Hatay, 12 Şubat 2023. Fotoğraf: Yasin Akgül / AFP

Babamın Kitaplığı

/

Çocukluğum babamın kitaplarıyla geçti. Tarih ve biyografi bölümündeki Nazi külliyatındaki korkunç deneylerden Sovyet arşivindeki derin trajediye kadar nice devlet ve milletin hazin savaş ve yıkım hikâyesini okudum; bu sayede ne çok oportünist, hırslı şah ve sultan, diktatör ve mitomanla tanıştım. O kitaplarda kötülüğü gördüm.

Ama görmek ve yaşamak aynı şey değil. Okuduğum korkunç tarihleri bizzat yaşayacağımı düşünmezdim. Bugün Adorno’nun “Auschwitz’ten sonra şiir yazmak barbarcadır” derken ne demek istediğini kemiklerimde hissediyorum.

Öfkemi ve hüznümü damıtmaya çalışıyorum.

Diyeceksiniz ki, her gün dörtten fazla işçi ölüp kadınlar biçilirken, çocuklara tecavüz edilip ölüleri  yuhalatılırken görmedin mi kötüyü?

Diyeceksiniz ki, her şeyin satılmış ya da satılık olduğu bu diyarda liyakatsizlik ve gayri-ciddiyetten ama her şeyden önce hiçbir hayata verilmeyen ehemmiyetten bahsetmekten usanmadın mı? Usandım.

Bitmeyen kabalıklarından ve kavgalardan, aptal insanların ucuz hesaplarından, devlet tehdidini her daim ensemizde hissetmekten bıktım ki ne bıktım… Sonuçta kötülüğün sıradanlığını da çirkefliğini de gördüm. Sağ olsun hiç şaşırtmadılar.

Fakat son bir aydır yaşadıklarımız için kelimeler anlamını yitiriyor. Yazmak bile acı veriyor. Suçluluk duygusu bitmiyor. İnsanlar, sevdiklerinin başında, inleyişlerini dinleyip çıkarılmasını beklemeleri, büyük yalnızlıkları, çaresizlikleri… Bir babanın ölü kızına, bir çocuğun ölü annesine tutunuşu… Çürük bir otelin altında kalan çocukların fotoğraflardaki tebessümleri… Açlıktan ve soğuktan telef olan onca canın haber bile edilmeyişi… Hiçbiri gitmiyor gözümden, hiç gitmiyor. İnsanlar can derdindeyken buyrulan siyaseti, koltuk derdinden verilmeyen icazeti görüp unutmayacağız diyoruz da… Daha evvel de dememiş miydik? Kolektif bir amnezinin içinde, türlü zorbalar ve zorluklarla cebelleşirken unutmadık mı? Hep unuttuk. Bazen unutuş tek kaçıştır. Bazen unutmadan devam edilemiyor, doğru… Ve fakat, insan naaşını gömmeden de uyunmuyor.

İlginizi çekebilir:  Hollanda'daki Müze Sürrealizmin 'Merkezi' Olmaya Aday

Bugün beton imparatorluk kendi vatandaşlarını gömüp kanları silmeye çalışırken, çöküş günün kelimesi olmuşken kötülükten bahsetmek çok arkaik veya naif gelebilir. Ve fakat dinin bu kadar metalaştırıldığı bir dünyada tam da kadim kitapların ruhundan, anlatmaya çalıştığı erdemlerden, iyilikten, adaletten, merhametten bahsetmek gerekiyor. Çünkü tek çıkış bu. İyiliği seçmek. İyilik yapanları, işini iyi yapanları görmek, onlara katılmak, onlarla büyümek lazım. Korkuları terk etmek, öfkeyi adalete dönüştürmek… Güzel günler göreceğiz demekle kalmayıp güzel günleri sağlam taşlarla örmenin zamanı çoktan geldi. Artık gitmeyecek.

Zaten bunu da unutursak, buna da alışırsak… Ne diyeyim? O zaman yaşamayalım, daha iyi.

Previous Story

“Bir Yaz Gecesi Rüyası” Pi Artworks’te

Next Story

Sónar+D Istanbul

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.