aldığı, dizilerin ele almaktan imtina ettiği “istismar” konusunu, üstelik ortalama Netflix izleyicisine, seyirciye taşıması zor bir yük yükleyerek ve çok boyutlu (kesinlikle üç boyutlu değil) bir şekilde aktaran Baby Reindeer, Netflix’in pazarlama şahikası dizilerinden hızlıca ve kolayca ayrılıyor. Ne hemen hemen aynı dönemde yayına girdiği 3 Body Problem gibi sadece merak unsuruna yaslanıp geri kalanı ihmal ediyor ne de başlangıç sahnelerinde kolayca benzeştiği, platformun patlamış mısır seri katil dizisi, You gibi, içi bomboş bir popüler kültür anlatısı sunuyor.
“Takıntı” temalı bir oturuşta bitmeye müsait bir “bingewatch” kisvesinin altında sevmeyi, sevilmeyi, ilişkileri, ilişkilerdeki dengeyi, suistimali, cinsel yönelimleri ve onların ne kadar akışkan olabileceğini eline yüzüne bulaştırmadan hikayenin ana aksından hiç çıkmadan anlatmayı başarıyor… Bu başarıda en büyük katkı kuşkusuz dizinin yaratıcısı, İskoç aktör ve senarist Richard Gadd’e ait. Naiflikten ödün vermeden, pornografik detaylara girmeden otobiyografik olabilen Gadd, iyilik yapmakla taviz vermenin, sevilmek ve onaylanmak ile kendinden tamamen feragat etmenin karanlık dehlizlerinde çıktığı yedi bölümlük yolda bizi de gamına ortak ediyor ve ekranın karşısında dona kalmış bir biçimde bırakarak hayatı ve ilişkileri sorgulamaya itiyor.
Katman Katman Tuğla Tuğla Örülmüş Bir Ustalık Eseri
Richard Gadd hem filmografisi hem de yaşı gereği ustalık tanımından oldukça uzak olsa da bu kriterler senaryonun yazımındaki ustalığını görmezden gelmeye el vermiyor. Hayat verdiği başrol Donny’nin (namıdiğer Baby Reindeer) suistimal edilme meyilini bütün gri tonlarıyla, kurbanı yargılamadan yansıtıyor.
Senaryo suistimale giden yolu onay ve sevilme ihtiyacı uğruna yapılan fedakarlık taşlarıyla tek tek örerken, “Donny ‘katiline’ her seferinde neden geri dönüyor?” sorusunu da yanıtlıyor. Donny, şöhreti kabul edilmenin en kısa ve basit yolu gören ve bunun için kendinden kolayca vazgeçen biri. Yaşadığı suistimalin cinsel ve travmatik boyutu verilirken, onun da yasaklı maddeleri, bedenini ve cinselliği nasıl suistimal ettiği gösterilerek konu katmanlandırılıyor. Hep birilerinin evinde kalmaya ya da birilerinin maddi manevi desteğine ihtiyaç duymasıyla onun içindeki gölge istismarcı karakter de açığa çıkarılıyor, siyah beyazın hiç olmadığı hikayede çizgiler iyice flulaşıyor.
Onun Adı “Kırmızı”
Komedyen olmaya çalışan barmen Donny’nin istismarcılarından Martha da hikaye kadar katmanlı. Karakter o kadar derin ve düşünülerek yazılmış ki izleyici mevcut flu manzarada kendini bir anda onunla empati kurarken bile bulabiliyor. Martha, muhtemelen büyürken ailesinden yeterince sevgi alamadığı için bunu gördüğü her türlü ilgi kırıntısının, bu ilgi yüzde 100 suistimal bile olsa, peşine düşen, şöhrete ulaşarak içindeki boşluğu doldurabileceğini zanneden Donny’yi açık bir kitap gibi okuyabiliyor ve manipüle edebiliyor.
Martha muhtemelen Donny ile benzer bir geçmişe sahip ve hatta o geçmiş yüzünden Donny’ye saplantı duyuyor. Çünkü onu çocukken anne-babasının kavgalarını duymamak için sığındığı odasında sarıldığı oyuncak geyiğe benzetiyor. Oyuncağı gibi Donny onun en güvenli alanı. Ona karşı “Cute Aggression” (Sevimli Saldırganlık) fenomeniyle açıklanabilecek öfkesi ve hırçınlığı da tam burada başlıyor. Onu sevdikçe, sevimli ve kırılgan buldukça canını acıtmak, hatta yok etmek istiyor. Dizi adeta devasa bir terapi yılının mikro özeti…
Jessica Gunning‘in insanüstü bir performansla canlandırdığı Martha, Donny’ye “Senin rengin kırmızı” diyor iltifat ederken… Sinemada aşkı ve nefreti bir arada temsil eden kırmızının onun rengi olması tesadüf değil. Komedyenlik yaparken kıyafetinde ve arka fonda, oturduğu otobüs koltuklarının deseninde, çalıştığı barın perdelerinde yine kırmızı var. Hatta Martha’nın onu gece gündüz beklediği duraktaki bankın rengi de kırmızı. Çünkü saplantının rengi kırmızı aşırıdır, aşırıya kaçmaktır ve “kutsal” geyiğimizin rengi pek tabii ki kırmızı olacaktır.
Baby Reindeer ve Akışkanlık
Dizinin çok katmanlı ve çok boyutlu yapısı “akışkanlık” temasını işlerken de kendini gösteriyor. Tıpkı kırmızının hem nefreti hem sevgiyi temsil etmesindeki zıtlık, birlik ve akışkanlık gibi keşfedilen hatta edilemeyen cinsel kimlikler, akışkan cinsiyetler, cinsel fanteziler, akışkan cinsiyet rolleri ile hayattaki akışkan roller de gözümüzün önüne seriliyor.
Bir ilişkinin suistimal eden tarafı olmakla suistimal edilen tarafı olmanın bazen birbirine ne kadar yakın olabileceği veya bir ilişkinin mağdurunun başka bir ilişkinin kolayca zalimi olabilmesindeki karanlık, Martha ve Donny arasındaki sürekli ters yüz şefkat ve yıkım da aynı akışkanlığın parçası…
238 dakika boyunca naifliği asla elden bırakmayan Baby Reindeer, Donny’nin açılış sahnesindeki Martha ile aynı role düştüğü final sahnesi ile yine her şeyin ne kadar kolay yer değiştirebileceğini söyleyerek sona eriyor. İzleyicisine aileden arkadaşlara, iş hayatından özel hayata “Tamamen eşit ve kimsenin kimseyi hiç suistimal etmediği bir ilişki kurabilmek mümkün mü?” diye uzun uzun duvara bakıp düşünmeye sebep olacak devasa bir soru armağan ederek…